"Dolar – TL  Böyle Gitmez" Prof. Dr. İbrahim Attila Acar yazdı.

Ülkeler inceden inceye doların rezerv para olmasına karşı birtakım önlemler peşindeler. Doların sahibi ABD, nakite ihtiyacı olduğunda bir kağıda para basarak, adına dolar deyip satın alma gücü oluşturabilmektedir. ABD borcu olmuş 22 trilyon dolar… Milli Gelirinden fazla borcu var. Halen de borçlanma yetkisi alan hükümetler borçlanmaya devam ediyor.

 

27 Mayıs 2013, Gezi olayları başladığında,  1 TL  54 cent;

24 Kasım 2015, Rus uçağı düşürüldüğünde ve

15 Temmuz döneminde, 1 TL  35 cent;

Bugün 17 cent yani ABD kuruşu…

Türk Lirasının son 5 yılda dolar karşısındaki değer kaybı %70’e yakındır. Bu kaybın büyük kısmını 2018 yılındaki papaz olaylarında yaşadık.

Adına “kur atağı”  mı diyelim, “kur(t) kapanı” mı olanlar, ekonomik kırılganlığın devam ettiğini ancak dayandığımızı gösteriyor.

Bir ekonomi için kurun bu kadar hassas olması ve ani değişikliklerin kaldırılması mümkün değildir. Bunun adı ne olursa olsun, sonuç ortadadır. Yönetilmesi için olağanüstü önlemler ve çok boyutlu bir çaba gerekmektedir. Bu konuda taraf olan Hükümet, üretici ve tüketicilerin sürekli bu süreçle ilgili birbirlerini bilgilendirmesi, alınacak önlemler ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması şarttır.

Evdeki küçük yavrunuzun ateşlendiğini düşünün. Nasıl ki bir anda babanın o günkü hali saha maçı, annenin eve gelecek arkadaşları, abla ya da abinin programı devre dışı kalıyor ve öncelik bir anda değişiyorsa; aynı durum burada da mevcuttur. Sürekli kontrol, bir takım ateş düşürücü önlemler ve en-nihayetinde en yakın sağlık kuruluşu…

En yakın sağlık kuruluşunun ekonomiler için IMF olması elbette çok sürpriz değildir. Ancak ekonominin de kendi öz değerlendirmesi olabileceği ve alabileceği bazı önlemler olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir.

Başta sorumluluk hükümettedir. Yetki ve irade ondadır. Elinde bu sorunla başa çıkabilecek en önemli enstrümanlara sahip olan odur. Öncelikle bu konuda gereken güveni vermesi ve kamuoyu ile bu iletişimi paylaşması gerekmektedir. Dolarla yaptığı işlemleri derhal iptal etmesi, yerli ve milli ürün tercihini, kamu alımlarında kayırması ve teşvik etmesi gerekmektedir.

Merkez Bankası, “…fiyat istikrarından sorumlu” bir kurum olarak, onun da elinde birtakım araçlar vardır. Bu konunun açık iletişimle bilgilendirilmesi, sonuçlarının paylaşılması esastır. Şimdi kredi kartında taksitlerin arttırılması ve  yeni teşvikler ekonominin dişlerinin yağlanmasıdır.

Üretici kesim de ithalat yerine içeride üretim imkanlarını zorlamaktadır. Bu ithal ikameci yönelim ihracatın düzenli artışına sebeptir. İhracat teşvikleri ve döviz kazandırıcı işlemler burada önem kazanmaktadır.

Vatandaşın da dövize ve ithalata dayalı tercihlerini ötelemesi, “yerlisi varken”  ithalatı tercih etmemesi esastır.

Son husus “döviz talebidir.” Döviz de nihayetinde  TL ile alınıp satılan bir “maldır.” İhtiyacı olmayan bu fiyattan döviz almasın. Yabancılar da zaten bu fiyattan çıkmayacaktır. 3 TL olarak getirdiği dövizi 6 TL ‘den alması ve çıkıp gitmesi demek bütün kazandıklarını bırakıp gitmesi demektir. Bunun ekonomik bir yanı yoktur. Ekonomi paniği sevmez; paniği fırsatçılar sever.

Konunun esas noktası herkesin bu konuda farkındalık içerisinde olduğudur. Ekonomide sonsuz iniş ve sürekli çıkış yoktur. Kura bağlı her türlü işlemler ve süreçler gözden geçirilmelidir. Dolara  bağlı ekonomilerin eninde sonunda bu tür kötü sürprizlerle karşılaşması kaçınılmaz olacaktır.