Son dakika haberi: Kurtulmuş: AK Parti'nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, anayasa  değişikliğine dair, '330 meselesinde en ufak bir endişe olacağı kanaatinde  değilim. AK Parti'nin bütün milletvekilleri o gün geldiğinde Meclis'e geldiğinde,  316 milletvekilimizin tamamı, oylarını kullanarak anayasa değişikliğine evet oyu verecekler. Burada AK Parti'nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin,  böyle bir hayal içerisinde olmasın.' dedi.

Kurtulmuş, TRT Haber’de canlı yayınlanan özel programda, gündeme  ilişkin değerlendirmede bulundu, soruları cevapladı.

Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında  bugün gerçekleşen görüşme, sonrasında yapılan açıklamalar ve başkanlık sistemine  ilişkin değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, MHP ile yapılan müzakerelerin,  başından beri şeffaf, kamuoyu önünde konuşulan bir süreç olduğunu söyledi.

Yeni anayasa meselesinin uzun yıllardır Türkiye’de konuşulduğunu  hatırlatan Kurtulmuş, bu konuda AK Parti'nin iki taslak üzerinde çalıştığını,  bunlardan birisinin daha geniş kapsamlı bir anayasa reformu, diğeri de sadece  başkanlık sistemine geçiş için gerekli olan mini bir değişiklik olduğunu söyledi.

Kurtulmuş, her iki partinin ilgili hukukçularının başkanlık sistemini  içinde barındıran anayasa değişiklik metni üzerinde görüştüğünü, konuşup,  tartıştığını, belli bir zaman sonra genel başkanlarca genel çerçevenin  konuşulduğunu ifade etti.

Metnin son şeklinin verilmesi için her iki partideki hukukçuların bir  araya geleceğini son düzenlemeleri yapacaklarını anlatan Kurtulmuş, “Sonuçta  MHP’nin de kabul ettiği bir metin olarak bugünkü varılan anlaşma sonucu, AK  Parti’nin imzaladığı bir metin olarak Meclis’e gelecek. Ama bu metnin içeriği,  MHP’nin de kabul ettiği bir içerik olacak. Herhalde önümüzdeki hafta içerisinde  bu gündeme gelmiş olacak, parlamentoya gönderilmiş olacak Bütçe görüşmeleri  bittikten sonra da Meclis Genel Kurulu’na getirilerek bu konu Meclis’in gündemine  sokulmuş olacak. Hayırlı olsun. Bu, Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır,  önemli bir virajdır. Bu virajı inşallah Türkiye selametle aşar, yürütmenin tek  bir elde toplandığı sisteme doğru Türkiye gider.” değerlendirmesinde bulundu.
 

“Baştan beri ilan ettiğimiz konunun arkasındayız”

Meclis'e gelen değişiklik metninin 330 oyu bulmasının ardından  referanduma gideceğini dile getiren Kurtulmuş, “Biz baştan beri ilan ettiğimiz  konunun arkasındayız. Meclis’te 367’yi bulsa bile, bunun millete gitmesi en doğru  yoldur. Çünkü Türkiye’deki siyasi tarihin en önemli kararlarından birisidir.  Bunun mutlaka doğrudan doğruya halka sorulması gerekir. Bu süreç başından beri  gayet güzel, şeffaf bir şekilde yürütülüyor. Ümit ederim ki sonuç alınır.  Nihayetinde karar verecek olan,  önce parlamentodaki milletvekilleri ve ardından  milletimizdir. Milletimizin kararı doğrultusunda süreç, tamamlanmış olur. Yani,  bugün itibarıyla parlamento kararına konu, gönderilmiş ve olası 330’u aşması  durumunda da referandumun yolu bugün itibarıyla açılmıştır.” diye konuştu.

