8 Mart Haftasında "Kadınlar"
Mart ayı her ne kadar 'vergi' ayı olarak kutlansa da ilk haftasında yer alan '8 Mart' da dünya kadınları için özel ve önemlidir. Bu hafta kadınlarımıza dair bir dizi çalışma ve raporların da açıklandığı bir dönem olması itibariyle dikkat çekicidir. Mazisi eski, yüz yılı aşkın süredir kutlanıyor.
Başta çalışan kadın temelli kutlamalar esas. Pek çok ülkede de ekonomik hayata katılım, fırsatlar, eğitim hakkı ve kazanımlar, sağlıklı bir ömür sürme, siyaset alanındaki durumlarına ilişkin; farklı kişi ve gruplarca çalışmalar ve araştırmalar yürütülmektedir.
İstihdamda kadın
Ülkemizde TÜİK temel göstergelerine göre 15-64 yaş aralığındaki 61 milyon kişinin hemen hemen yarısı (30,8 milyon) kadınlardan oluşmaktadır. Bunların üçte biri (10,5 milyon) işgücü grubundadır. Çalışan her dört kadından birisi, tarımda çalışmaktadır. Her üç kadından ikisi işgücüne katılmamaktadır. İstihdam edilenler ve işsizlik rakamlarına göre kadın nüfusta %15 işsiz yer almaktadır. Türkiye ortalamasına nazaran kadınlar daha fazla işsizdir.
Eğitimde kadın
Okuma yazma bilmeyen veya bilse de okul bitirmemiş her üç kadından birisi çalışmaktadır. İlkokul ve ilköğretim mezunlarında bu oran korunmakla birlikte, lise mezunu kadınlar içerisinde her dört kişiden biri çalışmaktadır. Yüksek öğretim mezunu kadınlar ise istihdam konusunda fazlasıyla girişkendir. Her üniversite mezunu üç kadından ikisi çalışmaktadır. Bu da yüksek öğretimin istihdam imkan ve fırsatlarını arttırdığına ilişkin görüşü desteklemektedir.
Bundan sonrasında ise Dünya Bankasının Girişimcilik Araştırması sonuçlarına bakalım. Türkiye’de kadınların sahip olduğu şirket sayısı %25’tir. Her dört işletmenin bir tanesi kadınların sahipliğindedir. Şirket yönetim kademelerinde bulunan kadınlar %5,5’tir.
Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Forumu, Bağımsız Cinsiyet Eşitsizliği araştırması yapan kuruluşlar da bunun sebeplerini yazıp çiziyorlar, anlatıyorlar. Ancak uzun süredir bu durum Türkiye özelinde böyle devam etmektedir. Konuyu açıklamaya dair genel değerlendirmeler şu şekildedir:
“Anne” olmak, çalışma hayatına katılım konusunda planların ertelenmesine sebeptir: “Ya çocuk ya da kariyer!” Kadının çalışma hayatı sonrasında bir de kendisini bekleyen ev isleri devam etmektedir. “Ne diye çalışıyorsun?” sorularının sonu gelmez. Sonuçta kocasının kazandığı ile yetinen bir model hala daha ön plandadır. Çalışıp kazanmak, üretmek, emek vermek hala daha erkeğin görevi olarak görülmektedir. Kadın sorumlulukları itibariyle de evini, eşini, işini elbette çocuklarını sürekli organize etmek; yeme içmeden, evin düzenine hatta sosyal hayata kadar planlamak zorundadır. Ücret farklılığı doğal bir durum gibidir. Hatalar ve izinler çok hızlı göz önünde tutulacak durumlar olarak görünmektedir. Hastalığının uzun sürmeyeceği gibi evde çocuklarını da hemen iki saatlik izninde iyileştirmek durumundadır. Başarının tartışanı ve fesatlananı çoktur. Kadın biraz kariyerinde hızlı ilerliyorsa bu da zaman zaman sorun olabilir. “Kadınlar çalışırsa erkekler nasıl iş bulur?” sorusu başka bir husustur.
Toplumsal hayat var olan, var olmasını bilen, yaşanan topluma katkıda bulunan, değer katan bir zihniyetle güzelleşir. Çalışma süreleri çalışanlara göre düzenlenebilir. Öbek öbek olumsuzluklara karşı üretmek, kendini ifade etmek, paylaşmak hayatı güzelleştiren ve kolaylaştıran bir durumdur.
Nazım Hikmet’in kendi dönemini aktardığı o şiirinde geçen kadınları da saygıyla anıyoruz. Toplum hem sosyal hem de ekonomik olarak dönüşüyor. Bugünkü toplum kadın ve erkeklerle birlikte inşa edilecektir:
“…
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen…”