SESİMİZİ BİR DUYAN OLUR BELKİ!
Alışık olmadığım bir durum! Sıkıldım haliyle. Koştu geldi. İyi ki geldi, ilaç gibi geldi.. Gittiğinde acı geçmişti. Sordum kim yapmış olabilir, bir kaç seçenek söyledim. Bana dedi ki 'insanları zan altında bırakmayalım, biz olaydan ders çıkaralım' kimin yaptığını öğrenemeyiz sonuçta enerji kaybı, haklıydı, sustum..
Molof kurban arar.. Aslında kurban insanın egosunun fatura kesileceği yerdir. Ben de öyle yapmaya kalktım sinirimle ama o izin vermedi. Böyle zamanlarda aklı selim, senin duygunla seni gaza getirmeyecek bir dost olması dünyadaki yedi harikadan biri bence. Belki de izin verseydi birlikte kirlenecekti, kirletmedi. Kirlenseydik sinirim bu kadar kısa sürede geçmezdi.
Başkasını bilip bilmeden karalamak insanı ne kadar kirleten birşey, dedikodu yapmak gibi, ortalığı anormal kirletiyor. Ama ortalığı kirleten birşey daha kullanılan yanlış iletişim dili. Evet farkında olmadan ya da farkında olarak kullanılan karşı tarafa her suçlayıcılık, aşağılayıcılık, yetersizlik hissettiren cümleler sadece karşı tarafı değil cümleyi kuranı da bozuyor. Hatta kuranı çok daha fazla bozuyor. Bir de benim şimdiye kadar ki gözlemlerimden biri “başkalarıyla ilgili tam olarak bilinmeden söylenilen yargılar, suçlamalar söyleyenin başına kötü olayları çekiyor” Burası giriş kısmı gelelim konumuza; İletişim halinde konuşurken kurduğumuz cümleler içinde kullandığımız kelimelerin acayip bir büyüsü var. Örneğin “Bana hadsizce bağırdın, senin yüzünden insanlara rezil oldum” ya da “bunu buraya koymaman gerektiğini bin kere söyledim anlamıyor musun” cümleleri karşıdakine değersizlik hissi verir, değersizlik hissi insanı kendine kötü hissettiren bir histir. Bu hislere sık maruz kalan çocukların hisleri duyguya dönüşür, duyguyu dönüştü mü çocuk hiçbir şey olmasa da kendini değersiz hisseder. Hatta sevilse bile “içinden bir ses ben sevilmeye layık değilim o yüzden karşı tarafta bir sıkıntı var” der ve karşı taraftan soğuyabilir. Ama işin daha can alıcı bir noktası var. Küçüklükten değersizlik, suçluluk gibi olumsuz duygulara maruz kalan biri iletişim dilini düzelterek kendi onarımına büyük katkı sağlayabilir. Kullanılan dilin nezaketi, zarafeti kendini onarımın önemli bir parçasıdır çünkü karşı tarafa ne hissettirirsen sana geri döner. Evrenin yasasıdır; ne verirsen o sana geri döner. Şimdi başa alalım; “canım bana insanların içinde öyle bağırman beni kendime kötü hissettirdi, biliyorum bilinçli yapmadın ama lütfen bundan sonra daha dikkatli ol” ilk kullandığımız cümle ile aynı görevi görmesine rağmen ikinci cümle yılanı deliğinden çıkarır. Eğer karşı tarafa kendini kötü hissettiren cümleler kurulursa karşı tarafın savunma mekanizması devreye girer. Savunma mekanizması devreye giren insan gelişemez çünkü hep haklı çıkmak için çabadadır, sürekli kendini savunma ihtiyacı hisseder. Bir de bu cümleleri kuranlar karşıdakini kendisine değersiz hissettirdikleri gibi kendilerini de değersiz hissederler. Ve küçüklükten alınan yaralar hep kaşındığı için kapanamaz, tam tersine her olumsuz cümle de yara daha da kanar. Kişinin kurduğu cümleler içindeki niyeti farketmesi değişim için çok önemlidir. Bunu rutinden yani orta beyinden üst beyine geçmek de diyebiliriz. Davranış, konuşma rutinimizi farkedip bozmak ve yenisini inşa etmek duygusal zekamızın gelişimi bakımından son derece önemlidir.
Dahası bir kişinin kurduğu cümlelerden hem bilinçaltı duygu dünyasını yakalar hem de geleceğini okuyabilirsiniz. Kurduğumuz cümlelerle küçüklükten aldığımız acıları karşı tarafı mı aktarıyoruz farkında olmadan ya da yine bu cümlelerin güzelliği ile hem kendimizi onarıp hem karşı tarafı da kendine değerli mi hissettiriyoruz! İçinde sevgiyle yapılan doğru iletişimin kapatamayacağı yara olduğunu hiç sanmıyorum. İnsan ne yaparsa kendine yapar ne söylerse kendine söyler diye boşuna dememişler. Keşke ilkokullarda önce iyi insan olmanın, doğru iletişimin, Pedagojinin derslerini görseydik..Keşke birileri burdan bizi duysa ne çok şey değişir memlekette.