“MHP ile bir anlaşma ortadır”

“Eğer bazı konular 2019’a bırakılırsa, biz 2019’a kadar bir partili  cumhurbaşkanlığı sistemi gibi bir geçiş dönemi mi yaşıyor olacağız?” sorusuna  Kurtulmuş, şunları söyledi:

“Partili cumhurbaşkanlığı olarak bunun adını koymamak lazım. Bunun  adı, başkanlık sistemine geçiştir. Buradaki temel konulardan bir tanesi de  cumhurbaşkanının, partisiyle ilişkisinin devam edip etmeme meseledir. Orada zaten  MHP ile bir anlaşma ortadadır. Dolayısıyla bu yapılan değişiklik yürütmenin iki  başlı olmaktan kurtarılması ve böylece bütün yürütme yetkilerinin tek elde  toparlanmasına ilişkin bir anayasa değişikliği teklifidir. Mevcut anayasanın  ilgili maddesi buna müsaade etmediği için cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi  kesiliyordu, bundan sonraki süreçlerde cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi devam  edecek. Nihayetinde seçime gideceksiniz. Bu seçimde nihayetinde en azından bir  parti, işin içinde olmak durumunda.”

Kurtulmuş, “Cumhurbaşkanı ayrı, genel başkan ayrı mı olacak?  Cumhurbaşkanı partinin genel başkanı mı olacak?” sorusuna karşılık da partinin  kendi genel başkanını da parti içerisinden başka birisini de aday olarak  gösterebileceğini ifade etti.

Numan Kurtulmuş, “Bu düzenleme, parti genel başkanı olan kişinin de  gerektiğinde cumhurbaşkanlığına devam etmesinin önünü açan bir düzenleme  olmalıdır. Doğrusu budur. Siyasetin doğasının gereği budur. Türkiye pratiğinin de  karşılığı budur.” diye konuştu.

“AK Parti’nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin”

Hem AK Parti hem MHP grubunda fire verilmemesi konusunda bir izah etme  çabasının olup olmadığı sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:

“Meclis’te 330 konusunda bir sıkıntı yaşanacağını zannetmiyorum. Çünkü  süreç, gizli kapaklı yürütülen bir süreç olsaydı, kapalı kapılar ardında birtakım  pazarlıklar, siyasi manevralarla dolu olmuş bir süreç olsaydı endişeler  taşınabilirdi. Ama hem MHP hem AK parti olarak bizim tavrımız son derece açıktır.  Ama her iki parti de bu sürece ciddi şekilde riayet ederek bugüne kadar  gelinmiştir. Bugün de genel mutabakat ifade edilmiştir. Dolayısıyla 330  meselesinde en ufak bir endişe olacağı kanaatinde değilim. AK Parti’nin bütün  milletvekilleri o gün geldiğinde, Meclis’e geldiğinde, 316 milletvekilimizin  tamamı, oylarını kullanarak anayasa değişikliğine evet oyu verecekler. Burada AK  Parti’nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin, böyle bir hayal  içerisinde olmasın.”

Değişikliğin, referanduma gittiği anda hiçbir sıkıntının olmayacağını  ifade eden Kurtulmuş, referandumdan, çok kuvvetli bir şekilde 2014’teki  cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha yukarıda bir oranda ‘Evet’ oyu çıkacağını  ümit ettiğini dile getirdi.

“CHP’nin de bu sürecin içerisinde olması, doğrusu olandır”

MHP ile bugünkü mutabakatın yeni bir anayasanın da yolunu açıp  açmayacağına ilişkin soruya karşılık Kurtulmuş, herkesin gönlünde sivil,  demokratik, katılımcı bir anayasa olduğunu söyledi.

Anayasa değişikliği yapılsa dahi, Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacının  ortadan kalkmayacağını belirten Kurtulmuş, şu anda yapılan anayasa değişikliğinin  esas o büyük hedefi ötelemeyeceğini, tam tersine o hedefin önünü açacağını ifade  etti.

CHP’nin de bu süreç içerisinde olması temennisinde bulunan Kurtulmuş,  “Bu süreçte keşke kurumsal olarak da CHP işin içerisinde olsaydı. Başından  itibaren bu konudaki görüşlerimizi ifade ettik. CHP’nin herhalde genel prensibi  şu oldu, ‘Biz başkanlık sisteminin konuşulduğu hiçbir müzakerenin içerisinde  olmayız’ diyerek böyle bir süreçte atılması planlanan herhangi bir adımın  içerisinde olmayacaklarını ilan ettiler. Dolayısıyla CHP’nin de bu sürecin  içerisinde olması, doğrusu olandır. Keşke olsalardı.”

