Yeni Türkiye'de eski hesaplar!
Tarih, “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”
100 yıllık hesaplar deniyor ama hiç bitmedi ki bu hesaplar. Doğrudan Türkiye’ye müdahalenin maliyeti göze alınamadığından olsa gerektir ki Türkiye'nin dışarıdan kuşatılması daha uygun geldi: Türkiye'nin etrafını boşaltmak ve istikrarsızlaştırmak... Komşularla sıfır sorun derken, dikkat çeken Suriye görüşmeleri ve “gelmeli-gitmeli” ziyaretin hemen akabinde İran heyetlerinin Suriye’ye ziyareti görülmektedir. Sayın Başbakanın Irak ziyaretinin görünen yüzü “Türkiye’nin komşuları ile iyi ilişkiler kurmasını destekliyoruz” ama arka planda “Bu Ibadi var ya…” diye başlayan güvensizlik cümleleri.
ABD özellikle Suriye’de PYD ile sınırlı bölgelerde etkinlik gösteriyor. Barack OBAMA’nın şu son günlerinde iktidarının başındaki kararlı ve dengeli imaj tamamen “çizilmiş” durumdadır. Özellikle Afganistan ve Irak batağından sonra ABD’den böyle aktif bir Suriye politikası beklemek, buna ek olarak bir de Türkiye cephesini açmak alışık olunan bir şey değil elbette. “Girdiği her yeri karıştırıyor”dan öteye hiçbir çözümde söz sahibi olmamak ABD’ye mahsus bir şey olsa gerek. Dağıtılan kartları beğenmeyip bir fırsatını bulup masayı devirmenin yoluna bakmak bu olsa gerek. Irak ve Suriye'nin bir kaç parçaya bölünmesinden sonra sıranın Türkiye'ye gelmesi...
Türkiye açısından en önemli risk 40 yıllık bölücü terör belasının yıkımı ve mezhep çatışmalarına açık aymazlar. Bunların medya, bürokrasi ve akademideki himayedarları vasıtasıyla geliştirilen sivil toplum ayağı, (STK) tehdidi büyütmektedir. Elmanın kurdu kendinden olmaktadır. Bir de buna siyasi belirsizliklerin eklenmesi yok mu, çok başlılık ve karar alamayan bürokrasi… İşte o zaman sistemin kilitlenmesi normal olmaktadır. Gündeme düşen keyifsiz tartışmalar ve gerilimlerle ülkenin sosyal ve siyasî gündemi işgal edilmektedir.
Rusya ile girişilen stratejik iş birliğinin riskleri hala devam etmektedir. Rusya lambadaki cin gibidir. Ve bir şekilde lambadan kurtulmak dileğindedir. Hem Türkiye ile yoldaş, hem terör örgütü diyemediği, hem de Moskova’da büro açtırdığı PKK’ye yandaş bir Rusya olmamalıdır. Devletler işbirliği ve stratejik ortaklık yapabilir. Ama böyle zamanı gelince lazım olur beklentisiyle yan cepte tutulan akrep sağlıklı ilişkiler kurulmasına mani olacaktır.
Astana sürecine on gün kaldı. Artık daha ötesi görünmüyor. ABD bu sürece dahil değil ancak son anda bir Rusya “güzelliği” olmaz değil. Rusya, İran ve Türkiye üzerinden bir devletin kaderi hakkında söz söylemek. Savaş bütün acımasızlığı ile gözümüzün önünde. Mağdurları, mazlumları ve mağrurları ile hepsi burada.
Türkiye ise düvel-i muazzama karşısındaki Osmanlı gibi. Her gündem yeni bir cephe ve içerideki siyasi türbülansın sonuna gelinmiş gibi. Anayasa tartışmaları ile bu konu da gündemden düşmüş olacak.
Evet, bir yanda anayasa süreci sürüyor, öte yanda 15 Temmuz’un hasarları onarılmaya çalışılıyor. Devlet güvenle kurulur, adaletle ayakta durur. Darbe girişimi devletin yeniden yapılanması için bir fırsat olmalıdır. Türkiye kendine yönelik hesapları değiştirme, bölge sorunlarına çözüm getirme ve terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürme yolunda işlevsel ve sonuç alıcı karar mekanizmalarına bu sayede daha etkin kullanabilecektir.
Mevcut yönetim biçimi adeta bedene dar gelen gömlek gibiydi. Türkiye tercihlerinin riskleriyle yoluna devam edemez. Sadece bir Anayasa mahkemesi başkanı olduğu için bir kişiyi cumhurbaşkanı yetkisi vermek, sadece bizde görülmüştür. Yeni yönetim sistemi hem istikrar, hem de var olma mücadelesi anlamına gelecektir. Mevcut gelişmeler istikrarın pekişmesi, değişimin sürdürülmesi açısından önemli ve gereklidir.
Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi