PROF. DR. İBRAHİM ATTİLA ACAR YAZDI... "FAİZ - DOLAR – ENFLASYONUN PEŞİNDE BİR YIL"
Ülkenin durumu belli. Bir yandan döviz ihtiyacı, öte yanda yüksek işsizlik ve enflasyon varken; kur ile faizin sabit kalmasını beklemek hangi kitapta yazıyor? Üstelik Suriye, Irak derken, Avrupa da karışık, Kıbrıs da gündemde. Bu kadar politik risklerin arasında, gözler hep Merkez Bankasında.
FAİZ - DOLAR – ENFLASYONUN PEŞİNDE BİR YIL
3. Çeyrek büyüme rakamlarını dikkatle bekledik. Malum 13 Ağustos dolar kurunda zirve günü idi. Ve tam da o gün Temmuz-Ağustos ve Eylül’ü kapsayan üçüncü çeyreğin ortası idi. Kur, anlık değişiyor, Merkez’den bir operasyon bekleniyordu. Fiyat hareketleri başlamıştı. Enflasyon hazırdı.
Büyüme rakamları geldi: 1,46… Gerek IMF gerekse “sıfırcı” kredi derecelendirme kuruluşları 2018 büyümesi için 1,5 - 2’yi geçmezken; şimdilerde yeniden %3,5 konuşulur oldu.
Piyasaların gözü kulağı Merkez Bankalarında idi sırayla hepsinde faiz sabit tutuldu. Ancak Trump’ın İran konusundaki tutarsız söylemleri ile İngiltere’nin Brexit sürecine eklenen “Sarı Yelekliler” küresel karmaşanın devam edeceğini söylüyor.
Bütün bu karmaşada “dolar ve faiz ilişkisi” “elele tutuşup yürüyüp giderler” tarzında devam ediyor.
Dolar üzerinden piyasa gerginliği
Dolar başını kaldırdı. Ekonomideki pek çok denge belirli bir süre yedekleri ve limitlerini kullanacaktır. Ancak kur, özellikle üretimde girdisi dövize bağlı sektörler için sorun olmaya devam edecektir. Üretici maliyetlerindeki enflasyon ciddi ilgi ister durumdadır. Bu ekonomik gelişmeler, ne sadece dışarıdaki ekonomik ne de salt siyasi durumlarla açıklanabilir. Burada siyaset kısmına girmeden “Avrupa’da devam eden kriz ve ABD’de Trump ile oluşan belirsizlik” diye söyleyivermek en kolayı. Çünkü Türkiye’nin tüm dış ticaretinin yaklaşık yarısı Avrupa ile.
Suriye sorunu, “sorun” olarak devam ediyor. Dolar üzerinden alınan nabız, yüksek. Üstelik bu sadece dolar eksenli bir konu da değil; sadece Türkiye merkezli de değil. Suriye meselesi, mülteciler, beraberinde gelen güvenlik sorunları; düşen ihracat, azalan doğrudan yatırımlar vb her biri devam eden bir konu aslında.
Bugün dünya çok karışık. Halkın da kafası karışık… Bu ortamda, cari açık %4 olmuş %5 olmuş kaç yazar? Türkiye cari açıkta %8 dönemlerinden geçti. IMF sürekli Türkiye için -ha bugün ha yarın-, “kritik eşik” kriz geldi geçiyor derken, açık %10’a yaklaştı, o günler atlatıldı bu günlere geldik.
Ülkenin durumu belli. Bir yandan döviz ihtiyacı, öte yanda yüksek işsizlik ve enflasyon varken; kur ile faizin sabit kalmasını beklemek hangi kitapta yazıyor? Üstelik Suriye, Irak derken, Avrupa da karışık, Kıbrıs da gündemde. Bu kadar politik risklerin arasında, gözler hep Merkez Bankasında.
Dolardaki bu hareketlenme karşısında ekonomi yönetimi ve özellikle Merkez Bankası yeni enstrümanlarla sahadaki etkisini arttırıyor. Ancak ihracata dayalı ekonomik canlanma beklentisi söz konusu olduğunda, yüksek dolar kuru memnuniyet verici olmaktadır. Rakamlardan da görülüyor zaten.
döviz çekebilmek
En önemli sıkıntı, yabancı yatırımcının nazlı duruşu. Ülkenin ihtiyaç duyduğu dövizi sağlayan imkanlardan birisi yabancı sermayedir. Merkez, fiyat istikrarı ve enflasyon, faiz ve kur atraksiyonlarından ziyade piyasayı fonlayabilmesi ve bu kaynakların üretime yönlenmesiyle etkinliğini arttıracaktır.
Ekonomide sorun olup olmadığını, söylenen sözlere bakarak değil, Merkez Bankasının verdiği tepkilerle anlamak gerek. Bu sebeple tabii ki ekonomimiz güçlü, bunlardan etkilenmez, ayaktayız mesajları verilir; yabancı sermaye girişi sağlanmaya çalışılır. Yatırımcıyı tutmak hatta fazlasını çekebilmek hedeflenir…
Büyük yatırımcıyı merak etmeyin o kendi analizini çoktan yapmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşlarından uluslararası örgütlere kadar, herbirinin ülke raporları, içeriden yaptırdığı analizlerin herbiri masasındadır. Hükümet “herşey yolunda, durum kontrol altında” deyince hemen yatırım gelmese de soğukkanlı mesajların önemi açıktır.
Faize gelince… yüksek faiz şimdilik makuldür. Ancak faizi ameliyat için gerekli olan anestezi gibi görmek gereklidir. Verilen uyuşturucunun amacı belirli bir süre içerisinde cerrahi müdahaleyi gerçekleştirmek ve hastaya yapılan operasyonlarda hastanın tepki vermesine engel olmaktır. Nihayetinde, anestezinin etkisi geçmeden operasyon tamamlanmalıdır. Şimdi beklenen, yapısal önlemlerle sürecin yeniden normalleşme dönemine girmesidir. Hangi önlem alınacak, ne reform yapılacaksa yapılmalıdır. Hasta, sürekli narkozla bekletilemez. Nasıl ki böyle bir durum mümkün değilse, yüksek faizin her yaraya merhem olacağına dair beklenti de aynı ölçüde risklidir. Önlemler ve öncelikli müdahalelerle iyileşme ve düzeltme sağlanmalıdır.