TÜRK DEVRİMİ NEDEN KIYMETLİDİR?
Özellikle Atatürk Devrimi yazmıyorum çünkü Atatürk devrimine kesin suretle 'Türk Devrimi' denilmesini istemiştir. Peki Türk Devrimi neden kıymetlidir? Ve biz bunu neden bir türlü anlamlandıramıyoruz?
İnsana onurunu, saygısı, değerini, gücünü hatırlatan her olay ve insan kıymetlidir. Aslında yaşanan her olay bir metafordur ve sana iyi gelecek bazı mesajları taşımak için kişinin yaşam sahnesinde yer alır. Ama malesef bizdeki savunma mekanizmaları ve zararlı egolarımız bunları başımıza gelen talihsiz olaylar olarak algılar. Olaya akılla bakanlar büyük acıları geride bırakıp yaşam kalitesini arttırarak hayatlarına devam ederler.
Osmanlı’nın son yüzyılları bürokraside ve işleyişte yapılan pek çok yeniliğe rağmen her bölgede toprak kaybı git gide artan fakirlik, sefalet sonunda sömürgeleşmenin ekonomik boyutu olan “Duyün-i Umumiye” süreci ve bu süreci emperyalizmin tam sömürgeleştirmeye bağlama çalışmaları ve bunu da “Sevr Barışı” başlığı altında somutlaştırmak istemeleri. Bu sürece kadar ülkeyi kurtarmak için bir sürü yol deneniyor. Belki de dedikleri gibi “doğruya giden yollar bir dolu yanlış yola sapmaktan geçiyor” Ama sadece bir göz doğru anlatılmaya çalışılan doğru mesajı okuyabiliyor; “Bak sana gönderdiğim bütün bu yenilgiler, sefalet, azınlık sorunların, ekonomik krizlerin senin göremediğin ya da görüp de bir türlü idrak edemediğin bir yanılgından kaynaklı. Bir şeyleri yanlış yapıyorsun. Senin dine inanman, ibadetlerini tam anlamıyla yerine getiriyor olman doğru bilgiyi aldığın, doğru şeyler yaptığın, hayatla ve kendinle ilgili sorumlulukları göz ardı edebileceğin anlamına gelmiyor. Yaşadığın olaylardan doğru dersi çıkarmadığın sürece farklı metaforla aynı duygu durumunu yaşamaya devam edeceksin.”
Bu makus talihin yenilmesi gerekliydi. O da Atatürk’ün yaptığı ve tartışmasız en büyük becerisi olan insanlara yüzyıllardır unuttukları güçlerini, kırılan onurlarını, yitirdikleri heyecanlarını geri vermekle oldu. Atatürk farklı ideolojiden milyonlarca insanı aynı heyecan noktasında buluşturmayı başarabilen ve bu gücünü de halktan alıp yine halka veren tek insan oldu. O yüzden askeri dehası, bilimsel zekası bir yana Atatürk’ün gerçeği gören ve insanları aklın yolunda ortak payda da toplayabilen çok yüksek bir duygusal zekası ve enerjisi vardı. Aynı duygusal zekaya sahip Avrupa’daki akranlarından (Hitler, Mussolini, Salazar, Franko, Stalin) farkı da insanlığıydı. Ne olursa olsun gücünü kendi egosunu pekiştirmek ya da başka milletleri aşağılamak pahasına kendi milletini yüceltmek yoluna gitmedi. Çanakkale Savaşı’dan sonra Anzak askerlerinin anneleri için yazdığı mektuptaki şu satırların nasıl bir asil ve derin bir ruhun tezahürü olduğunu her geçen sene kendimi ve insanları tanıdıkça daha iyi idrak edebiliyorum; “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı
dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Aradan 100 yıldan fazla zaman geçti ve Dünya tekrar yüksek bir popülist tehditle karşı karşıya. Başta Trump gibi büyük bir bela ve Avrupa’daki sağ eğilimler herkeste yüksek kaygılar yaratıyor. Dünya’nın ve Türkiye’nin şu andaki en büyük ihtiyacı aklı selim, ruhu derin, insanlığı alim liderlerle yönetilecek bir düzen. İnsana onurunu, özsaygısını, kıymetini, gerçek ahlakın ne olduğunu, birlik ve beraberliğin en kuvvetli güç olduğunu hatırlatan bir düzen..