Depremlerle kuşatılmış en riskli il: İZMİR
Sürekli olarak İstanbul depreminin gündeme gelmesine, dikkatlerin İstanbul'a çekilmesine rağmen, deprem riski açısından en tehlike il İzmir. Zemini alüvyonlarla kaplı İzmir'de depremi tetikleyecek tam 13 fay bulunuyor. Bu 13 fayın 9'u okul, hastane, yerleşim bölgeleri gibi insanların yoğun olduğu bölgelerden geçiyor. Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında bulunuyor. Türkiye nüfusunun da yüzde 95'i deprem kuşağında yaşıyor. Topraklarımızın yüzde 66'sı ve büyük sanayi tesislerinin yüz
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Jeoloji Mühendisi Sayın Alim Murathan:
“İzmir depremlerle kuşatılmış bir kent. Bu fayların 13 tanesi İzmir’de yer alıyor, 13 fayın 9 tanesi kent erişim yerlerinden geçiyor. Çanakkale’yi, Marmara’yı konuşuyoruz ama deprem riski en yüksek kenti İzmir. Nitekim tarihe de baktığımız zaman İzmir açısından bunu görebiliyoruz”
Maden Teknik Arama Enstitüsü Jeoloji Bölümü’nce yapılan çalışmalarda 430 civarı aktif, büyük ölçekli, diri fay dediğimiz yani deprem üretme potansiyeli olan faylar tespit edilmiş durumda. Şimdi bu faylarda daha ayrıntılı çalışmalar yapılıyor
Türkiye’de bir yılda ortalama olarak 30 bin deprem oluyor. Tabii bunların çok çok önemli bir kısmı insanlar tarafından hissedilmiyor. Türkiye bir deprem ülkesi, topraklarının yüzde 65’i 1. derece deprem şiddetine maruz kaldı
Japonya’da ABD’de depreme dayanıklı çok güçlü yapılar inşa ediliyor. Japonya’da 7 büyüklüğünde depremler oluyor, çok az yapı etkileniyor. Çünkü onlar aktif fayların geçtiği bölgelere bina yapmıyorlar. O faylarda füzyon oluyor. Bu füzyonlar üzerine bina inşa ederseniz o fayın ürettiği enerji çok büyük olduğu için ne kadar sağlam yaparsanız yapın dayanıklı olmuyor. Bu nedenle fay yasası çıkardı Japonya ve ABD. O fayların üzerine bina yapılmıyor, açık alan park olarak değerlendirip afet riskini azaltıyorlar. İzmir fayı ise hastane, okullar, doğalgaz, içme suyu hatlarından geçiyor
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Jeoloji Mühendisi Sayın Alim Murathan’la Türkiye’nin deprem kuşağı gerçeğini, ne gibi önlemler alındığını, oda olarak depreme bakış açılarını ve sanal deprem iddialarını konuştuk.
Rıdvan Akgün: 1999’dan bu yana ciddi bir deprem gerçeğiyle yüzleştik. Gerek halk gerek kurumlar olarak çok da ciddi önlemler almadığımızı düşünüyorum. Mesela, depremlere baktığımız zaman can kayıplarının yüzde 5’inin neredeyse evin içerisindeki eşyalar yüzünden olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda Çanakkale ve Adıyaman depremleri gündeme geldi ve bununla ilgili endişelerimiz de var. Bunları konuşacağız ama ondan önce Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak ne tür çalışmalar yapıyorsunuz, öğrenebilir miyiz?
Alim Murathan: Odamızın gündeminde öncelikli olarak şube binamız var. Bir bina yaptırıyoruz İzmir’de 5 katlı 500 metrekare konferans salonu, kütüphanesi; sosyal dayanışma alanları, yemek salonları ile tam teşekküllü olacak. En kısa sürede kullanıma açıyoruz.
R.A: Özellikle son zamanlarda tartışma konusu olan, insanları evinden fırlatan, arabalarda uyutan Çanakkale depremlerinin ardı ardına gelmesi devamında Adıyaman’da baş göstermesi. Tabii öncesinde yaşanan ağır depremleri hiç saymıyorum bile. Türkiye’de bu süreçte ve önümüzdeki süreçte deprem konusunda daha büyük beklentiler var mı, araştırmalarınız hangi yönde?
