Korkutan depremlere uzman yorumları
Yapı Dünyası Dergisinin üçüncü sayısında Rıdvan Akgün, konunun uzmanlarıyla ‘Deprem’ gerçeğini enine boyuna tartışmıştı. Günlerdir Ege Bölgesi’nde art arda yaşanan depremlere bugün Manisa’daki 5.2 büyüklüğündeki deprem de eklenince halk telefonlara sarıldı ve Kandilli Rasathanesi’nin santrali kilitlendi. Pek çok bölgede yoğun olarak hissedilen deprem sonucu büyük tedirginlik ve panik oluştu.
İşte Yapı Dünyası Dergisi’nin masaya yatırdığı deprem gerçeğinden jeoloji ve jeofizik uzmanlarının çarpıcı açıklamaları ve İzmir’de beklenen deprem riskine ilişkin detaylar.
***
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Jeoloji Mühendisi Sayın Alim Murathan:
“İzmir depremlerle kuşatılmış bir kent. Bu fayların 13 tanesi İzmir’de yer alıyor, 13 fayın 9 tanesi kent erişim yerlerinden geçiyor. Çanakkale’yi, Marmara’yı konuşuyoruz ama deprem riski en yüksek kenti İzmir. Nitekim tarihe de baktığımız zaman İzmir açısından bunu görebiliyoruz”
Maden Teknik Arama Enstitüsü Jeoloji Bölümü’nce yapılan çalışmalarda 430 civarı aktif, büyük ölçekli, diri fay dediğimiz yani deprem üretme potansiyeli olan faylar tespit edilmiş durumda. Şimdi bu faylarda daha ayrıntılı çalışmalar yapılıyor
Türkiye’de bir yılda ortalama olarak 30 bin deprem oluyor. Tabii bunların çok çok önemli bir kısmı insanlar tarafından hissedilmiyor. Türkiye bir deprem ülkesi, topraklarının yüzde 65’i 1. derece deprem şiddetine maruz kaldı
Japonya’da ABD’de depreme dayanıklı çok güçlü yapılar inşa ediliyor. Japonya’da 7 büyüklüğünde depremler oluyor, çok az yapı etkileniyor. Çünkü onlar aktif fayların geçtiği bölgelere bina yapmıyorlar. O faylarda füzyon oluyor. Bu füzyonlar üzerine bina inşa ederseniz o fayın ürettiği enerji çok büyük olduğu için ne kadar sağlam yaparsanız yapın dayanıklı olmuyor. Bu nedenle fay yasası çıkardı Japonya ve ABD. O fayların üzerine bina yapılmıyor, açık alan park olarak değerlendirip afet riskini azaltıyorlar. İzmir fayı ise hastane, okullar, doğalgaz, içme suyu hatlarından geçiyor
R.A: Depremle ilgili tarihsel istatistikler var mı?
A. M: Tarihsel kayıtlarda elimizde çok ciddi veriler yok. 1900’lü yıllardan başlıyor ama en son 1700’lü yılların ortalarında İzmir’de, İzmir fayının neden olduğu depremde 20 bine yakın insanın yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Türkiye’de daha çok İstanbul öne çıkıyor, İstanbul depremi konuşuluyor ama İzmir de 7 büyüklüğünde deprem üretecek, kent içinde potansiyeli olan 9 aktif fay var. Bunların ne zaman deprem üreteceğini bilmiyoruz!
R.A: Genelde komplo teorisi üretiyorlar. Bu senaryoya göre İzmir’de neler yaşarız?
A.M: Eski dönemde yapılan çalışmalara göre en az 5 bin en fazla 19 bin kişinin o hayatını kaybedeceği söyleniyor. Bugünkü yapılaşmayla söylüyorum yaklaşık 1 milyon 400 bin kişinin ve 200 bin civarında da evin zarar göreceği ön görülüyor. 1999 depreminden bu yana 18–19 yıl geçti, 99 depremi sonrası yapıların iyileşmesine yönelik bir dizi önlemler alınmış durumda.
R.A: Peki nasıl korunalım, ne tür tedbirler alınması gerekir?
