Merkez Bankası "Ekonomisi"
Ekonominin bir türbülanstan geçtiği şu günlerde, olan biteni anlamak ve anlatmak mayınlı arazide
dolaşmak gibi. Her an yeni bir veri ile karşılaşıp; ben demiştim diye başlayıp “haklı çıkmanın” hazzını
yaşamak da var. “Ne yapalım ekonomi bu, ama herşeyin sebeplerini tek tek açıklayabilirim” demek de
var… En önemlisi de şu ki: Ekonomik olayların bu kadar ekonomi dışındaki aktörlere bağlı olduğu
görülmemiştir.
Siyaset ekonominin içindedir. Dış politika içindedir: Üstelik ABD ile ayrı, AB ile ayrı; hatta Rusya –İran ve
İslam coğrafyası ile apayrı ilişkiler ve değişkenler, ekonomik göstergeler üzerinde etkilidir. Güvenlik
politikaları ekonominin kalbine yerleşmiştir. Türkiye’nin “üç tarafı deniz; dört tarafı düşman” söylemi yeni
değildir. İsrail’in güvenliği diye başlayıp, Filistin’den Katar’a gerçekleşen pek çok olay; İçeride PKK,
güneyde YPG hatta Irak-Suriye üzerinden balkanlara kadar büyük bir coğrafyadaki pek çok hadise,
ekonomi üzerinde “kelebek etkisi” oluşturmaya müsaittir.
Bir de içimizdeki Irlandalılar mevzusu var tabii… Habbeyi kubbe yapanlar, yanlış veriler ya da yanıltıcı
verilerle analiz yapanlar.. Ekonomik bir olumsuzluğu siyaseten bir sonuca bağlayanlar ve bundan siyasi
bir sonuç umanlar… Panikler... Tepeden tırnağa tedirginler… Limandan ayrılmak için ilk gemiyi
bekleyenler… Dahası, eksik bilgiyle yorum kapılarını sona kadar aralayanlar.
Meseleye çok yabancı değiliz: Herkes duymak istediği sözleri bekliyor. Duymak istediklerini alkışlıyor.
Kitleler alkışı seviyor. Onlar alkışladıkça beğeniyor. Alkış kalabalıkları çekiyor. Çok dinleyicisi, çok
takipçisi olan doğru ve haklı yerine konuluyor. Şimdi böyle bir zamanda yapılan yorumların elbette
kendine göre zorluğu olmaktadır. Bazen sessiz kalmak, olacakları gözlemlemektir. İyimserlik,
kabullenmek değil yıkıcı olabilecek etkilerin hasarını azaltmaktır.
Merkez Bankasının 13 Eylül toplantısı merak ve ilgiyle beklenmekte idi. O gün de geldi sonuçta. Devlet
başkanı peşinen “faiz arttırımı” konusunda fikrinin değişmediğini söyleyerek duruşunu sergiledi. Sabah
saatlerinde sakin olan döviz bu açıklama üzerine, faiz arttırımı olmayacağı düşüncesiyle %1,5 kadar
yükseldi. Faiz arttırımı gelince tersine bir hareketle dolar kurunda 6,00 TL seviyesine kadar düşüş
görüldü.
Ve Merkez Bankası şok bir kararla faizi 625 bps yükseltti. Faizler 17,75’ten 24’e çıktı. Merkez şaşırttı
mı? Şaşırttı, evet!... Şaşırtmalı mıydı? Hayır!... Ekonomi politikasında belirlilik ve öngörülebilir olmak
esastır. Merkez’in bu hamlesine “okkalı bir hareket” denebilir.
Ülke örneklerine bakılırsa iş işten geçtiğinde yapılan faiz arttırımların, ülkeyi bir “faiz ekonomisi” haline
getirdiği görülmektedir. Arttırımların sonu yok. Art arda gelen arttırımlar narkoz etkisi oluşturur. Önemli
olan narkoz süresince gerekli ve yeterli adımların atılması ve önlemlerin alınmasıdır. Bu durum derhal
bir plan ve program gerektiren bir durumdur. Plan dahilinde arttırım ya da faiz indirimleri olacaktır. Aksi
takdirde narkozda ölene kadar bekletmenin de bir mantığı ve oluru yoktur.
Ekonominin kur-faiz ve enflasyon göstergelerini iyileştirecek uzun vadeli bir dönüşüme ihtiyacı var.
Bunun da bir eylem planı ve programla gerçekleşmesi mümkün. Türkiye dış siyasetinin yoğunluğundan
yakını riske atma tehlikesiyle bütün bunları yaşamaktadır. Ekonomi sonuçta yönetimin bir parçasıdır.
Odağı kaybetmeden Türkiye, kendi uzmanlarıyla bir program oluşturup halkın karşısına çıkmayı
gerektirmektedir.
Aksi takdirde Arjantin örneğinde gördüğümüz, bir gecede 15 puan yükselen faizle %60 ‘a ulaşan faizler
ekonomi için sadra şifa olmayacaktır. Ekonominin patronu Merkezdir... Bağımsızdır… Olmalıdır… Teori
bunu söylüyor... Faizi Merkez belirler. Piyasa istedi diye ne arttırması ne de düşürmesi olmamalıdır.
10 yıllık tahvil faizleri 2018 yılbaşında %11 Ağustos’ta zirve yapmış, %21.
CDS’ler 2013 yılbaşı 120, Gezi sonrası 140, 17/25 250 puana ulaşmış.
2018 yılbaşında CDS’ler 170, Ağustos’ta 570, dün Merkez Bankası kararı sonrası 470…
Ekonominin bu kadar değişik tepki vermesi sürekli yüksek ateş yaşayan çocuğun durumu gibidir. Havale
geçirmesi an meselesi olur, her havalenin de zarar ve kayıpları olacaktır.
Ekonomi yönetimi, adı ne olursa olsun, etkin bir plan-program veya OVP ile gündeme gelmek
durumundadır.