Anayasa değişikliğine ilişkin takvimin nasıl işleyeceğinin sorulması  üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:

“Takvim meselesi, işin daha teknik kısmıdır. Şimdi önümüzde Meclis’in  gündemini işgal eden bir bütçe var. Bütçeden evvel bunun Meclis Genel Kurulu’na  inmesi mümkün değil. Bir de referandumun şartları, kampanya süreci bir  hesaplamayla yapılacak bir şeydir. Ama sonuçta karar alındığı anda, 60 gün  içerisinde referanduma gidilmesi mümkündür.”

SURİYE'DEKİ GELİŞMELER

Suriye’deki gelişmelere ilişkin değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş,  Türkiye’nin Suriye tarafındaki DEAŞ, PYD/YPG, PKK gibi terör örgütleri tarafından  sürekli taciz edildiğini, Fırat Kalkanı Harekatı'nın adım adım geldiğini söyledi.

Şu anda Suriye’de bulunan bütün devletler ve DEAŞ dışındaki bütün  örgütlerin neredeyse tamamının, DEAŞ ile mücadele ettiğini söylediğini, ancak bu  örgütle nasıl mücadele edileceğine ilişkin bir ittifakın olmadığını aktaran  Kurtulmuş, herkesin, DEAŞ ile mücadeleyi oradaki varlığının meşruiyet aracı  olarak gördüğünü ifade etti.

Fırat Kalkanı Harekatı'nın ne kadar doğru bir operasyon olduğunun da  süreç içerisinde anlaşıldığını dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:

“Şimdi Türkiye’nin hedefi, El Bab’ın Özgür Suriye Ordusu tarafından  alınmasıdır. Bununla ilgili lojistik desteklerimizi veriyoruz. Bu tabii, zor bir  mesele. 22 askerimiz, Fırat Kalkanı Operasyonu sürecinde şehit oldu. Bu anlamda,  Türkiye’nin, bu ulusal güvenliğiyle ilgili bir meseledir. Hava saldırısıyla şehit  olan askerimize dair Ruslar bugün açıklama yaptı. O süre içerisinde hangi  uçakların, hangi hava araçlarının orada olduğunun tespiti var, kayıtları var.  Türkiye, bu işin açığa çıkması için peşini bırakmayacaktır. Burada kim tarafından  bu operasyonun yapıldığı bir şekilde anlaşılacak, ortaya konulacaktır. Havada  herkesin uçağı var. Bu operasyondan rahatsız olan birtakım unsurların bu işin  içerisinde olduğu anlaşılıyor. Terör örgütlerinin de havada insansız araçlarının  olduğu biliniyor. Dolayısıyla bu ortaya çıkar. Ama sonuçta Türkiye, ne olursa  olsun bu operasyondan vazgeçecek değildir. Bunun açıkça altını çizmek istiyorum.  Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Suriye topraklarındaki şu şehri,  bu şehri alalım diye aklımızın ucundan dahi geçmez. Ama güvenli bölgenin, terör  örgütlerinden temizlenmesi, Türkiye’nin sınır güvenliğiyle ilgili bir meseledir.  Tabii, sadece el Bab, Münbiç meselesi değil, en az onlar kadar önemli konu Halep  ve Musul meselesidir. Bu bölgenin iki ana şehri. Buraların dengesi nasıl  gelişirse bundan sonra bölgedeki siyasi gelişmeler de o şekilde olacak.”

“Halep’te insani bir durumun ortaya çıkarılması görüşmelerimizi  sürdürüyoruz”

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Halep’te bir insanlık dramı  yaşandığını, hastanelerin bombalandığını, çocukların temel ihtiyaçlarının  karşılanamadığını ve oraya insani yardımların ulaştırılamadığını dile getirdi.

Uluslararası toplumun önemli hedeflerinden birisinin, bir an evvel  Halep’te silahların susturulmasını sağlamak olduğunun altını çizen Kurtulmuş,  “Uluslararası toplumun görevi, özellikle Suriye rejiminin, Halep’e karşı bu  barbarca saldırılarını durdurmasını temin etmektir. Oradaki insanların hayatta  kalabilecekleri asgari insani yardımların, desteklerin verilmesidir. Türkiye  olarak biz, bir taraftan bu sahadaki Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak adımları  atarken diğer taraftan da Halep’te insani bir durumun ortaya çıkarılması  görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Ümit ediyoruz ki çok kısa bir süre içerisinde  Halep’te önce bir ateşkes, çok acil bir şekilde insani yardımın oraya  ulaştırılması ve orada gariban, mazlum, zavallı halkın bir an evvel temel ihtiyaç  maddelerine kavuşmasını temin etmek geliyor.” ifadelerine yer verdi.

