"Ben her şeye karşın umutsuz bir insan değilim"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ben her şeye karşın umutsuz bir insan değilim. Türkiye düzelir ama iyi yönetilirse, doğru yönetilirse düzelir." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Youtube üzerinden yayın yapan Karar TV'de gazetecilerin sorularını yanıtladı, açıklamalarda bulundu.
Dolar kurundaki yükseliş hatırlatılarak, "Dolar sizce neden yükseliyor, dış güçlerin ekonomiye saldırısı mı bu yine?" şeklindeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, bundan birkaç yıl önce "dolarların bozdurulması" yönünde kampanyalar düzenlendiğini, açıklamalar yapıldığını hatırlattı.
Bu açıklamaların hiçbirinin gerçekçi olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Bugün bir gerçek var, bizim bankalarımız, Türkiye'de faaliyette bulunan bankalarda vatandaşların mevduatının yüzde 53'ü dolar bazında. Yani vatandaş birikimini dolara yatırmış durumda. Soru şu; vatandaş neden dolara yatırır da Türk lirasından kaçar?" diye sordu.
Türk lirasına güveni sağlayacak mekanizmanın ekonomi olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, ekonomi iyiyse, üretiyorsa, Türk lirasına olan güvenin de artacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Şimdi şu söyleniyor, 'Türk lirasına karşı Londra'dakiler operasyon yaptılar.' Akıl var, mantık var. Bu Londra'da oturanlar niye dolara operasyon yapmıyorlar? Niye yuana, avroya, sterline operasyon yapmıyorlar da Türk lirasına yapıyorlar. Türk lirasını Londra'daki bir avuç tefecinin operasyon yapabileceğini para birimi haline kim döndürdü? Biliyorum 'bunu CHP yaptı' diyecekler. Hepimizin düşünmeye ihtiyacı var. Hepimizin oturup düşünmesi lazım, Türk lirası neden bu hale geldi? Diyorlar ki 'Sayın Albayrak finans kuruluşlarıyla görüşmeler yaptı.' Ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiye'nin gerçeğini bütün dünya biliyor. Merkez Bankasının rezervlerini, bankaların durumunu izliyorlar. Merkez Bankasının bağımsız olmadığını biliyorlar. Bütün bu gerçekler ve bu tabloyu yaratanlar ortadayken, Türk lirası değer kaybediyor. Müthiş bir devalüasyon yaşıyoruz aslında. İşin sorumlusu kim? Sorumlu olarak biz Londra'daki bir avuç tefeciyi mi sorumlu tutacağız yoksa bizi tefeciye mahkum eden yönetimi mi sorumlu tutacağız?"
Türkiye'nin bir açmazın içinde olduğunu ve buradan çıkması için de üretmesi gerektiğini yineleyen Kemal Kılıçdaroğlu, ama üretimin değil, ithalatın özendirildiği bir tablonun ortaya çıktığını belirtti.
Kılıçdaroğlu, "Ben her şeye karşın umutsuz bir insan değilim. Türkiye düzelir ama iyi yönetilirse, doğru yönetilirse düzelir. Kaynaklar yerli yerinde kullanılırsa, devlette israf sona ererse düzelir. Türk lirasına güven sağlamının yolu ekonomidir. Ekonomi güçlüyse Türk lirası da güçlüdür." diye konuştu.
Dış kaynak sorunuTürkiye'nin en önemli probleminin dış kaynak olduğu belirtilerek, bu sorunun nasıl halledileceği yönündeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, Türkiye'de 79 yılda bütün hükümetlerin harcadığı para 713 milyar dolarken, AK Parti'nin 17 yılda kullandığı paranın 2 trilyon 346 milyar dolar olduğunu söyledi.
AK Parti'nin tüm hükümetlerin kullandığı paranın 3,5 katı parayı kullandığını aktaran Kılıçdaroğlu, paranın Türkiye'nin önceliklerine göre harcanmadığını dile getirdi.
