Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Nasıl Filistin meselesinin çözümü İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesini sonlandırmasında yatıyorsa Karabağ meselesinin çözümü de Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgalini sona erdirmesinde yatıyor. Bu kadar basit. Bu temel ilke dikkate alınarak bir süreç başlatılırsa bize göre o ateşkes ve arkasından atılacak adımlar sürdürülebilir, anlamlı olur." dedi.
Kalın, Kanal 7'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan gelişmelere ilişkin bir soru üzerine "Adalete dayanmayan sürdürülebilir bir barış inşa etmek mümkün değil." ifadesini kullanan Kalın, iki ülke arasındaki krizin Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesiyle başladığını hatırlattı.
Kalın, "Uluslararası sistemde bir kriz onlarca yıl sürüyorsa mutlaka bunun devam etmesinden faydalanan, istifade eden birtakım güçler var demektir. Bu konu sadece Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir mesele olsaydı büyük ihtimalle bu konu farklı şekillerde daha erken zamanlarda çözülebilirdi." diye konuştu.
Minsk Grubu'nun etkinliğinin ve meşruiyetinin sorgulandığını anımsatan Kalın, ABD, Rusya ve Fransa'nın başkanlık düzeyinde yaptığı açıklamayla ateşkes çağrısında bulunduğunu söyledi.
Prensipte ateşkese hiç kimsenin karşı olmadığını ancak ateşkesin sürdürülebilir olmasını sağlayacak şartlar temin edilmediği müddetçe krizin çözüme kavuşmasının da mümkün olmadığını belirten Kalın, şöyle devam etti:
"Nasıl Filistin meselesinin çözümü İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesini sonlandırmasında yatıyorsa Karabağ meselesinin çözümü de Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgalini sona erdirmesinde yatıyor. Bu kadar basit. Bu temel ilke dikkate alınarak bir süreç başlatılırsa bize göre o ateşkes ve arkasından atılacak adımlar sürdürülebilir, anlamlı olur. Bu manada Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'in ortaya koyduğu çerçeveyi biz doğru buluyoruz ve destekliyoruz. Çünkü evvelsi gün kendisi de dedi 'Eğer Ermenistan buralardan çekilirse ateşkes hemen olur, insani yardımlar ulaştırılır, bölgeye sükunet gelir.' Biz de bu konuda Azerbaycan'ı bu temel ilke bazında destekliyoruz, desteklemeye devam edeceğiz."
Dünya kamuoyunun Azerbaycan'ın bu mücadeleyi kendi topraklarında verdiği gerçeğini görmesi gerektiğini vurgulayan Kalın, tüm BM ve AGİT kararlarında Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu anımsattı.
Kalın, Azerbaycan'ın konunun müzakere ve diyalog yoluyla çözülmesi için çok mücadele ettiğini söyledi.
Ermenistan'ın Azerbaycan'dan çok Türkiye'yi suçladığının hatırlatılması üzerine Kalın, "Türkiye'nin duruşu belli ki birilerini çok rahatsız etmiş, bir korkuyla meseleyi Türkiye'ye dönük bir kara propagandaya dönüştürdüler." dedi.
Türkiye'nin Azerbaycan ile yıllardır devam eden bir askeri iş birliği ve dayanışma anlaşmasının olduğunu belirten Kalın, iki ülke arasındaki bu özel ilişki dikkate alındığında Türkiye'nin böyle bir desteği sağlamasının şaşırtıcı bir durum olmadığını bildirdi.
Azerbaycan ordusunun güçlü olduğunu ve ayrıca Azerbaycan'ın son 10-15 yılda ekonomik olarak önemli mesafe katettiğini dile getiren Kalın, "Şöyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar 'Karabağ'da her şey güllük gülistandı, bir anda Türkiye devreye girdi ve çatışmalar ortaya çıktı', böyle bir şey yok. Tam tersine yıllardır devam eden bir Ermeni işgali var, buna karşı Azerbaycan'ın direnişi var, burada Türkiye'nin safı elbette bellidir." değerlendirmesinde bulundu.
İddia edildiği gibi Türkiye'nin bölgede görev yapan F-16'larının olmadığını, görev yapan SİHA'ların da Azerbaycan ordusuna ait olduğunu vurgulayan Kalın, "Yani şunu sorgulamak lazım o zaman; Batılı ülkeler ve Rusya dünyanın her yerine milyarlarca dolarlık silah satarken kimsenin sesi çıkmayacak, Azerbaycan kendi öz savunması için, nefsi müdafaa yapmak için bu imkanları kullandığı zaman birileri suçlu olacak." diye konuştu.