“Türkiye herkes ile görüşüyor”

Türkiye’nin, El Bab ve Münbiç’e doğru hareketliliğinin, Halep’teki  gelişmelerle ilgisinin olmadığını söyleyen Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Türkiye, bölgedeki dengelerin korunması bakımından, Halep’teki insani  durumun bir an evvel sağlanması için de üzerine düşeni yapıyor. Herkes ile  görüşüyor. Rusya ile görüşülüyor, Merkel ile İran ile görüşülüyor. Maalesef  Suriye’deki barış masasından bir şey çıkmıyor. Çok açık söyleyeyim, barış  masasından bir şey çıkmamasının temel nedeni şu, herkes kendisinin yararına  olacak barışı, Suriye’ye dayatmaya kalkıyor. Halbuki bırakın bu masada, bu kadar  kahır çekmiş en az 600 bin insanını feda etmiş masum bir milletten bahsediyoruz.  Bu millet, nasıl bir gelecek tayin etmek istiyorsa, uluslararası camia da  barıştan yana samimiyse, Suriye halkının istediği istikamette barışı  yönlendirsin.”

Suriye konusunda, Rusya ile Türkiye arasında bazı görüş ayrılıklarının  olduğunu dile getiren Kurtulmuş, ancak Halep’teki insani durum konusunda  Rusya’nın da ateşkesin sağlanması konusunda bir garantörlük vermesinin önemli  olduğunu belirtti.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye ile Rusya bunu sağlayabilirse  çok kısa bir süre içerisinde Halep’te bir ateşkes ve hemen ardından da bir insani  sürecin başlayabileceğini sözlerine ekledi.

"ABD'nin pozisyonunun, yeni başkanla birlikte yeni yılda değişmesine  dair sinyaller var mı, yeni yönetimle birlikte bizi neler bekliyor?" sorusu  üzerine Kurtulmuş, "Bu yorumları yapmak için çok erken. Yani önce Sayın Trump'ın  etrafı şekillenecek. Ama şu çok net görülüyor, Trump'ın, Amerika'nın bölgedeki  askeri varlığını mümkün olan en kısa süre içinde azaltacağı açık. Bu, bir an  evvel arkasında çatışmaları mümkün olduğunca azaltarak, oradan çekilme stratejisi  demektir. Aslında Sayın Obama da ilk dönemlerinde böyle niyetlenmişti ama  maalesef bunu yapamadı." ifadelerini kullandı.

Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Böyle baktığınız zaman eğer Amerika buradaki askeri varlığını  azaltmak durumunda kalacaksa Ruslar'ın da yeni bir denge unsuru olarak bölgeye  girdiğini düşünürsek hele bir de Suriye'de bir barış süreci ortaya çıkarsa bu  süreçlerde ABD'nin tekraren söylüyorum, bölgedeki ekonomik ve siyasi bakımdan  istikrarlı bir ülke olarak Türkiye'ye olan ihtiyacı artacaktır. Bu politikalarda  değişiklik yapılmasına neden olacağını düşünüyorum. Bu emareler var ama şimdiden  'Bu kesin böyle olacaktır.' demek doğru değil. Türkiye olarak böyle bir  beklentimiz var. Böyle bir ümidimiz var. Bu yönde yeni yönetimle birlikte de  Türkiye'nin bazı ortak noktalarda buluşabileceğini görüyoruz. Bir başka mesele de  kuvvetle muhtemel Feto'yla ilgili olarak da yeni yönetimde ciddi bir tavır  değişikliği ortaya çıkacak. Çünkü yaptığımız dış temaslarda görüyoruz ki 15  Temmuz'dan sonraki gibi değil. Orada da yeni olumlu anlamda birtakım meseleler  ortaya çıkıyor. Bunun bir terör örgütü olduğu, Türkiye'yi zehirlemeye çalıştığı  yönünde. Hele hele şimdi şu mahkemeler açıldı. Burada ortaya çıkan itiraflar,  mahkemelerdeki ifadeler de ortaya çıktıkça ben bu anlamda da Feto'nun iadesi  konusunda adımların atılabileceğini düşünüyorum."