Bütçe Kanunu görüşülmeden önce normalde Meclis'e Sayıştay'ın mali raporunun gelmesi gerektiğini ancak bunun gelmeden kanunun kabul edildiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Bu sadece bizim ülkemizde değil, ülkemizi yakından takip eden tüm finans çevrelerinde soru işareti yaratıyor. Bugün Türkiye'nin dış kaynak olmadan yönetilmesi imkansız hale geldi. Yanlış burdan başlıyor. Siz kendi ülkenizi nasıl dış kaynaklara mahkum edersiniz? Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kuruldu. Üzüm, incir, bunlar satıldı. O fabrikalar kuruldu. Siz ekonominizi yönetirken başka bir ülkenin, ekonomik anlamda hegemonyası altına girmemelisiniz. Hele hele Londra'daki bir avuç tefecinin hegemonyası altına. Şimdi gidecekler Londra'ya gidecek, oturacaklar, konuşacaklar, yalvaracaklar... Para gelmeden ekonominin yönetilemeyeceği gerçeği var önümüzde."
Ekonomiye dair CHP'nin önerileri sorulan Kılıçdaroğlu, parti olarak koronavirüs salgını ortaya çıkar çıkmaz bir kurul oluşturduklarını ve bir rapor hazırlayarak bütün siyasi parti genel başkanlarına gönderdiklerini söyledi.
Ekonomi için de bir kurul oluşturarak rapor hazırladıklarını ve son aşamaya geldiklerini anlatan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bu durumdan çıkması için öncelikle her alanda israfı sonlandırması gerektiğini bildirdi.
Kılıçdaroğlu, "Çıkıp milletin önüne 'Ben bu ülkede israfı sonlandıracağım' diyeceksin. 13 tane uçağım vardı satıyorum, 1 uçak bana yeter' diyeceksiniz. İsrafı her alanda önleyeceksiniz." ifadelerini kullandı.
İkinci olarak rüşvet ve yolsuzluğa izin verilmeyeceğinin açıklanması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, AK Partili Serik Belediye Başkanı'nın iki bakan, AK Parti ve MHP milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda deniz kenarındaki bir arazi için önceki belediyenin rüşvet aldığı iddiasının gündeme geldiğini ancak hükümetin bu konuda adım atmadığını" ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, "Yolsuzluk ve rüşvetin üzerine gideceksiniz." dedi.
Üçüncü olarak harcanılan her kuruşun hesabının millete verilmesi gerektiğinin altını çizen Kılıçdaroğlu, devlette bir planlamanın da olmadığına savundu.
Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bulunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, bu kurumun kaynakların nasıl ve nerede kullanılacağını planladığını anlattı.
Siyasi etik ya da ahlak kanununun Meclis'e gelmek zorunda olduğunu da belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Artı, demokrasi olması lazım. Gazeteler korkudan yolsuzluk haberini yazamıyor, başımız belaya girer diye. Yasama, yargı ve yürütme eğer bunlar birbirini denetlerse, yani check-balance dediğimiz sistem oturursa, medya özgürlüğü de oturursa bu dediğimiz 5 temel maddede uygulamaya konursa emin olun Türkiye'nin önünde hiçbir güç durmaz. Türkiye aslında bölgesinin en güçlü devletidir. Fakat kaynakları harcandığı için bu hale geliyor."
"Ekonomi bir anlamda kontrolden çıkmış vaziyette""Siz IMF meselesine nasıl bakıyorsunuz?" yönündeki soruyu da yanıtlayan Kılıçdaroğlu, aslında Türkiye'de para olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"2020 yılın ilk üç ayında iktidar 668 milyar lira kullandı. Bunun 4,4 milyar lirasını fakir fukaraya vereceğim dedi. Fakir fukaraya 4,4 milyar verirken ilk üç ayda faize 38 milyar lira ödedi. Şu soruyu sormamız lazım, 668 milyar lira nereye harcandı? Türkiye IMF'ye gider veya gitmez, o iktidarın tercihidir. Ama uluslararası bir kaynağa bugünkü süreçte ihtiyaç var. En düşük faizli kaynak nereden sağlanacaksa Türkiye'nin bundan yararlanması lazım. 668 milyar liralık paranın içinde 56 milyar lira yeni basılan para var. 56 milyar lira nereye gitti? Ekonomi bir anlamda kontrolden çıkmış vaziyette."