"Azerbaycan'ın yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz"
Türkiye'nin Libya, Suriye ve başka yerlerde sahada güçlü olma stratejisinin ciddi netice verdiğini belirten Kalın, "Biz bakın ne Azerbaycan topraklarına girdik ne Ermenistan topraklarına girdik ne Karabağ topraklarına. Biz siyasi olarak, moral olarak, askeri anlaşmalar çerçevesinde lojistik olarak elbet Azerbaycan'ın yanındayız, yanında da olmaya devam edeceğiz. Bu kara propagandayı bu çevreler Türkiye'ye karşı, biz orada olsak da olmasak da hep yaptılar, yapmaya devam edecekler." değerlendirmesinde bulundu.
Ermenistan'ın işgale son vermesi halinde bunun kendi lehine bir durum da ortaya çıkaracağını belirten Kalın, 2010 yılındaki Oslo Protokolleri'yle Ermenistan ile ilişkilerin normalleşme aşamasına geldiğini hatırlattı.
Dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın bütün bu anlaşmalara "Tamam" dedikten sonra ülkesine döndüğünü ve Ermeni diasporasının baskısının ardından protokollerden çekildiğini açıkladığını anlatan Kalın, "Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerini normalleştirseydi, ticaret yapsaydı bundan en fazla Ermenistan ve Ermeni halkı istifade ederdi." dedi.
Ermenistan'ın kısa vadeli düşündüğünü belirten Kalın, "Bakın bu süre içerisinde ne oldu? Ermenistan fakirleşmeye ve bağımlı kalmaya devam ederken Azerbaycan 2 katı, 3 katı, 4 katı büyüdü, zenginleşti, Türkiye'yi söylememe gerek yok. Sadece bir sınır ticaretinin Türkiye'yle, Ermenistan ekonomisine katkısı tahminlerin çok çok ötesinde olur." diye konuştu.
"Azerbaycan'ın saldırılara karşılık vermesiyle kara propaganda eş zamanlı başladı"
Kalın, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, Türkiye'ye yönelik açıklamalarına ilişkin soru üzerine, Azerbaycan'ın saldırılara karşılık vermeye başladığından beri kara propaganda faaliyetlerinin önceden hazırlık yapılmış gibi eş zamanlı başladığına işaret etti. Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye şunu yapıyor, şunlar geliyor. Asıl meselenin işgal olduğu gerçeğini unutturup dikkatleri başka bir tarafa çevirme stratejisi bunlar. Bizim oradaki mevcudiyetimiz yaptığımız askeri anlaşmalar çerçevesinde ki bu yeni bir şey değil. Azerbaycan ile yıllardır devam eden askeri iş birliği anlaşmalarımız, ortak tatbikatlarımız var. Düzenli ordularımız faaliyet gösteriyor. Şimdi bunlar meseleyi, Ermenistan işgalinin tartışılmasında buraya odaklanmaktan başka bir yere çekmeye çalışıyorlar. Konunun özü bu."
Macron ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta yaptığı telefon görüşmesinin genel anlamda iyi geçtiğini ifade eden Kalın, "Cumhurbaşkanımız ile ilişkisinde Sayın Macron, bana sorarsanız sıkletinin üzerinde yumruk sallayan bir boksör görüntüsü veriyor ama bunu çok sık yapıyor. Belki başka dünya liderleriyle de yapıyor, bilemiyorum ama her defasında da Cumhurbaşkanımız gerekli cevapları vermek suretiyle meseleyi tekrar doğru hattına oturtuyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Minsk Grubu'nu artık sorgulamamız lazım"
Fransa'nın AGİT Minsk Grubu'nun üyesi olarak tarafsız ve adil bir rol üstlenmek durumunda olduğunu ama bunu yapma şansının çok olmadığını ifade eden Kalın, "Çünkü dünyada organize Ermeni lobisinin en güçlü olduğu iki ülke var; birisi Fransa, birisi Amerika Birleşik Devletleri. Rusya'nın konumu da ortada. Bu tabloya baktığınız zaman Minsk Üçlüsü'nün tarafsız ve adil davranması ne kadar mümkündür? Bunu artık sorgulamamız lazım. Minsk Grubu'nun kuruluşu 1992. 30'uncu yılına giderken sorgulamamız lazım." diye konuştu.