Kurtulmuş, Türkiye'nin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi konusunda  başından itibaren talebinin "Ya bu adamı iade edin ya da mahkeme süreçleri bitene  kadar geçici tutuklama kararı verin." olduğunu ancak ABD'nin bu konuda belli bir  yaklaşım içine girmediğini vurguladı.

"Türkiye FETÖ ile muazzam bir mücadele içinde"

FETÖ ile mücadeleye ilişkin, "Gerçekten at izi ile it izi ayıklanıyor  mu bu sıralar ve bu ayıklama konusundaki hassasiyetiniz nedir?" sorusu üzerine  Kurtulmuş, şunları ifade etti:

"Başından beri bunu ifade ettik, bir kişiye bile haksızlık yapılmış  olsa bunun sorumluluğu hepimizin üstündedir. Bunun bilincindeyiz. Yani kusura  bakmayın dışarıdan bunları söylemek, konuşmak kolay ama biz bu yükü her gün  hissediyoruz. Benim de bildiğim birkaç örnek var, hiç ilgisi olmadığı halde böyle  bir tasarrufla karşılaşılan. Bunlar ispat ediliyor, suçsuzlukları ortaya  konuluyor, biliyorsunuz çok sayıda insan geri alınıyor. Ama genele bakıldığında  bizim itiraz ettiğimiz husus şu, Türkiye FETÖ ile muazzam bir mücadele  içerisinde. Bu, birkaç yıl içinde bitecek bir şey değil. Belki yıllar boyunca  devletin içerisinden bu örgütün temizlenmesiyle ilgili mücadele sürecek, 3 yıl, 5  yıl... Bilmiyoruz çünkü 40 yıllık bir birikimden bahsediyoruz. Üzerimizde 248  şehidin vebali var, 80 milyonun vebali üzerimizde. Bu millet ölümün kenarından  döndü, bu millet uçurumun kenarından döndü. Bunun müsebbipleri de bu adamlardır."

Numan Kurtulmuş, FETÖ mensuplarının büyük bir kısmının devletin içinde  yapılandığına dikkati çekerek,  "Sapık bir inanç üzerinden ama nihai hedef olarak  bu kültü kullanarak artık ona cemaat falan da dememek gerekiyor, askeri bir  diktatörlük yanlısı oldukları ortaya çıkmış oldu. Demokrasi karşıtı oldukları  ortaya çıktı. 'Biz birkaç tane askeri, hakimi, savcıyı kenara alalım, geri  kalanlar kalsın.' denilemez. Eğer darbe başarılı olsaydı, bugün sevinçten havaya  uçacak insanlar var. İrtibatları var, iltisakları var. Bunlar ortaya konularak,  işlemler yapılıyor. Büyük resme baktığımız zaman hata oranlarının kabili ihmal  olduğunu söyleyebiliriz ama bir kişi bile olsa bunun sorumluluk olduğunun da  bilincindeyiz. Onun için kılı kırk yarıyoruz, en ince biçimde bunlar hesaplanmaya  çalışılıyor. İnşallah hatalar sıfıra indirilir ve hiç hata yapılmayan bir sürece  geçilmiş olur." değerlendirmesi yaptı.

"Eninde sonunda FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşılacak"

Kurtulmuş, "FETÖ'nün siyasi ayağının yeterince irdelendiğini, ortaya  çıkarıldığını düşünüyor musunuz?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Şu anda siyasi ayakla ilgili bir konu gündeme gelmiyor ama  soruşturmalar çerçevesinde bunlar mutlaka ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.  Yani böyle bir darbe teşebbüsünün siyasi ayağının olmadığını düşünmek mümkün  değil. Yani bu, darbe mantığının doğasına aykırı bir şeydir. En azından bunlar  darbeyi yaptılar ondan sonra kimleri iktidara getirecekler, kimlerden müteşekkil  bir kabine kuracaklar, kimi devlet başkanı yapacaklar, kimi başbakan yapacaklar?  Bütün bunlarla ilgili bir planlamaları olmadan bunu yapmış olmaları düşünülemez.  Dolayısıyla buna ulaşılacaktır. Eninde sonunda FETÖ'nün siyasi ayağına  ulaşılacak, onlardan da hesap sorulacaktır, hiç şüpheniz olmasın."

