Mülteci Sandık Meğer Gelenler "İnsanmış (!)"
2003 yılından beri güney sınırlarımızda başlayan, savaş mağdurlarının sınır ötesi hareketliliği, 2011’deki kitlesel Suriye mültecilerinin de katılmasıyla 5 milyonlu rakamlara ulaşmıştır. Türkiye’deki rakamlar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından açıklandığı kadarıyla, 3 milyona ulaşmış durumdadır. Türkiye’de doğan Suriye’li bebek sayısı 300 bine doğru gitmektedir. Bu sadece Türkiye sınırlarındaki sayıdır. İlk olarak, kısa bir süre kalıp savaşın etkisi ortadan kalktıktan sonra gideceğine inanılan, bu savaş kaçkınlarının geri dönme durumu, şimdilik yok hükmündedir. Onların her ne kadar yerleşme niyeti olmasa da doğan büyüyor; büyüyen yürüyor, koşuyor, hastalanıyor, çalışıyor ve her canlı gibi onlar da ölüyor. Hayatın her aşamasında desteğe muhtaç durumdaki mülteciler için harcanan bedel 25 milyar dolar olarak açıklanmaktadır. Bunun uluslararası destek kısmını ise sadece %3 kadarı oluşturmaktadır ki bunun değeri bir milyar dolar bile etmemektedir. Türkiye bu itibarla, mültecilere yüreğini ve kapısını açmış durumdadır.
Gelenlerin içinde erkek nüfusun fazla olduğu görülmektedir. Özellikle 18-59 yaş arası, gücü kuvveti yerinde ve sorumluluk alabilecek kitledeki erkek nüfusun fazla olması başka bir ilginç yandır. Sonuçta gelenlerin %16-17 aralığındaki kısmı bebek, çocuk ve yaşlılardan oluşmaktadır. Görülen o ki yetişkinler de ailelerle birlikte gelmiştir. Mültecileri geçici olarak düşünmemize engel olan en önemli göstergelerden birisi bu şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bugün neredeyse Almanya`da 4 nesildir yaşayan ve nüfusları yaklaşık 3 milyonu bulan Türkler kadar ülkemizde mülteci bulunmaktadır. ilk gelenler için sanki kısa sürede dönüverecek düşüncesi ve geçici barınma ve ihtiyaç karşılama durumu, daimi mukim halini almaktadır. Doğdukları olmasa da doydukları ve güvende oldukları bir ülke olarak Türkiye idealdir. Dışa kapalı yapıları olsa dahi kısa sürede adaptasyon çalışmaları ile topluma entegre olmaları da mümkündür.
Gelenlerin yaş ve cinsiyet olarak tasnifi kadar, derhal eğitim durumları ve becerileri üzerine de araştırma ve tespitler yapılmalıdır. Tabii ki en önemli sorunlar arasında istismar konusu gelmektedir. Öncelikle Türkiye aleyhine faaliyet gösteren PKK ve PYD türü örgütlenmelerin ve saklanmaların mekanı bu gruplar olmamalıdır. Sonrasında kadın ve çocuk istismarı, ucuz işgücü de bu kategoride sayılabilir.
Dil bilmeme ile başlayan topluma entegre olamama sorunu uzun yıllar sürüp gitmeden toplumsal entegrasyona yönelik adımlar da atılmalıdır. İş ortamlarında kendi yerel değerlerine bağlı olarak elbette olacaktır. Onları tecrit etmeden bulundukları topluma entegrasyonunun adımları atılmalıdır. İsviçreli yazar M. Frisch’in Almanya’ya çalışmak için gelen Türkler için söylediği “işçi dedik, insan geldi” sözünü burada mülteciler için söylediğimizde “mülteci sandık, insan çıktı” şeklinde çok rahat söyleyebiliriz. Gelenler “insan”dır…
Türkiye, 40 yıla yakındır mültecilere kucak açmaktadır: İlk olarak Afganlı mülteciler ve peşinden gelen Bulgaristan’ın sınır dışı ettiği Türkler, Saddam’dan kaçan peşmergeler derken bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Bugün pekçok haberde görsel ilgi amaçlı kullanılan mülteci resimlerinin, insani boyutu artarak devam etmektedir. Türkiye onlara ikinci vatandır.
Mülteciler konusunda pekçok rapor yayınlanmakta, ancak resmi çalışmalar gelmemektedir. AFAD raporları bile 2015 yılına aittir.Büyükşehirlere göç eden mültecilerin uyum sorunu yaşadıkları ve kent genelinde ekonomik ve sosyo-kültürel etkilerde bulundukları görülmüştür. Her ne olursa olsun Suriye’den göç edenlerin üçte ikisini yaşlılar, çocuklar ve kadınlar oluşturmaktadır. Herbirivasıfsız birer tüketici/işçi durumunda olmaları sebebiyle, pek çoğu iş arayıp da çalışma izni olmadığı için, zor şartlara rıza göstermektedir. Fabrikalarda, tarımda yarı zamanlı işlerde çalışan bu kesimin istihdam çağında olması, ortalama bir milyondan fazla kişinin işgücü piyasasına girebileceği anlamına gelmektedir. Bu hem endişe verici hem de umut verici bir durumdur. Bir yanda ülkenin yıllık istihdam oluşturma potansiyeli, öte yanda gelenlerin çalışma talebi ortadayken bu süreçlerin yönetilmesi esastır.
Sınır ticareti, kaçakçılık, yasadışı her türlü iş ve işlemlerin önü alınmalıdır.
Yakında yeni bir gecekondulaşma da bu şekilde görülebilir. Ülkenin özellikle yoğun mülteci barındıran Hatay, Batman, Kilis gibi illerinin farklı bir gözle değerlendirilmesi bu yüzden önem arz etmektedir.