Kalın, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e de baskı yapıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Sayın Aliyev de çok makul, anlamlı, basit bir şey söylüyor, 'Ermenistan güçleri buradan çekilsin, ateşkese hazırız' diyor. Yani şimdi tam Azeri tarafı kendi topraklarını savunmaya başlamışken ve hakkı olan toprakları almaya başlamışken 'Aman aman durun, daha fazla Azerbaycan ilerlemesin.' Azerbaycan nereye ilerliyor? Kendi topraklarını özgürleştiriyor, kurtarıyor. Yani şimdi 'Durum 1-0 oldu, hemen maçı durduralım' modundalar."
Türkiye'ye yönelik suçlamaların bir aslı astarı olmadığını ve radikal terörist gruplarla en güçlü mücadeleyi Türkiye'nin verdiğini vurgulayan Kalın, Batı'nın Suriye muhalefetini yalnız bıraktığını dile getirdi.
"Batılıların başka dünyaları dizayn etme konusundaki özgüvenleri aynen devam ediyor"
Kalın, Macron'un İslam'ı hedef alan sözlerine yönelik soru üzerine ise şu değerlendirmede bulundu:
"Son dönemde Batı toplumları kendilerine olan inancı büyük oranda yitirdiler ama başka dünyaları dizayn etme konusundaki özgüvenleri aynen devam ediyor. İslam ile ilgili bu tür büyük cümleler kurmak yerine Batılıların önce bir oturup kendi iç muhasebelerini yapması lazım. Öncelikle hala Avrupa merkezli bir tarih perspektifinden dünyayı okumanın en fazla kendilerine zarar verdiğini görmeleri lazım."
"Her an müdahale de olabilir"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Suriye'de halen var olan terör bölgeleri ya bize söz verildiği şekilde temizlenir ya da biz gider bunu kendimiz yaparız." açıklamasının anımsatılarak, "Kobani, Menbiç bölgesine mi dikkati çekti?" sorusu üzerine Kalın, Suriye'de ABD ve Rusya ile anlaşma yapıldığına, her iki anlaşmada da "Herhangi bir terör yapılanmasına karşı Türkiye, nefsi müdafaa ve müdahale hakkını mahfuz tutar." ifadesinin yer aldığına dikkati çeken Kalın, şöyle konuştu:
"Yani yarın öbür gün DEAŞ Türkiye'ye saldırdığında, yahut PKK/PYD/YPG, Türkiye'ye yahut bizim oradaki mevcudiyetimize, askerimize veya bir sivil görevlimize, insani yardım kuruluşu çalışanı veya bir başkasına saldırı yaptığında bu bize nefsi müdafaa hakkı verir ve oraya müdahalemiz meşru hale gelir."
Bölgede Türkiye'ye ya da oradaki çıkarlarına yönelik bir saldırı olduğunda, bir tehdit oluştuğunda müdahale edileceğini belirten Kalın, "Bunu Suriye halkı için yaparız, Suriye halkının güvenliği, Türkiye sınır güvenliği için yaparız. Bu operasyonların devamı her an gelebilir." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan blöfle, tehditle, şantajla siyaset yapan bir lider değil. İçinde ne varsa ağzında da o vardır, kafasındaki strateji neyse uygulanan da odur. Dolayısıyla burada PKK'ya karşı, DEAŞ'ın başka yapılanmalarına karşı Suriye'de, Irak'ta veya başka bir yerde her an müdahale hakkımız vardır, her an müdahale de olabilir. Bu hem o örgütlere bir uyarıdır hem onların destekçisi olan ülkelere bir uyarıdır. Afrin'de, Münbiç ve civarında, Resulayn ve Tel Abyad civarında PYD/YPG/PKK yapılanmasının belirlenen sınırların ötesinde saldırıları devam ediyor, ufak tefek de olsa devam ediyor. Biz sabırla Ruslara, Amerikalılara, İranlılara söylüyoruz; Bakın bu hareketlilik, saldırılar devam ederse bunlar karşılıksız kalmaz. Uyarılar yapılıyor. Eğer adım atılır, bunlar geri çekilirlerse, belirlenen hattın ötesine geçerlerse, herhangi bir saldırı olmazsa bir sorun yok ama bu devam ederse, ettiği müddetçe, Türkiye oralara her an müdahale edebilir."