A.M: Türkiye’de bir yılda ortalama olarak 30 bin deprem oluyor. Tabii bunların çok önemli bir kısmı insanlar tarafından hissedilmiyor. Türkiye bir deprem ülkesi, topraklarının yüzde 65’i 1. derece deprem şiddetine maruz kaldı.
R.A: Türkiye’de ne kadar fay hattı var?
A.M: Maden teknik arama enstitüsü jeoloji bölümünce yapılan çalışmalarda 430 civarı aktif, büyük ölçekli, diri fay dediğimiz yani deprem üretme potansiyeli olan faylar tespit edilmiş durumda. Şimdi bu faylarda daha ayrıntılı çalışmalar yapılıyor. Bu fayların 13 tanesi İzmir’de yer alıyor. İzmir 13 fayın 9 tanesi kent erişim yerlerinden geçiyor. İzmir depremlerle kuşatılmış bir kent. Biz bugün Çanakkale’yi konuşuyoruz, dün Marmara’yı konuştuk, Adıyaman’ı konuştuk ancak kent açısından baktığımız zaman deprem riski en yüksek kenti İzmir. Nitekim tarihe de baktığımız zaman İzmir açısından bunu görebiliyoruz.
İZMİR 7 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM ÜRETECEK
R.A: Depremle ilgili tarihsel istatistikler var mı?
A. M: Tarihsel kayıtlarda elimizde çok ciddi veriler yok. 1900’lü yıllardan başlıyor ama en son 1700’lü yılların ortalarında İzmir’de, İzmir fayının neden olduğu depremde 20 bine yakın insanın yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Türkiye’de daha çok İstanbul öne çıkıyor, İstanbul depremi konuşuluyor ama İzmir de 7 büyüklüğünde deprem üretecek, kent içinde potansiyeli olan 9 aktif fay var. Bunların ne zaman deprem üreteceğini bilmiyoruz!
R.A: Genelde komplo teorisi üretiyorlar. Bu senaryoya göre İzmir’de neler yaşarız?
A.M: Eski dönemde yapılan çalışmalara göre en az 5 bin en fazla 19 bin kişinin o hayatını kaybedeceği söyleniyor. Bugünkü yapılaşmayla söylüyorum yaklaşık 1 milyon 400 bin kişinin ve 200 bin civarında da evin zarar göreceği ön görülüyor. 1999 depreminden bu yana 18–19 yıl geçti, 99 depremi sonrası yapıların iyileşmesine yönelik bir dizi önlemler alınmış durumda.
R.A: Peki nasıl korunalım, ne tür tedbirler alınması gerekir?
A. M: Deprem bir doğa olayı. İnsanlığın varoluşundan beri depremler var. Bizim uzmanlık alanımız olduğu için şunu da söyleyebilirim; depremler olmasaydı bugün böyle bir hayatı yaşamamız mümkün olmazdı. Ne bir petrol, ne su, ne doğalgaz potansiyeli, ne bir maden potansiyeline sahip olabilirdik. Bunların hepsi depremler sayesinde var. Bunlara biz tektonik depremler diyoruz. Onlar sayesinde cevherleşmeler olmuş, dolayısıyla bu hayatın bir yasası. Depremden korkmayacağız ama depremin meydana getirdiği afete yönelik önlem alamazsak o zaman sıkıntı. Türkiye’de deprem bilinci 1999 depremi sonrasında gelişti. Deprem sonrası şura toplandı, uluslar arası bir strateji belgesi yayımlandı bir takım adımlar atıldı ama o kadar. Aradan 19 yıl geçti ama maalesef bizim kentlerimizin yerleşim yerlerimizin afet planları, afet risk haritaları, depreme daha dayanıklı olması için etkin bir denetim yapı sistemi yok maalesef, dolayısıyla bunlardan korkmamız gerekiyor.
