Yaşamın Kıyısında … 'Fethi Sekin'
Ne öyküler var şu hayatta kahramanlıkla yazılmış, dile destan, kısmetin ötesinde yangın yeri yurdumun közlenmiş ateşlerinden fışkıran ve hepimizi sarsan bir öyküden bahsedeceğim bu efkarlı İzmir akşamında sizlere. Ve yine yaşamın kıyısında klişesi ile… Adliye sarayı önünde canını siper eder Fethi Sekin. Hayat bu ya ölüm de aniden olur bazı günlerde. Savaş meydanı da değildir üstelik İzmir’in ilk kurulduğu yerdir Smirna’dır, Bayraklı’dır ölüm haberinin geldiği nokta. Hani ilk kurşunu atan Osman Nevres’den bu yana hep ilklerin şehridir ya İzmir. İçimde bundan dolayı yarına dair umut dolsa da hüzünlere karışıyor insan. Duygularımıifade etmekte güçlük çektiğim ender anlardandır bu anlar. Beni bedenen de zihnen yorar. Benim halimden vicdanı olan her insan anlar…
Hayatı paylaşacak,bölüşecek kadar ne çok vakit vardı oysa. Fakat canına kıydılar. Kahramandı Fethi Sekin. İçimiz buruk gözümüz yaşlı ve yüreklerimiz yaslı artık. Sözün bittiği, kalleşliğin kefen biçtiği bir coğrafyada yaşıyor olmanın verdiği ürkütücülüğü ve soğukluğunu yıllardır Doğu ve Güneydoğu’da hisseden, bölge halkını daha iyi anlar oldum. Ölümün insanın ensesinde olduğu o coğrafyayı. Ölümün pençesini, çocuk, genç, evli, nişanlı demeden attığı yerdir burası.Hayat böyle anlarda insanı, insanlıktan çıkartır. Acı verir herşey.
‘Babamız evde yok,kapıyıaçamayız’ diyen çocukların sesi de ürpertir,cenaze törenindeki köpek de… Karadır yazgısı da rengi gibi hayatın o anlarda. Hayat bizi de suçlar. Zaten biz kimiz ki? ‘İzmir’de neden bomba patlamıyor’ diye kahrından patlayan o kişi de bizim yaşadığımız toplumun içinde değil mi? Hani o bebekten katil yaratan toplum bizi öyle bizden aldı ki, insanlıktan çıktı bazılarımız. Kamplaştırdı, kutuplaştırdı. Bizi yok ettik kısacası. Tüm değerlerimiz rencideoldu. Çözüldük yorulduk. Hak ararken hakkımızı da unuttuk. Sevdiğimiz tüm güzellikler artık yıllar öncesinde kaldı sanki. Eskileri hatırlayıp onlarla avunur olduk. Çünkü gerçekten biz, biz olmaktan da yorulduk. Her şehit cenazesinin ardından şehitler ölmez vatan bölünmez deyip, vatanın her karış toprağında kalleşliğin olduğu, gün geçmeden yeni bir felaketin yaşandığı zamanların zorunlu şahidi olduk.
Böyle zamanlarda siyasetin iç dinamiklerine uğramadan oradan kurtulmak gerekiyor. Seyis olmanın ötesinde bir başka biçim yaratmak gerekiyor zaten. İnsanlığı yok eden bu zalimlik nasıl olur da vücut bulur insanda diyorum. Lakin ölüm bu ya şekli bazen de şehitlik mertebesinde oluyor bazısı için. Sonra yazgı diyoruz bunun adına. Yazgısı ve çizgisi nerde ki insanın? Kimi zaman adliyenin önünde, kimi zaman yeni yıl sevincini en orta yerinde. Kısacası sevinçlerimizi ve geleceğimizi kursağında bırakıyor bu lanet olası terör.
Terörün sadece şehrin göbeğine inmesine serzenişim değildir bu. Terörün top yekün kendinedir. Ama dağda, ama şehirde, insan ömrüne kasteden bu namertliğinedir öfkem. İnsanlık suçudur. İnsanlıktan çıkma suçudur. Bir başkasının hayatını yok etme suçudur bu. Ve bu hakkı insana,insan olana hiçbir din hiçbir ahlak vermez ama nafile. Yaşadıklarımı temize çekmek, sayfaları kirletmemek istiyorum. Yazmak böyle anlarda insana daha da acı veriyor işte. Sanki kaleminden kan damlıyor misali…
Zekiye Seda Sönmez