A. M: Deprem bir doğa olayı. İnsanlığın varoluşundan beri depremler var. Bizim uzmanlık alanımız olduğu için şunu da söyleyebilirim; depremler olmasaydı bugün böyle bir hayatı yaşamamız mümkün olmazdı. Ne bir petrol, ne su, ne doğalgaz potansiyeli, ne bir maden potansiyeline sahip olabilirdik. Bunların hepsi depremler sayesinde var. Bunlara biz tektonik depremler diyoruz. Onlar sayesinde cevherleşmeler olmuş, dolayısıyla bu hayatın bir yasası. Depremden korkmayacağız ama depremin meydana getirdiği afete yönelik önlem alamazsak o zaman sıkıntı. Türkiye’de deprem bilinci 1999 depremi sonrasında gelişti. Deprem sonrası şura toplandı, uluslar arası bir strateji belgesi yayımlandı bir takım adımlar atıldı ama o kadar. Aradan 19 yıl geçti ama maalesef bizim kentlerimizin yerleşim yerlerimizin afet planları, afet risk haritaları, depreme daha dayanıklı olması için etkin bir denetim yapı sistemi yok maalesef, dolayısıyla bunlardan korkmamız gerekiyor.
R. A: Aslında hem korkmamız hem de korkmamamız gereken nedenler de var. Normal bir yaşamın parçası deprem, tarihsel boyuta baktığımız zaman geçmişte birçok medeniyetin deprem yüzünden yıkıldığını biliyoruz, bunu tarih bize söylüyor. O halde İzmir’e de bir an evvel kentsel dönüşüm yapılmalı, ki afet riskiyle ilgili tedbirler alınabilsin. Kentsel dönüşüm dediğimiz zaman, afet riski taşıyan binalarla ilgili çok yavaş ilerliyor İzmir. Ne olacak, nasıl bir süreç, nasıl bir alternatif öneriyorsunuz? Afet riski taşıyan binalar yıkılacak yenileri yapılacak, bunla ilgili öngörünüz nedir?
A.M: İzmir Valiliği tarafından bir an önce tamamlanması gerekiyor. Çünkü 6306 sayılı yasa, afet riski taşıyan alanların belirlenmesiyle ilgili çıktı. Ne yazık ki bu yasa bizim istediğimiz gibi bir niteliğe dönüşmedi. Mesela devlet, kentsel dönüşüm projelerinde afet riski taşıyan bina ve bölgelere bir takım destekleri veriyor ama bu destekler halkı bilinçlendirerek yapılmalı. Ekonomik olarak da bir fon oluşturup bu fonda, çok riskli binaların yeniden yapılması için destek sunmalı. Bu tasarının eksikliği bu! Böyle bir bakış açısını sunmuyor tasarı. Vatandaşlar kendileri bir şeyler yapmaya çalışıyorlar bu da çok ciddi eksikler, bir takım yanlış uygulamalarla ortaya konuyor.
İzmir’deki depremlerin şöyle bir özelliği var; İzmir fayı Balçova sırtlarından başlıyor Konak’tan Halkapınar’dan Bornova’ya kadar 35 kilometre kentin içinden geçiyor.
***
Geride bıraktığımız yüzyılda 3 bin 100'den fazla hasar yapıcı deprem, 60 bin insanımızın yaşamını yitirmesine, yaklaşık 100 bin binanın yıkılmasına ve 1 milyon 200 bin binanın da hasar görmesine neden oldu. Deprem önceden biliniyor mu, bilinebilir mi? Ürkütücü bir konu ama acaba depremi, sanal depremi ülkemizde birileri mi yaratıyor, bu da tartışma konusu. Safsata gibi gözükmekle beraber bunu da uzmanına sorduk. Yapı Dünyası’nın konuğu Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Jeofizik Yüksek Mühendisi Sayın Sinancan Öziçer…
KENDİ TABUTUNUZU İNŞA ETMEYİN
RA: Dini ve milli bayramlarda rastlıyoruz her yıl kat kat çıkıyor kaçak yapılar.
SÖ: Maddi sıkıntılardan dolayı üzerine 1 kat daha yaparım, oğlum, kızım ev sahibi olur diye yapılan şeyler esasında, onlara tabut demek daha doğru. Bunun farkında değiliz ama maalesef böyle.