R. A: Aslında hem korkmamız hem de korkmamamız gereken nedenler de var. Normal bir yaşamın parçası deprem, tarihsel boyuta baktığımız zaman geçmişte birçok medeniyetin deprem yüzünden yıkıldığını biliyoruz, bunu tarih bize söylüyor. O halde İzmir’e de bir an evvel kentsel dönüşüm yapılmalı, ki afet riskiyle ilgili tedbirler alınabilsin. Kentsel dönüşüm dediğimiz zaman, afet riski taşıyan binalarla ilgili çok yavaş ilerliyor İzmir. Ne olacak, nasıl bir süreç, nasıl bir alternatif öneriyorsunuz? Afet riski taşıyan binalar yıkılacak yenileri yapılacak, bunla ilgili öngörünüz nedir?
A.M: İzmir Valiliği tarafından bir an önce tamamlanması gerekiyor. Çünkü 6306 sayılı yasa, afet riski taşıyan alanların belirlenmesiyle ilgili çıktı. Ne yazık ki bu yasa bizim istediğimiz gibi bir niteliğe dönüşmedi. Mesela devlet, kentsel dönüşüm projelerinde afet riski taşıyan bina ve bölgelere bir takım destekleri veriyor ama bu destekler halkı bilinçlendirerek yapılmalı. Ekonomik olarak da bir fon oluşturup bu fonda, çok riskli binaların yeniden yapılması için destek sunmalı. Bu tasarının eksikliği bu! Böyle bir bakış açısını sunmuyor tasarı. Vatandaşlar kendileri bir şeyler yapmaya çalışıyorlar bu da çok ciddi eksikler, bir takım yanlış uygulamalarla ortaya konuyor.
İzmir’deki depremlerin şöyle bir özelliği var; İzmir fayı Balçova sırtlarından başlıyor Konak’tan Halkapınar’dan Bornova’ya kadar 35 kilometre kentin içinden geçiyor.
ABD VE JAPONYA FAY YASASI ÇIKARDI
R.A: O da riskli bir fay hattı.
A.M: Evet çok riskli. Kemalpaşa fayı, Tuzla, Seferihisar fayı diri faylar. Aslında günümüz teknolojisiyle depreme dayanıklı yapı üretilebiliyor. Japonya’da ABD’de depreme dayanıklı çok güçlü yapılar inşa ediliyor. Japonya’da 7 büyüklüğünde depremler oluyor, Japonya’da çok az yapı etkileniyor. İşte onlarda olan, bizde olmayan şey bu. Aktif fayların geçtiği yerlerde bir füzyon oluyor. Bu füzyonlar üzerine bina inşa ederseniz ne kadar sağlam yaparsanız yapın o fayın ürettiği enerji çok büyük olduğu için o yapı dayanıklı olmuyor. Bu nedenle fay yasası çıkardı Japonya ve ABD.
R.A: Fayla ilgili özel yasalar var yani…
A. M: Evet, fay yasaları var. Kuşaklama kanatları, sıklım hatları denilen hatları belirliyorlar. Onların üzerine bina yapılmıyor, açık alan, park olarak kullanıyorlar, afet riskini de bu şekilde azaltılıyorlar. İzmir fayına baktığımızda, hastaneden, okullardan, doğalgaz, içme suyu hatlarından geçiyor.
R. A: Peki. Yeni kent merkezinde 100 katlı binalar yapılacak oradan da geçiyor mu?
A.M: Yeni kent merkezinden geçen bir fay yok.
R.A: Balçova’dan Bornova’ya geçen hat oradan geçmiyor mu?
A. M: Oradan geçmiyor yakınından geçiyor, ama oraya bizim oda olarak başka bir itirazımız var!
R.A: Öyle mi nedir o?
A. M: İtirazımız şu; orası bir delta ortamı, son derece gevşek bir zemin. Orada büyük, çok iddialı binalar yapılıyor. Biz bunların çok dayanıklı yapılar olmadığını düşünüyoruz. Etkin bir kamusal denetim sistemi de yer yer yapılıyordu, son 2 yıldır yapılmıyor. Öncesinde de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde oluşturulmuş bir komisyon vardı o komisyon haricinde bunlarında etkin bir denetim sistemi vardı.