Adana'da özel öğrenci yurdundaki yangın

Adana'nın Aladağ ilçesinde 12 kişinin hayatını kaybettiği yangına  ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "Bir kere bu yangında  ihmali, kusuru, hatası kimin varsa hangi kurumun, hangi kuruluşun varsa bunlar  hepsi bedelini ödeyecekler, böyle şey yok. Soruşturma devam ediyor. Burada dahli  olanlar, bu büyük acıda bir şekilde bunu ortaya çıkmasında payı olanlar, herkes  bunun hesabını vermelidir. Son derece acı bir durum ama bir şekilde de hemen bu  soruşturma devam ederken şu söyledir demek istemiyorum. Süreç titizlikle takip  edilecek, kontrol edilecek. Soruşturmalar başlatıldı. Bu soruşturmalar  çerçevesinde kimin, nerede, ne kadar kusuru varsa bunun hesabını verecektir."  ifadelerini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Hangi vakfa, hangi cemaate ya da gruba  ait olduğunun sizin için bir önemi var mı?" sorusu üzerine şöyle konuştu:

"Hiçbir önemi yok. Şu vakfın acısı, bu vakfın acısı az ya da çok  oluyor değil. Ortada 12 can var, bu canların hepsi gerçekten aziz varlıklardır,  yaradılışta azizdir. Her birisi hazreti insandır bunların. Anaları, babaları,  aileleri için de yerine bir daha ikame edilmesi mümkün olmayan değerlerdir.  Dolayısıyla şu vakıftan bu vakıftan olmuş, şu mezhepten olmuş, bu meşrepten  olmuş, kız olmuş, erkek olmuş... Bunları konuşmak dahi ayıptır. 12 hazreti insan  acı bir şekilde vefat etti. Bunun acısını konuşurken, bunun üzerinden herhangi  bir şekilde bu acıyı bölmek, bu acıyı ötekileştirmek, bu acıyı paylaşmamak, bu  acıyı 'Zaten bunu falancalar yaptı.' diyerek küçümsemek gerçekten doğru değildir.  Bu acı bütün Türkiye'nin acısıdır. Allah rahmet eylesin, annelerine, babalarına  Allah büyük sabırlar versin. Kolay bir şey değil."

Kurdaki dalgalanma

"Bugün dolar ve euro yeni rekor kırdı. Bu daha ne kadar devam edecek?"  sorusu üzerine Kurtulmuş, kurdaki dalgalanmanın büyük oranda küresel sistemdeki  dalgalanmadan kaynaklandığını değerlendirdi.

Dış etkiler olmasaydı dövizin bu kadar hareketlenmesinin mümkün  olmadığını belirten Kurtulmuş, "Durumun, Türkiye ekonomisinin iç şartlarından  kaynaklanan bir meseleymiş gibi ortaya konulması yanlış olur kanaatindeyim. Eğer  öyle olmuş olsaydı Türkiye uzunca bir süredir terörle mücadele ediyor, diyelim  geçen sene Türkiye çok sıkı bir şekilde terörle mücadeleye başladığında döviz  kurlarının oynamaya başlaması gerekirdi. Tarihi rekorların başka dönemeçlerde,  diyelim Allah muhafaza, Allah bir daha tekrarını göstermesin, İstanbul  Havalimanı'na bomba patladığı zaman döviz kurlarının alt üst olması gerekirdi.  Aynı şekilde Sultanahmet saldırısı, Gar saldırısı sonrasında 15 Temmuz  saldırıları sonrasında." diye konuştu.

FETÖ'nün darbe girişiminin ardından vatandaşların 12 milyar dolar  değerinde dövizi Türk parasına çevirdiklerini hatırlatan Kurtulmuş, şunları  kaydetti:

"Bu, aslında milletimizin vatanseverliğini gösteren bir göstergeydi  hem de Türkiye ekonomisinin birtakım etmenlere karşı dayanıklı olduğunu gösteren,  kendisinin aktüel tedbirler alabilme imkanı olduğunu gösteren bir meseleydi.  Önemli bir mesele olarak görüyorum ama özellikle Trump'ın fiilen göreve  başlamasıyla birlikte sürecin tekrar normale döneceği, dövizdeki ateşin düşeceği  kanaatindeyim, belli bir seviyeye ineceği kanaatindeyim. Yeter ki biz kendi  tezgahımızı dağıtmayalım, yeter ki biz kendi ekonomimizin genel dengelerini  bozmayalım. Şu anda Türkiye ekonomisi genel dengeler itibarıyla korkulacak,  endişe edilecek bir noktada değildir, sağlam bir noktadadır."

