ÇİN VE ABD TİCARİ SAVAŞININ PERDE ARKASINI PROF. DR. İBRAHİM ATTİLA ACAR YAZDI
Çin – ABD Çekişmesinin Kaybedeni..... ABD Başkanının 'Amerika'yı yeniden büyük yapma' vaadi var. Çin'in de öncelikle 'Made in China 2025' hedefleri. Elbette sonraki adımlar daha da dikkat çekici: 2030 yılına kadar Çin'in yapay zekâda (AI) dünya lideri olma isteği ve 5G teknolojisinde egemenlik oluşturmak. Bu sayede 2035 yılında küresel olarak dünya milli gelirinin %15'ine ulaşacak bir alanda öncü olmak.
Adeta nereden nereye sorusuna cevap arar gibi sorulmalı. Çin nasıl oldu da kendisine ticari ambargolar konulacak hale geldi? Çin, üretimini büyük oranda ABD’ye ihraç eden bir ülke. Bu sayede ABD’nin Çin ile dış ticareti 336 milyar dolar açık veriyor. Bu durum ABD için çok sürdürülebilir olmayacak bir durum. Çin’in de sadece ABD ile dış ticaret fazlası kadar cari fazlası var. ABD’nin Çin’den sonra, en yakın dış ticaret açığı verdiği iki ülke Meksika ve Almanya: her birinden 70 milyar geride. ABD için cari açık nasıl istenmeyen bir durum ise sebep olan dış ticaret açığı da aynı durumda. Hele Çin’in bilinçli olarak kendi parasını (Yuan) değersiz tutmaya çalışması, rekabet gücünün başka bir gerekçesini oluşturmaktadır.
İşgücü verimliliği diğer bir önemli gösterge. Büyük firmaların ucuz işgücü ve işgücü üretkenliği sebebiyle Çin’e olan ilgisi eskiden beri devam etmektedir. Son zamanlarda bu kervana büyük ölçüde katılan Tesla’ya da dikkat çekmek gerekir.
NATO toplantılarında ABD’nin Almanya’yı hedef alması, Rusya’ya enerji yönünden bağımlı olduğu için bu ülkenin güdümüne girmekle suçlaması da başka bir gerilim kaynağıdır. Sonuçta Fransa, Almanya’ya destek çıkınca ABD için cephe genişlemiş oldu. Ve Fransa uzun süredir “Sarı Yelekliler” ile uğraşmak zorunda bırakıldı.
Hikaye aslında 2000’li yılların başına kadar Çin’in çektiği 500 milyar dolarlık yabancı yatırımların etkileri görülmeye başlayınca ortaya çıktı. Herkes memnundu, başta ABD de memnundu. Çin ekonomisi ihracat ile dışa açılınca, ABD’li tüketiciler giderek daha çok miktarda Çin mallarına ilgi göstermeye başladı. Bir yandan ABD’ye Çin malları girerken öte yandan ABD şirketleri Çin’de ortaklıklar kurmaya başladılar. Çin ufak ufak değil ciddi ciddi geliyordu.
Ucuz işçilik maliyetlerde ciddi etkili oldu. Sonunda elde edilen gelir Çin’in cari fazla yoluyla dolar hesaplarının kabarmasına yol açtı. Çin bu dolarları ABD devlet tahvillerine yatırdı. Çin’in cari fazlası ABD için kolay ve ucuz finansmana dönüştü. Çin kendi parasının değerini düşük tutmaya devam etti. Amerikalıların Çin’den temin ettiği kaynaklar satın alma gücünü arttırdı. Haliyle ABD kendi gelirinin üzerinde ithalat yapar oldu. Nihayetinde Çin’in ABD ile olan dış ticaret fazlası GSYIH’nin %3’ü gibi anormal yüksek seviyeye yükseldi.
Çin’in dış ticaret politikası ucuz Yuan, düşük işçilik üzerine kurgulanmıştı ancak ihmal edilmemesi gereken husus “fikri mülkiyet hırsızlıkları”dır. Bir de özellikle ABD şirketlerinin Çin’de uğradığı tarife dışı engeller de ABD tarafının ayranının daha fazla kabarmasına yol açtı.
Trump, 2018 Mart’ında ABD’nin tüm çelik ve alüminyum ithalatına gümrük vergisi getirmişti. Haziran ayı itibariyle ilk defa Çin’i doğrudan hedefleyerek bu ülkeden ithal edilen 34 milyar dolarlık ürüne %25 Gümrük Vergisi getirmesi suların ısındığını gösteriyor. Bu defa Temmuz başı itibariyle son darbeye de şahit olduk. ABD 200 milyar dolarlık Çin malları üzerine Ağustos sonu itibariyle %10 Gümrük Vergisi getirecek. Bu durum ABD’nin Çin’den yapılan ithalatın yarısına vergi koyması demektir.
İktisat der ki “Ticaret savaşlarının sonu yok,” kaybeden ülke olur, dünya olur. Eğer her ülke ticaret savaşına katılırsa, uzmanların hesabına göre, 1 trilyon dolarlık ticaret engellenir. Paul Krugman, yüksek Gümrük Vergilerinin ticareti yarı yarıya etkileyeceğini söylemektedir. Vergilerden başlayıp, malları fiyatlarının kabarmasına yol açan çok neden var. Azalan ticaret üretimin kısılması demektir. Azalan üretim istihdamı olumsuz etkiler… Haliyle düşük yatırım, artan işsizlik, azalan talep dünya ekonomisini cidddi manada yavaşlatacaktır. Türkiye’nin de içinde olduğu kırılgan ülkelerin milli paraları zaten büyük oranda değer kaybetti. Gelişmekte olan ülkelerin para birimleri de gerileme eğiliminde. Üstüne İran da gelince ekonomi yeniden siyaset güdümüne girmiş oldu.
Bu sadece bir sonuç olarak kalmayıp, Türkiye gibi ülkeleri derinden etkileyecektir. Bu yüzden yeni pazarlar, doları kullanmayan pazarlar, hatta dolardan bağımsız ticaret imkanları aranmaya, dış ticarette milli paralar kullanmaya; özellikle MENA bölgesi önemini arttırmaya devam edecektir.