R. A: Şimdi kim denetliyor? Yapı denetim şirketleri yeterli mi?
A.M: Kesinlikle yeterli değil. Ama şunu söylemek istiyorum, delta ortamındaki binalarla ilgili araştırmalar var, bizim odanın da çalışmaları var; çok ciddi bilimsel makaleler var. Siz bir bina yapıyorsunuz, ister kazık sistemiyle yapın, isterseniz zeminde iyileştirmeler yapın; o binanın altında ne kadar önlem alırsanız alın delta ortamı bir bütün olarak çalışır. Böyle çalıştığı için de zemin bir bütün olarak kayıyor. Dolayısıyla o bölgede böyle çok ciddi bir risk var. Kesin olacak demiyoruz ama, olma riski taşıdığı için o bölgedeki çok katlı yapılaşmaya biz oda olarak olumlu bakmıyoruz
DEPREM KUŞAKLARI NEREDEN GEÇİYOR KESİN BİLMİYORUZ
R.A: İzmir’de yaşayanlar hep İstanbul depremini konuşuyorlar, İstanbul’da deprem olacak da İzmir’de ya da Türkiye’nin çeşitli yerlerinde olmayacak diye bir şey yok. Peki İzmir’le kıyaslarsak hangi il daha riskli? İzmir mi İstanbul mu?
A. M: İstanbul’la ilgili çok sayıda bilimsel araştırma var. İstanbul’un bir avantajı da şu hep tarihsel bir şehir olmuş ve kayıtlar tutulmuş. Oradaki tarihsel kayıtlara göre depremlerin gerçekleşme periyotları aşağı yukarı çıkarılmış İstanbul’da. Çünkü İstanbul’daki fay büyük bir fay. 1200 km’lik bir fayın parçası. Pek çok çalışma bu faydaki hangi sekmentin hangi periyot içerisinde kırılacağını yönelik bir bakış açısı sunuyor dolayısıyla. Bu deprem yarın da olabilir, 30-40 gün sonra da! Ama İzmir’deki tarihsel veriler 600 yıl öncesine kadar gidiyor ondan öncesi yok. Tarihsel veriler hangi fayın ne zaman deprem ürettiğine yönelik çok kesin bilgi sunmuyor. Dolayısıyla periyot ağırlıkları konusunda tarihsel verilere bakarak yorum yapamıyoruz. Fayı ameliyat ediyorsunuz, hendekler açılıyor, yaş analizleri yapılıyor, hangi periyotlarda deprem üretmiş bunlardan yola çıkarak tespitler yapıyoruz.
Konak tünellerini yapıyor, 150 milyon bütçe koyuyoruz, küçük bir erezyon oluyor, 30 milyon harcamak zorunda kalıyoruz. Ama 4 milyon insanı ilgilendiren bu deprem kuşakları kentin neresinden geçiyor, bunu da çok kesin olarak bilmiyoruz. Ben okuldan geçiyor derken bunu 1/25 ölçekli haritalardan bildiğimiz için söyledim. 1/25 ölçekli haritayı 1/1000 ölçekli imar planına yansıttığınız zaman 250 metre kayabiliyor tam nerden geçtiğini tespit edebiliriz, ama henüz yapılmıyor.
R.A: Peki bu tünellerden bahsetmişken; gerek Konak, gerek Sabuncubeli tüneli bu tüneller gerçekten depreme dayanıklı mı? Tüneller yapılırken siz de işin içindesiniz bir uzman olarak depreme dayanıklı tüneller mi yarın bir risk yaşayabilir miyiz, bunlar düşünülüyor mu yapılırken?