Kurtulmuş, ekonomik aktivitelerin Türk lirası üzerinden yapılmasına  ilişkin soru üzerine, bu konunun Bakanlar Kurulu toplantısında da gündeme  geldiğini söyledi.

Kiralar ve birtakım başka hizmetlerin Türk lirası üzerinden alınması,  satılması gibi birçok konuda tedbirlerin artırılabileceğini, bununla ilgili  çalışmaların yapıldığını dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Niye Türkiye'nin içerisindeki bir mal ve hizmet dolar üzerinden  alışverişe konu olsun? Lüzumsuz yere doları özendirmek, doların değerini  artırmakla ilgili bir şeydir, bunlar gündeme getirilebilir. Az önce Twitter'dan  bakarken, bu sene hac ve umrenin döviz üzerinden değil de Türk lirası üzerinden  yapılmasıyla ilgili birtakım talepler, hatta çok ileriye de çıkmış bu talepleri  teşvik edenler. Bu konuşulabilir, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir çalışma  yapabilir, örnek olsun diye söylüyorum, burada iki tane temel girdisi var, hac ve  umre hizmetlerinde. Birisi Türk Hava Yolları uçak biletlerinin döviz üzerinden  verilmesi, ikincisi de oradaki kiralar, bunlarla ilgili çalışmalar yapılır. Eğer  bunlarda belli bir düzenleme olursa biz de bunları niye döviz üzerinden alalım?  Bunlar tabii ki Türk parası üzerinden yapılabilir. Bu çalışmayı Diyanet İşleri  Başkanlığımız yapabilir."

Türksat'ın uydu kiralarında da benzer bir uygulamanın yapılabileceğine  değinen Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Özellikle Anadolu medyasıyla ilgili olarak, Türksat'ın uydu kiraları  da döviz üzerinden değil de belli bir yerde döviz fikslenir, ona göre Türk  lirasına çevrilir. Zaten zar zor ayakta duran, hizmetlerini zar zor yürütmekte  olan Anadolu medyası da bundan istifade eder. Bu şu anda aklıma gelen iki hizmet  alanı, bunun gibi kamunun da dövizle iş yapmış olduğu, hizmet ya da mal satmış  olduğu alanlar var, bunlar da Türk parasına çevrilebilir, bunların çalışmalarını  yapmak lazım, ne kadar mümkün olur ne kadar olmaz. Burada mühim olan  dolarizasyonu azaltmaktır, Türk parası üzerinde alış verişin yapılmasıdır."

Kurtulmuş, karşılıklı ticaretlerin de ülkelerin kendi para birimi  üzerinden yapılabileceğini belirtti.

"Kamuda taşeronlaşmanın hiç olmaması gerekir"

"İstihdam politikası önümüzdeki süreçte ne olacak?" sorusuna ise  Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:

"Taşeron meselesinde belli bir noktaya gelindi, ana çerçevesi çizildi.  Bununla ilgili adımlar atılacak. Taşeronlaşma emeğin bir şekilde istismarı  meselesidir, hele hele kamuda taşeronlaşmanın hiç olmaması gerekir. Yıllar  içerisindeki yanlış uygulamalar sonucunda buraya gelinmiş. Bunun düzeltilmesi  lazım. Mümkün olduğu kadar taşeron konusundan Türkiyeyi kurtaracak adımların  atılması ama bunu yaparken de kamunun üzerine yeni bir yükün doğmaması için  çeşitli modeller üzerinde çalışmalar yapıldı, Bakanlar Kurulu'nda bunlar sunuldu,  bunun sonucunda bir karar verilecek."

Kurtulmuş, Türkiye'de istihdam deyince akla sadece kamu istihdamının  gelmemesi, özel sektörün de istihdam sağlayabilecek kapasiteye ulaştırılması  gerektiğini vurguladı.

