Türkiye ile Yunanistan gibi yürüme mesafesindeki ülkeler için bu sınırlar özenle büyük bir hassasiyetle belirlenmektedir. Aksi takdirde “denizimiz olur da ayağımızı suya sokacak kadar bile yerimiz” olmaz. Bütün bu gerilimlerin yönetilmesi hatta üstesinden gelinmesi için, uluslararası kurumlar ve sözleşmelerin bağlayıcılığını dikkate almak gerekir.
Konumuz Doğu Akdeniz… Burada ilk sondaj 2009’da İsrail tarafından gerçekleştirilmişti. Gelen haberler umut verici idi: Akdeniz’in altı doğalgaz kaynıyordu. Bölge ülkeleri bundan nasibini alacaktı elbette. Ancak egemenlik alanı sorunu başladı. Kim nereye kadar hakim olacak? Hangi ülkenin Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) nerede başlayıp nerede bitiyordu? Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre (MEB) bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleridir. Bu bölgelerin sınırları konusu hemen tartışmaya açıldı. Ancak bölgedeki hidrokarbon zenginliği öylesine fazla ki bunun birtakım mevcut dengeleri değiştirebileceği inancı, bütün dikkatlerin bölgeye çevrilmesine sebep oldu. Paylaşım konusu gerilime dönüştü. Özellikle, Türkiye Ortadoğu’nun enerji denklemi ve pazarlıklarından uzak tutulmalıydı. Haliyle tansiyon yükseldi.
BM’nin 1982 yılında aldığı ve 163 ülkenin onay verdiği bir karara göre, herhangi bir denize kıyısı olan ülke, 200 deniz miline kadar “Münhasır Ekonomik Bölge” (MEB) ilan edebilir. İlgili ülke bu bölgenin yeraltı yerüstü kaynaklarından yararlanabilir. Buralarda doğalgaz ve petrol araması yapabilir. Türkiye, haklı olarak, Akdeniz ve Ege gibi iç denizlerde bu anlaşmanın uygulanmasının zor olacağı gerekçesiyle BM anlaşmasını imzalamadı. Yer yer 10 mile kadar düşen mesafe için 200 deniz milini kabul etmek, iç denizler için ciddi sorunlar doğurabilirdi, öyle de oldu.
Haliyle aynı denize kıyısı olan ülkeler, kendi çıkar alanı olarak gördükleri bölgeleri, MEB olarak ilan edebilirdi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 2006’da AB üyesi olduktan sonra tek taraflı aldığı kararlarla Mısır ve İsrail ile MEB anlaşmaları imzaladı. Üstelik adanın güneyini 13’e bölüp parselledikten sonra, uluslararası şirketlere kiralamaya başladı
Bu durum Kıbrıs’ta adanın tek hakimi ve sahibi gibi davranmak anlamına gelmektedir. Türk tezi Kıbrıs’ta, adanın bu haliyle bu tür operasyonların sorun çıkartacağı yönündedir. Çünkü Rumlar tartışmalı bölgeleri de kendi kontrolüne alarak sondaj yapma hakkı oluşturmaya çalışmakta KKTC tarafını denklem dışına itmektedir. Haliyle Rum tarafı enerji kaynaklarından yararlanacak ve KKTC payının bir varlık fonunda tutulacağını açıklamaktadır. Üstelik GKRY Enerji Bakanı 2019 ve 2020 için 8 ayrı bölgede daha sondajlara başlanacağını açıklamaktadır.
Türkiye’nin gözü önünde, ABD himayesinde Yunanistan, GKRY ve İsrail ortak birtakım güvenlik görüşmelerinde bulunmaktadır.
ABD Kongresi GKRY’ye uygulanan silah ambargosunun kaldırılması, ve GKRY’nin bir enerji üssüne dönüşmesi için bir tasarıyı geçen ay görüşmeye aldı. Fransa ile adada askeri üs kurulması, İsrail ile ortak tatbikat derken, adanın etrafındaki sular beklenenden daha hızlı ısınmaya başladı.
Şirketler gazı çıkaracak da bu gazın taşınması var. Avrupa’ya gidene kadar 2000 km. Maliyet ve planlama ise cabası. Onun için de Türkiye’siz olmaz ancak gazın sadece GKRY tarafından çıkartılması gündem olmaya devam ediyor.
Doğalgaz ithalatçısı ülkeler için ise bağımlılık ciddi sorun olarak görülmeye devam ediyor. Enerji kontrolü üretici firma ve ülkeler açısından müşteri ya da alıcı ülkeleri kontrol etmek anlamına geliyor. En büyük üreticilerden Rusya bu konuda Avrupa’yı tedirgin etmeye devam ediyor.
Türkiye ise enerji denkleminin dışına itilmeyi asla kabul etmiyor, etmemeli de. Bunun için Fatih sondaj gemisini Alanya açıklarına göndererek, Kıbrıs’ın batısında faaliyetlere başladı. Bir sondaj gemisi bir güvenlik filosu ile hareket etmektedir. Ayrıca TSK’nin, üç denizde birden gerçekleştirdiği Denizkurdu-2019 tatbikatı kararlılığın bir başka göstergesidir. Bu süreç KKTC için daha hızlı bir tanınırlığa kapı aralayabilir. Enerji konusu KKTC için başka bir fırsat olarak daha görülebilir.
YORUMLAR