A.M: Kuşkusuz hem standartlar var hem de burada çalışan mühendisler var. Dünya örnekleri var. Bu yapılarda bir tür önlemler alınıyor ve standartlarda yapılıyor, ben buna inanıyorum bizim buradaki itirazımız şu; şimdi ben Sayın Aziz Kocaoğlu başkana bu konuyu bir kaç kere götürdüm, kabul etti. Konak tünellerinde bizim itirazımız şu nedenle oldu: o dönemin bakanı bir talimat verdi, birden çalışmalar başladı. Ortada ne zeminle ilgili jeoloji, jeoteknik etüt, ne de rapor var. Çalışmalar hızlı bir şekilde başladı. Tüneller arkasından gelir denildi. Sonra Yeşildere portalında ciddi kaymalar oldu, o kaymaları önlemek için birtakım çok ciddi mühendisliklerle, 20-30 milyon gibi ciddi rakamlarla önlemler alınmaya başlandı. Bu gecikmeye neden oldu, bu hat boyunca çok ciddi su girişleri oldu bunları önlemek için bir takım önlemler almaya başlanıldı. Türkiye’de şöyle bir durum var; biz bu konuda çalışmalara başladık, rapor olarak da yakında çıkacak. Türkiye’de metro, tünel, baraj gibi büyük mühendislik yapılarda etkin bir jeolojik jeoteknik bir etüt, uluslar arası standartlarda yapılmadığı için yapım maliyetinin yüzde 45'i ciddi bir maliyet geliyor. Şimdi bunlar ciddi maliyetli projeler, 300 milyonluk projeye, 150 milyonluk ek maliyet biniyor.
İzmir metrosunda da benzer sorunlar söz konusu oldu. İzmir metrosunda çok ciddi bazı alanlarda su girişleri oldu. Birçok yerden yabancı uzmanlar geldi, sonuçta bir takım önlemler alındı biz başkana dedik ki, İzmir’de kentin jeolojisi zemininden kaynaklı sorunlar var. Yani gevşek zeminler birçok yerde volkanik kayaçlar var, aktif tektonik hatlarla birbirine girmiş durumda. Bu zeminde hem yapı, hem de büyük mühendislik çalışmaları olsun, içme suyu hattı, doğalgaz hattı sizin yapmış olduğunuz yollar bununla ilgili belediyede bir jeoloji dairesi yok. Jeoloji mühendisleri var ama hepsi tek tek ayrı yerde çalışıyor. Ortak bir akıl bütünlükle kente bir yaklaşım söz konusu olmuyor. İkinci belli konularda uzman mühendisler yok bir daire kurun dedik, bu daireye uzman mühendisler alın başkan bunu gerçekleştirdi. Bu gerçekten önemli bir şey, çünkü kentte şu anda önemli yatırımlar da söz konusu. Yeni metro projeleri yeni bir takım yol projeleri var ve kentte bir Mühendislik Jeolojisi Şube Müdürlüğü kuruldu şu anda orada 11 civarında meslektaşımız çalışıyor ve bu kurulun kurulmasının çok ciddi yararlarını gördüklerini düşünüyorum.
R.A: İzmir’de 30 belediye var. Bu belediyelerin tamamında jeoloji mühendisi var mı?
A.M: 5 belediye dışında hepsinde var. Bu konuda da tek tek belediye başkanlarıyla görüşmemiz ısrarla inatla anlatmamızla bunlar gerçekleşti. Bu 5 belediyede kadro sıkıntısı var, belediye başkanlarının çözmek için çaba göstereceklerini biliyoruz. Bunu çok takip ediyoruz kentte bizim 1700 tane üyemiz var.
R.A: Zemin etütleri konusunda denetleyen yapı denetim şirketlerinde bir jeoloji mühendisinin olmamasından dolayı o zaman zemin etütleri de biraz şansa kalıyor.
A.M: O etütleri yapan mühendisin, o işi yaptıran müteahhitin inisiyafitine ve insafına kalmış.
R.A: Şu iddalar da var; sayın başkan zemin etütlerinde özellikle son zamanlarda inşaat firmalarına getirilen zemin etüt raporu şartından sonra bu belgelerin göstermelik olduğu ile ilgili spekülasyonlar söz konusu. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilmiyoruz ama böyle bir şey gündeme geldiği gibi aynı zamanda korkutucu bir şey. Bazı yapı denetim şirketlerinin sadece ve sadece imza aşamasında bünyesinde bulundurması gereken mühendisleri imza aşamasında paralarını verirken bir imza aldıkları ve gidip denetlemedikleri bile konuşuluyor. Belki bunları siz de biliyorsunuzdur burada paylaşmak istemeyebilirsiniz.