Türkiye'nin ortalama yüzde 5 büyümesi için her yıl yaklaşık 700 bin  yeni istihdam oluşturması gerektiğine dikkati çeken Kurtulmuş, "Bu Türkiye için  önemli bir zorluktur, çok ciddi bir şekilde istihdam da oluşturuluyor, yolumuza  devam ediyoruz." ifadesini kullandı.

"Mevcut ekonomik gelişmeler, enflasyon ve büyüme gibi hayati  rakamlarını etkileyecek mi?" sorusuna Kurtulmuş, "Bu kadar badireye rağmen hala  enflasyon beklediğimiz sınırların içerisinde kaldı, biraz yüksek ama ümit  edebiliriz ki aşağıya gidebilir. Aynı şekilde faizde de beklentinin çok üstünde  bir değişiklik olmamıştır, orta vadede büyük oranda bir değişiklik olmayacak.  Bizim esas meselemiz büyümedir, yüzde 5'i tutturmak mecburiyetindeyiz." cevabını  verdi.

"AB çok açık bir yol ayrımında"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye  arasındaki ilişkiler ve 15-16 Aralık'ta yapılacak Liderler Zirvesi'ne ilişkin de  değerlendirmelerde bulundu.

"AB hukuk sistemini kurdu, para birimini oluşturdu, parlamentosunu  kurdu, bir devlet olma, ortak bir Avrupa devleti olma konusundaki adımların  önemli bir kısmını yaptı ama ortak bir ordu kuramadı." diyen Kurtulmuş, "AB eğer  ortak ordusunu kuramazsa dağılma sürecine girer. Bugün AB'nin karşılaştığı en  temel mesele kendi iç siyasi entegrasyonunu sağlamakta zorlanmasıdır." dedi.

AB'nin Türkiye'ye karşı hep iki yüzlü, çifte standartlı tavırlar  sergilediğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"AB çok açık bir yol ayrımında, bunu asla siyasi bir tehdit için  söylemiyoruz, yanlış anlamasınlar. AB artan bu ırkçılık, İslamofobi, yabancı  düşmanlığının somut hale indirgenmiş şekli bazı siyasetçiler nezdinde Türkiye  düşmanlığıdır, o Türkiye düşmanlığının içerisinde de Erdoğan düşmanlığıdır. Bu  aslında sadece Türkiye, Erdoğan'a karşı bir siyasi operasyon değil, Avrupa'nın iç  konsolidasyonunu ortadan kaldıran bir siyasi operasyondur. Avrupalıların önce  buna dikkat etmesi lazım."

AB ile Türkiye arasında 64'üncü hükümet ile başlayan süreçte, çok açık  devam eden iki anlaşmadan oluşan bir süreç bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, "Biz  göçmenlerin Avrupa'ya geçişini engelleyeceğiz, bunun karşılığında da AB Türk  vatandaşlarına vize serbestisi tanıyacak. Üzerimize düşen sorumlukların tamamına  yakını yerine getirdik ama ondan sonra öyle bir noktaya geldi ki 'Terörle  Mücadele Yasası'nı gözden geçirin.' Birtakım mazeretler ortaya konulmaya  çalışıldı. Bir kere bu çifte standardı bırakmak lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın  'yıl sonuna kadar bekleriz' dediği o." değerlendirmesinde bulundu.

Kurtulmuş, "Hem içerideki artan ırkçılığın önlenmesi, hem Avrupa'nın  içinde kapanma sürecinin bir şekilde tersine çevrilmesi, hem de göçmen  meselesiyle çözemeyecekleri seviyede karşılaşmaktan kaçınmak için Avrupalı  liderlerin 15-16 Aralık'taki toplantıda, Türkiye'ye karşı Avrupa Parlamentosu'nun  takındığı tavrı takınmayacakları kanaatindeyim." ifadesini kullandı.

Kıbrıs müzakerelerine ilişkin ise Kurtulmuş, "Yıl sonuna kadar  bitmesini arzu ediyorduk ama öyle görünüyor ki önümüzdeki yıla kalacak. Biz bu  görüşmelerin olumlu sonuçlanmasından ümitliyiz. Türkiye, iki toplumlu, eşit iki  halkın olduğu bir federasyon fikrinden ve orada Türkiye'nin garantör bir devlet  olarak varlığından vazgeçmeyecektir." dedi.