R.A: Kendi tabutunuzu inşaat inşa etmeyin diyorsunuz yani…
S.Ö: Aynen bunu slogan halinde de söyleyebiliriz. İşte bunlar İzmir’de meydana gelebilecek bir depremde can ve mal kaybını artırabilecek etkenler. İzmir‘de depremle ilgili acil önlemler almak lazım. İstanbul da 7.4 bir deprem meydana geldi diye herkes İstanbul üzerine konuşuyor. Oysa İzmir’deki risklere bakıldığında dünyanın en riskli illerinden biri olduğunu görürüz, İstanbul’dan bile daha riskli. Bu nedenle, çalışma yapılmalı, gerekli önlemler alınmalı. Bu önlemlerden biri de kentsel dönüşümün hızlandırılması.
R.A: Kentsel dönüşümün hızlanması için sistemin daha farklı çalışıyor olması lazım. Aslında kendi içerisinde ekonomik yapısını oluşturan bir sistemdir kentsel dönüşüm. Ada bazında değerlendirilme yapılması durumunda doğrudan rant orada paylaşılacaktır. İnşaat firmalarına gerekli potansiyel çıkacaktır. Yerel firmalar, özellikle İzmir’de bulunan federasyona bağlı yüzlerce inşaat firması kendi içinde çözmeye hazır. Ayrıca para bulup, vermeye gerek yok. Yasal olarak önünün açılması halinde kentsel dönüşümün daha hızlı ilerleyeceğine düşünüyorum.
S. Ö: Tabii benim bütçe dediğim şey sırf kentsel dönüşüm anlamında değil tüm depremler ve afetler konusunda yapılabilecek çalışmaları kastediyorum bununla.
R.A: Genelde sizin bahsettiğiniz vurguyu da yapıyorlar bütçe gerekli diye ama bu konuda icabına bakılacak yani borçlanmaktan korkmayacağız kamu yararına.
S.Ö: Can kaybının üzerinde hiçbir şey yok!
R. A: Peki İzmir’de deprem olması halinde Allah göstermesin ama uzmanlar en az 6.5, 7 şiddetinden 100 bin, 200 bin can kaybından bahsediyor. Risk o kadar büyük mü? Ömrünü bitirmiş binalar çok mu fazla?
S.Ö: Miadını doldurmuş çok fazla bina var maalesef İzmir’de. Sayı verebilmemiz için kesinlik bilimsel bir çalışma yapılması gerekiyor. Deprem anında İzmir’de 500.000 insan ölecek denmesi karşı tarafa çok ciddi bir kaygı verir. Bundan dolayı elimizde matematiksel ve bilimsel gerçekler olması gerekir. Bu da hep çalışarak sürekli incelemeler doğrultusunda olabilir.
R.A: Depremi önceden keşfetmek gibi bir imkan var mı?
S. Ö: Şu an için teknolojik olarak maalesef yok!
R. A: Dünya ölçeği de yok mudur?
S. Ö: Dünyada da yok ama gerekli çalışmalar yapılıyor.
R.A: Bu aniden mi, pat diye mi kırılıyor hiç hissettirmeden?
S.Ö: Tabii kesinlikle öyle, çok kısa sürede, aniden oluyor. Biliyorsunuz deprem önce premier dalga şeklinde gelir, düşey şeklinde vurur, ilk darbe o zamandır. Aradan 5, 6 saniye geçtikten sonra ikinci dalga gelir ki, o da sağ ve sola doğru sallanır; en yıkıcı dalga dediğimiz odur. En sonunda yüzey dalgaları gelir, o da burkulma şeklinde binayı çevirir ve kesişme noktalarında herhangi bir şekilde önlem yoksa binanın yıkılmasına neden olur. Birkaç saniye önce önlemler alınıyor o da, elektrik doğalgaz ve buna benzer kaynakların kesilmesiyle ilgili alınan önlemler. Ama insanların can güvenliği, deprem ikazının gelip insanların kaçmasıyla, önlem almasıyla ilgili herhangi teknolojik uyarı ikazı yok.