İktidarın salgına hazırlıksız yakalandığını aktaran Kılıçdaroğlu, kamu özel iş birliği projelerine nasıl baktığına yönelik bir soruyu yanıtlarken de "Orda benim çok büyük yaram var. Vicdanım kanıyor gerçekten. Bir memleket böyle feda edilemez. Bir 5'li çeteye ülke böyle feda edilemez." değerlendirmesini yaptı.
Son bütçe görüşmelerinde iktidar partisi milletvekillerine dönerek, "Sayın milletvekilleri, şehir hastanelerinin, yolların, köprülerin, havaalanlarının kaça yapıldığını biliyor musunuz?" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, bunu söylediği için adeta kıyamet koptuğunu belirtti.
Pandemi sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güzel bir konuşma yaparak "zor günler bizi bekliyor, hep beraber kilitlenmek zorundayız, hep beraber fedakarlık yapma zamanıdır." dediğini hatırlatan Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Hep beraber fedakarlığı kim yapacak? Bakkal, esnaf, çiftçi, sanayici, gazeteci, herkes fedakarlık yaptı. Fedakarlık yapmayan dolarla ihale alan bir avuç müteahhit. Ne fedakarlığı yaptılar? Bu insanlar, bu ülkenin temel taşı olan insanlar her türlü fedakarlığı yaptılar. Ama bu döviz garantili olanlar dolar arttıkça oturdukları yerde gelirleri arttı. Vatandaşın borcu artıyor, bunların oturdukları yerde gelirleri artıyor. Şu çağrıyı yaptım, 'Sayın Erdoğan herkes fedakarlıkta bulunuyor, bunlara 2020 içinde vereceğiniz para yaklaşık 6 milyar lira. O zaman dolar düşüktü, şimdi 8-9 milyar olmuştur. Bunlara 'siz de bir fedakarlık yapın, 2020 yılında alacağınız parayı faizsiz olarak bir yıl erteleyelim.' Yapmadılar. Onların bazıları bağış yaptı 'Biz Bize Yeteriz' hesabına, o bağışların tamamanı da verecekleri gelir vergisi beyannamesinden indirecekler. Sonra vatandaşa 'yardım et' diyorlar. Yönetilemeyen ama savrulan bir Türkiye var. Çünkü liyakat kayboldu."
"Türkiye şantajla karşı karşıya""Türkiye'nin dış kaynak arayışı ile S-400'ler arasında bağlantı kuruluyor. Size ulaşan bilgiler nedir, S-400'ler aktive edilecek mi?" sorusu üzerine, Kılıçdaroğlu, S-400'lerin aktive edilmeyeceğini söyledi.
Paraya ihtiyacı olan iktidarın önüne S-400'lerin konulduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, "'Aktive etmezsen sana para veririz' diyorlar. Türkiye şantajla karşı karşıya. Zaten dolaylı olarak bu sözün verildiği bilinen bir gerçek. Elin oğlu bu söze uymaz. 'Getir, yazılı olarak bana ver diyecek. O zaman ne olacak biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en pahalı, en modern hurdasına sahip olacak. 2,5 milyarlık bir hurda. Aktive ederlerse ben kendilerini kutlayacağım. Söz verdiniz size teşekkür ediyorum diyeceğim. Aktive etmezlerse o parayı veren 83 milyonun hakkını helal etmemesi gerekir." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, "Parti mensuplarınızın bazı sözleri darbe tartışmalarına yol açtı. Nasıl buldunuz bu açıklamaları, darbe ihtimali nedir Türkiye'de?" sorusu üzerine, söylenenlerden darbe anlamının çıkmasının mümkün olmadığını belirtti.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun sözleri ile erken seçimi veya normal seçimi kastettiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in de öteden beri kullandıkları politik "saray rejimi" ifadesini kullandığını dile getirdi.