A.M: Ben bunu biliyorum, şöyle; yapı denetim sistemindeki şirketlerle de konuştuğunuz zaman bunu denetleyen kamu kurumundaki, çevre şehircilik il müdürlüğündeki, mühendisle de konuştuğu zaman da bunu herkes biliyor, herkes söylüyor ama iş resmiyete geldiği zaman herkes susuyor.
SUNİ DEPREM ÜRETMEK GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSYLE İMKANSIZ
R. A: Dünya çapında hiç bir bilimsel teknoloji henüz depremi önceden keşfedemedi. Peki önceden depremi keşfedemiyorlar fakat son zamanlarda yine şehir efsaneleri oldukça fazla 99 yılındaki depremde ulusal bir takım güçler, Türkiye üzerinde hesapları olanlar, Çanakkale’de yer altı nükleer bir bomba patlatılarak tetiklediler. Çanakkale de çok fazla sallanıyor, acaba yine mi aynısını yapıyorlar gibi bir algı söz konusu. Hani 15 Temmuz’dan sonra Türkiye üzerinde hesapları olan birçok ülkenin varlığının söz konusu olduğu tartışılıyor. Suni depremler olabilir mi? Suni depremler yaratılabilir mi? Mesela Kore’de yerin altında nükleer denemeler yapılıyor ve 4,5-5 şiddetinde depremler olduğu yazlıyor, çiziliyor. Böyle bir şey olması gerçekten mümkün mü?
A. M: Dünyada çeşitli denemeler oluyor, bunlar suni deprem değil. ABD dünyanın değişik ülkelerinde petrol üretimi için, bir takım yöntemler deniyor ama bunlar böyle büyük ölçekli depremleri üretecek nitelikte olmuyor. Petrol üretmek için gerçekleştirilen bir takım deneyler, çalışmalar söz konusu. Deprem dediğimiz şey çok büyük enerji açığa çıkartır. İzmir’de 6.5 şiddetindeki bir deprem üretmeniz için 80, 100 tane Hiroşima’ya atılan bomba gücünde bir enerji biriktireceksiniz ki bu durum meydana gelsin. Şu anki teknolojiyle zaten mümkün değil.
R.A: Peki halkımızın deprem konusunda yeterince bilgilendirilmediğini görüyoruz. Belki medya hatalı belki sivil toplum kuruluşları bu konuda pek yeterli değil! Olası bir depreme karşı bir takım tatbikatlar vardır, belki belediyeler yapıyordur ama halkın depremle ilgili ne yapılacaklar ve korunacaklar konusunda eksikleri olduğunu düşünüyorum. Çünkü son 99 depreminde yüzde 5’in sırf evdeki eşyalardan hayatını kaybettiklerini düşününce aklımıza bu geliyor. Bununla ilgili de herhalde yetersiz bir çalışma var. Bir de halkımız yer bilimlerine fazla ilgi göstermiyor. Üniversiteye gidecek gençlerimize jeoloji mühendisliğini tavsiye eder misiniz?
A.M: Jeoloji mühendisliğini tavsiye ediyorum. Neden ediyorum, jeoloji dünyadaki 5 bilimden biri. Yer bilimi, bugün dünyada yapılan araştırmalarda çok yer tutuyor. Hem ekonomik manada hem de bilimsel açıdan. Bugün uzaya gidenler jeologlar var. NASA’da bile onlarca jeoloji mühendisi çalışıyor. Şimdi Türkiye’de yavaş yavaş jeolojinin önemi anlaşılıyor. Türkiye bugün enerji kriziyle karşı karşıya, son yıllarda hükümet bir politika geliştirdi Türkiye çok ciddi kömür araştırmaya yöneldi, bu çok önemli bir potansiyel. Türkiye'de bir jeotermal enerji, Türkiye’nin kendi kaynaklarından yararlanacağı bir enerji türü konusunda çok ciddi çalışmalar var. Jeotermal enerjide Türkiye maden açısından çok bakir bir ülke, jeolojik olarak çok çeşitlilik sunduğu için, maden açısından çok zengin, henüz araştırılmaları yapılmamış bir ülke, bu önemli bir iş alanı sunuyor.