Çağlar Boyunca Atatürk
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılalı seksen yıl oldu. Her yıl onu minnetle andık ve anmaya devam edeceğiz. Temel dinamikleri bizzat kendisi tarafından örgülenen Türkiye Cumhuriyeti onun sayesinde sonsuza kadar var olacak. 'Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti' demişti. 'Ne mutlu Türküm diyene' demişti. 'Benim naçiz vücudum elbette bir gün yok olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır' demişti. Kaldı, kalmaya devam ediyor ve sonsuza kadar kalacakta.
Bu bağlamda kısa yazımda sayfalarca yazsak da anlatabilmemizin mümkün olamayacağı onun düşüncelerinden bahsetmek istiyorum sizlere. Amacım son iki yüzyıl boyunca dünya tarihinde köşe taşı olmuş liderler sadece kitaplarda kalmışken, Atatürk hala düşünceleriyle, manevi varlığıyla ve eserleriyle hala aramızda olduğunu anlatabilmek.
Son yüzyıla baktığımızda dünya tarihinden dünya savaşlarını kazanan Fransız, İngiliz, ABD liderleri ile Rus Çarlığını yıkarak yerine dünyanın ikinci kutbu haline gelmesini sağlayan devasa bir yapı kuran Lenin, Stalin gibi liderler geçmiştir. Ancak ilk grup sadece Alman istilasına karşı bir mücadele kazanmışlardır. Ama öngörü eksiklikleri yüzünden Avrupa kıtasının yarısının Sovyet güçleri tarafından işgal edilmesine sebep olmuşlar ve elli yıla yakın dünya nükleer tehdidin altında inlemiştir adeta. Ancak Büyük savaşın ardından başlayan Milletler Cemiyeti döneminin hemen başında Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti merak eden liderler Türkiye’ye geldiklerinde İstanbul’da Atatürk ile görüştüklerinde büyük önder; “yapılan anlaşmaların hatalı olduğunu, çıkar içerikli yapıldığını ve bu anlaşmaların kısa bir süre sonra yeni ama bir öncekinden daha büyük bir savaşın çıkmasına neden olacağını, bu savaşın bütün dünyaya yayılacağını, Çok daha ölümcül gelişeceğini ve savaşın tek kazananının Sovyetler olacağını” anlatmıştır.
Bundan kısa bir süre sonra ise bir toplantının ardından “Sovyetlerin baskıcı politikalarının uzun sürmeyeceğini ve bir gün onların boyunduruğu altında yaşamaya mahkum olmuş Türk kardeşlerimizin özgür kalacağını, işte bu gerçekleştiğinde Türkiye’nin onlara her konuda yardım etmeye hazır olması gerektiğini” ifade etmiştir. Ne büyük öngörü! Öyle ki tam söylediği gibi her şey gelişmiştir ve Türk halkları özgürlüklerine 1990 yılında kavuşmuştur. Ancak O’nun iç ve dış politika dinamiklerini anlamamış yöneticiler bu döneme Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlayamamışlar ve gerekli desteği verememişlerdir.
O halde Atatürk’ün iç ve dış dinamikleri neydi? Ve neden ondan sonra gelenler onun izinden gidemedi? Atatürk’ün iç dinamikleri çok basitti. Kendi kaynaklarına dayanan bir ekonomik yapı oluşturmak ve dışarıya bağımlı olmamak üzerine bina edilmişti. Dış politika dinamiği ise çevre ve çevre dışı ülkelerle ortak menfaatler çerçevesinde ilişkiler ve menfaatlere dayalı ittifaklar yaratmaktı. Onun döneminde bizzat kendisi tarafından şekillendirilen ittifaklar sistemi Yugoslavya’yı, Yunanistan’ı içine alacak şekilde bütün Balkanlardan başladı ve Ortadoğu’nun bir kısmını da içine alarak Pakistan’a kadar Avrasya kıtasının sıcak deniz kıyılarını birbirine bağladı ve sadece bağlamakla kalmadı, ortak çıkarlar mantığı ile işletildi.
Bu çok önemli bir kuşaktı iki savaş dönemi arasında. Kısa bir analizi şu şekilde olmalı bence. Büyük savaş, ara dönem ve İkinci büyük savaş yıpratıcıydı emperyal düzen için. Sömürgeciliğe dayalı büyük batı sanayileri yıkılmıştı ve yeniden aynı düzene ihtiyaç vardı. 1950’den sonra başlayan yeni süreç tam da bu mantıkla işledi. Atatürk’ün 1924’den itibaren büyük bir enerjiyle kurduğu bu ittifak kuşağı ise tam anlamıyla sömürgecilik sistemine karşı koruma kalkanıydı. Ama onun fiziki önderliği olmayınca darmadağın oldu, tabii ki kuşağın koruması altındaki devletler ve halklar da! Acısını sürekli çektiler. 21. Yüzyılın hemen başından itibaren başlayan Büyük Ortadoğu projeleriyle devam etti ve Arap Baharı’na kadar ulaştı ve devam ediyor.
Açıkçası Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri hala geçerli olduğunu kendisini meydana gelen olaylarla kanıtlamaya devam ediyor ve etmeye de devam edecek. Yeni arayışlara girmeye gerek yok. Çünkü onun Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ve yönetirken oluşturduğu Türk kimliğini, Türk halkını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni üstün kılan temel dinamikler çok açık bir şekilde evrensel değerler olduğunu bize gösteriyor. Sadece içimizden onun çok sevdiği şu sözleri söylemeye devam edelim.
Ne Mutlu Türküm Diyene.
Yazımı güzel İzmir’imizin duygulu şairlerinden Emel Barut hanımefendinin bugünü anlamlandıran Atatürk şiiriyle bitiriyorum. Bu büyük günde büyük önderimizi, Atatürk’ümüzü coşkuyla analım, O’nun izinden ilerlemeye devam edelim. Sağlıcakla kalın.
Mustafa Kemal’i sevmek
Ben senin çakmak gibi bakan gözlerini sadece gökyüzüne benzediği için değil, ileriyi, geleceği gördüğü için sevdim.
Ben senin yüreğini sadece sevgi dolu oluşundan değil, Ya istiklal, ya ölüm diyen cesaretinden ötürü sevdim.
Ben senin ellerini sadece düşmana tetik çekişinle değil, çocukların başını okşarken ki şefkatinle sevdim.
Sen ki kadını eksik etek olmaktan kurtarıp meclise taşıyan eşsiz lider,
Sen ki yeniliklerinle toplumu çağdaşlığa yürüten büyük devrimci,
Sen ki yüzyıllar ötesini bugünden gören yüksek deha,
Sen ki bu vatanı düşmana teslim etmeyen Başkomutan
İzinden yürüyeceğime ant içerim.