"Darbelerin arkasında dünyanın egemen güçleri vardır""Saray rejimi gidecek demek ne zamandan beri darbe çağrışımı haline geldi?" diye soran Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye, demokratik standartlar ve ekonomi açısından da geriye gitmişse yaşadığı darbeler yüzündendir. CHP'nin iktidara en yakın olduğu dönemlerin tamamında darbe olmuştur. Darbelerin arkasında dünyanın egemen güçleri vardır. Rahmetli Menderes'in idamı çok ciddi bir sonuç doğurmuştur. Bizim demokrasi tarihimizde ciddi bir travmadır. Siyaseten bir insanın idam edilmesi kadar yanlış bir şey yoktur. Siyasi idamlar bir topluma hiçbir zaman hayır getirmemiştir. 15 Temmuz darbe girişimi olduğunda ben İstanbul'da uçaktan indim, arkadaşlar genel merkezde toplanmışlardı, onlar hep beraber Meclis'e gittiler. Özgür Özel darbeye karşı çıkarken yoldan dönmüştü ve ceketi yoktu. Bir AK Parti milletvekilinin ceketini giyerek kürsüye çıkıp darbe girişimine karşı çıktı. Darbe söylemleri tümüyle kötü yönetilen bir ekonominin ortaya çıkardığı derin travmayı örtmeye yönelik bir şey."
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin hukuk sisteminin darbe hukukundan arındığı zaman ülkeye demokrasi geleceğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin darbe ile karşı karşıya kalacağını asla düşünmüyorum. Türkiye'nin bütün demokratik güçleri, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri darbeden çok çekti. Buna ihtimal vermiyorum. Böyle bir girişim olduğu takdirde de 83 milyonun ortak karşı çıkacağına inanıyorum. ABD'deki bir sivil toplum kuruluşunun raporunu gerekçe göstererek onun üzerinden Türkiye'de bir darbe olur düşüncesini kabul etmiyorum. Vicdanım da ahlakım da kabul etmiyor." dedi.
"Demokrasiyi güçlendirmek zorundayız"Kılıçdaroğlu, "Hükümet bu darbe söylentilerine neden çok sahip çıktı?" sorusu üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Buradan medet umuyorlar. Allah aşkına İstanbul İl Başkanı darbe olup olmayacağını bilir mi? Milli İstihbarat Teşkilatında mı çalışıyor. Bir doktor. ABD'de böyle bir rapor yayınlandıysa çıkarsınız Amerika'ya söyleyeceğinizi söylersiniz. İl başkanımız ve grup başkanvekilimizden ne istiyorsunuz. Demokratik yollardan bir seçimle bir siyasal iktidarı göndermek varken darbe ile gönderiyorsanız bu yanlıştır. Darbe asla kabul edilemez. Eğer demokrasiyi kabul ediyorsan orada mihenk taşı halkın kendisidir. Vatandaşın oyuna gitmek, vatandaşın tercihine gitmek en doğrusudur. Buraya gitmek lazım. Demokrasiyi güçlendirmek zorundayız."
"Siyasi Partiler Yasası değişmedikçe parlamento üzerindeki vesayet kalkmaz"Kılıçdaroğlu, eski AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner'in TBMM Genel Kurulu'ndaki bir görüşmeye ilişkin, "Biz o sözleşmeye el kaldırdık ama ne olduğunu bilmiyorduk. Grup Başkanvekilleri el kaldırdı, biz de el kaldırdık" dediğini belirterek, bunun bir itiraf olduğunu, Metiner'in bir gerçeği ifade ettiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Meclis'e gelen düzenlemeler konusunda toplumun yeterince bilgilendirilmediğini kaydetti.
"Devlette ciddi bir çürüme olduğunu, yasayı, Anayasayı kimsenin tanımadığını, yolsuzluk yapanların sırtının sıvazlandığını" savunan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin buradan çekip çıkarılması gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, Siyasi Ahlak Yasası çıkarılması, Siyasi Partiler Yasası'nın da değiştirilmesi gerektiğini değerlendirerek, şöyle devam etti:
"Siyasi Partiler Yasası değişmedikçe, parlamento üzerindeki vesayet kalkmaz. Siz sanıyorsunuz ki millet sizi seçiyor. Hayır, millet sizi seçmiyor, sizi seçen genel başkanlar. Listeyi yazıyoruz, koyuyoruz vatandaşın önüne 'Bu listeye oy ver.' diyoruz. Vatandaş milletvekili seçmiyor, genel başkanın seçtiği milletvekili listesini onaylıyor, o kadar. Milletin vekilini millet seçsin. Siyasi Partiler Yasası darbe döneminde çıkan bir yasadır. Bu yasanın değişmesi lazım."
Kamu kaynaklarının iyi denetlenmesi gerektiğini, kamuda saydamlık olması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, sosyal güvenliğin de hak olarak düzenlenmesini önerdi.
Kılıçdaroğlu, devletin veya belediyelerin personel alırken düzenli geliri olmayan ailelere yönelik pozitif ayrımcılık yapması gerektiğini belirtti.
"Diyanet ve Genelkurmay siyasetin dışında kalmalı"Ankara Barosunun, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a yönelik açıklaması hatırlatılarak, "Dün de Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu 'Sosyal demokratlar İslam inancına saygıyı ifade etmeliler.' dedi. Sizle görüştüğünü, sizi son derece samimi bulduğunu ifade etti. Sayın Karamollaoğlu'nun çağrısına katılıyor musunuz? O ifadeleri siz de yadırgatıcı buldunuz mu?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, partisinin iki alana girilmemesi yönünde geleneği olduğunu, bu konuda milletvekillerini de uyardıklarını aktardı.
Bu alanların Diyanet ve Genelkurmay olduğunu bildiren Kılıçdaroğlu, "İkisinin de sıcak siyasetin dışında kalması lazım. Bu iki alana sıcak siyaset girerse, toplumda ciddi kutuplaşmalara yol açar." dedi.
Kılıçdaroğlu, "Ankara Barosunun da yaptığı yanlışı fark ederek, sonradan bir açıklama yaptığını" söyledi.
Türkiye'de insanların inançlarını hedef alıp politika üretmek kadar yanlış bir şey olamayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "İnançlara saygı göstereceğiz. Bizim değerlerimiz var, İslami değerlerimiz var. İslami değerlere de saygı göstereceğiz. Bu tartışmaya girmememizin temel nedeni, Diyanet ve Genelkurmay alanına girmemeye öteden beri CHP olarak özen göstermemizdir." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, "Diyanetin toplumun bütün kesimlerine sıcak mesajlar vermesi, diğer kesimlerin de buna saygı duyması gerektiğini" ifade etti.
"Başörtüsünü Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik"Temel Karamollaoğlu'nun siyasette olgun ve son derece sağduyulu olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Geçmişte CHP'nin belki bazı kararları, düşünceleri, uygulamaları doğru kabul edilemeyebilir, yanlış da olabilir. Bunun en tipik örneği başörtüsü olayıdır. Başörtüsü olayını Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Size ne başörtüsünden? Kadın nasıl istiyorsa giyinsin. Dolayısıyla bu tablo, yani Sayın Karamollaoğlu'nun beni samimi olarak görmesinden son derece mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Benim siyasetten kişisel hiçbir beklentim yok. İsterim ki bu memlekette herkes huzurlu olsun, herkes keyif içinde yaşasın."
Kılıçdaroğlu, siyasete girdiğinde ilk ziyaret ettiği yerlerden birinin Türkiye'nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın mezarı olduğunu, yine eski Başbakanlardan Adnan Menderes'in mezarını da ziyaret ettiğini anlatarak, Türkiye'nin kavgadan hiçbir fayda görmediğini söyledi.
YKS'nin öne alınmasına ilişkin değerlendirmeKılıçdaroğlu, "Yükseköğrenim Kurumları Sınavı (YKS) tarihinin öne alınmasına" ilişkin soru üzerine, sınavın öğrenciler için bir anlamda hayatlarının en önemli basamağı olduğunu ifade etti. Salgın hastalık nedeniyle sınavın ertelenmesini makul karşıladığını belirten Kılıçdaroğlu, ancak çocukların ve ailelerin planlarını sınavın Temmuz'da yapılmasına yönelik olarak yaptıklarını belirtti ve "Birden bire öne alınması tam bir sıkıntı yarattı." dedi.
Bu kararın Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından alınması gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Ama kim karar veriyor? Turizm Bakanı, Sağlık Bakanı ve Sayın Cumhurbaşkanı. Bildiğim kadarıyla Sağlık Bakanı doğru bulmuyor ama Turizm Bakanı, 'Turistlerin gelmesi, otellerin bir an önce açılması açısından erkene alınmalıdır.' diyor ve Erdoğan da Turizm Bakanının talepleri doğrultusunda erkene alma açıklaması yapıyor. Doğru değil, hiçbirisi eğitimci değil." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, devlet yönetiminde olması gereken kuralların yürümediğini savunarak, "Kimse de bu yanlıştır diyemiyor, demiyor ya da bilmediğimiz bir şey var orada. Dolayısıyla ben doğru bulmuyorum." ifadelerini kullandı.
Tunceli'nin Pülümür ilçesinde dağlara "Ne mutlu Türküm diyene" yazıldığı belirtilerek, bunu nasıl değerlendirdiğine yönelik soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Ben olsaydım Tuncelililere sorardım, Atatürk'ün bir sürü güzel sözü vardır. 'Hangisini istiyorsanız onu yazalım.' diyebilirdim." yanıtını verdi.
Bunları Türkiye'nin gerçek gündemi olarak görmediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, vatandaşın aş ve iş derdinde olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu, "Demokrasinin özünde yatan dayatma kültürünün olmamasıdır. Eğer bu kültürden toplum çıkarsa çok memnun oluruz." dedi.
"İnfaz Yasası'nın iptal edileceğini düşünüyorum"CHP'nin İnfaz Yasası'nı Anayasa Mahkemesine götürdüğü hatırlatılarak, Yüksek Mahkemeden ne şekilde karar beklediklerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Anayasa Mahkemesinin benzer olaylar karşısında verdiği iptal kararları var. Ama Anayasa Mahkemesi bazen geçmişteki kararlarının tam aksine de kararlar verebiliyor. Değişen koşullara göre anladığım kadarıyla böyle bir düşünceleri var. Ama her şeye rağmen ben Anayasa Mahkemesinin adaletten yana davranacağını ve adaletsiz olan bu yasayı iptal edeceğini düşünüyorum. Sonuçta biz sadece düşüncelerimizi hukuk temelinde Anayasa Mahkemesine bildirdik. Mahkeme nasıl bir karar alır bilmiyorum." ifadelerini kullandı.
"Danıştay Başkanı olsa ne olur, olmasa ne olur?"Kılıçdaroğlu, "bugün Danıştay Başkanlığına seçilen Zeki Yiğit'in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine karar veren Yüksek Seçim Kurulu üyeleri arasında bulunduğunun" hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"O kararı alanlara 'yargı çetesi' demiştim. Çetenin ne olduğunu da sözlüklerdeki tanımıyla, yasa dışı iş yapıp, bir araya gelen kişiler çeteyi oluşturur diye... Alınan karar tamamen yasa dışı bir karardı. Dolayısıyla o kararı alanların hiçbirisi bana göre gerçek anlamda hukukçu değil. Bugün hukuk sisteminin çok ciddi anlamda yara aldığını, halka güven vermediğini, adalet kavramının büyük değer yitirdiğini biliyoruz. Danıştay Başkanı olsa ne olur, olmasa ne olur? Üzerinde normalde durulması gerekir ama bugünkü yapı içinde bir kişinin talimatıyla zaten başkanlar seçiliyor. Bir kişinin göstermesiyle o kişi koltuğa oturabiliyor. Danıştayda, Yargıtayda, mahkemelerde, istinaf mahkemelerinde gerçek anlamda hakimlik yapan çok insan olduğunu biliyorum. Bunun yanında siyasi otoritenin emrinde olup, sadece onların kararlarını yerine getiren yargıçları da biliyorum. Biz onlara yargıç demiyoruz. Onlar siyasi iktidarın bir anlamda düşünen insanlar üzerinde kullandığı sopa."