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in YPG'ye "Artık operasyon olmayacak" güvencesini verdiği iddiasına ilişkin de açıklama yapan Kalın, "Asla böyle bir şey söz konusu değil, bu YPG/PYD/PKK yapılanmasının bir propagandası, ben James Jeffrey'in ağzından da böyle bir şey duymadım." dedi.
Avrupa Birliği (AB) Zirvesi'nde görüşülen "Doğu Akdeniz krizi"ne ilişkin bir soru üzerine Kalın, "AB Zirvesinin ilk günkü sonuç bildirgesi bizim için tatmin edici değildi." ifadesini kullandı.
"Kıbrıs Rum kesimine şımarık tavırlarından dolayı büyük tepki var"
Alman mevkidaşıyla bu konuda uzun ve sert bir görüşme yaptığını, Türkiye'nin tepkisini ilettiğini söyleyen Kalın, "Orada Kıbrıs Rum kesiminin şantajlarına boyun eğmiş bir dil var. Evet yaptırım çıkmadı ama kimse bize 'Yaptırım çıkmadı hadi mutlu olun, buna sevinin' demesin, böyle bir şey beklemesin. Bu ölümü gösterip sıtmaya razı etmek stratejisinin artık Türkiye'ye karşı işlemeyeceğini herkesin görmesi lazım. Orada 500-600 binlik bir küçük ada devletçiğinin nerdeyse 500 milyonluk bir Avrupa'yı, 26 ülkeyi adeta esir alması kabul edilebilir bir şey değil. Birliğin işleyişi açısından da hiç rasyonel bir şey değil." diye konuştu.
Kalın, içerden aldıkları bilgilere göre de pek çok Avrupa ülkesinin de Kıbrıs Rum kesimine şımarık tavırlarından dolayı çok büyük tepki gösterdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Almanlarda var, İtalyanlarda var, daha makul olan İspanyollar, Malta gibi birçok aktörde böyle bir tepki var, 'Bu konuları neden birbirine karıştırıp bunu bir şantaj ya da pazarlık malzemesi haline getiriyorsunuz' diye. Doğu Akdeniz'de Cumhurbaşkanımız baştan beri 'Biz müzakerelerden kaçmıyoruz, Yunanistan'la ikili ilişkilerimizde istikşafi görüşmeleri başlatalım, siyasi istişareleri, askerler arası görüşmeleri başlatalım ve bu sorunları ikili olarak çözelim' çağrısını hep yaptı. Şu anda da yapmaya devam ediyor. Biz halen bu noktadayız ve bu meseleleri günün sonunda Türkiye ve Yunanistan birlikte çözecek yani bunu biz AB üzerinden çözmeyeceğiz. Yunanistan AB üyesi olabilir ama son tahlilde komşu olanlar biziz."
İstikşafi görüşmelerin üzerinde çalıştıklarını dile getiren Kalın, "2016'da nerede kaldıysa müzakereler aynen kaldığı yerden devam edecek, tarih önümüzdeki haftalarda belirlenir. Biz burada yine diplomasiye fırsat tanıyan bir bakış açısıyla bu sorunun barışçıl yollarla çözümü için çabalarımızı devam ettireceğiz." bilgisini verdi.
Oruç Reis sismik araştırma gemisinin faaliyetlerinin, belirlenen NAVTEX'ler çerçevesinde yapıldığını ve yapılmaya da devam edeceğini aktaran Kalın, kıta sahanlığı meselesinin ikili olarak müzakere edilip çözülmesi gereken bir mesele olduğunu belirtti.
İbrahim Kalın, makul ve rasyonel olanın müzakereleri diplomasi yoluyla yönetmek olduğunu dile getirerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buna bir şans verdiğini, Almanya'nın dönem başkanlığında, hem Türkiye-AB ilişkilerini ilerletmek hem Yunanistan'la ilişkileri makul bir hatta oturtmak için çaba içinde olduklarını söyledi.
Kalın, "Burada hangi milli menfaatimizden geri adım atmışız? Mavi Vatan'dan mı vazgeçmişiz, kıta sahanlığımızdan mı vazgeçmişiz? Kıbrıs ve civarındaki menfaatlerimizden, Kıbrıs davamızdan mı vazgeçmişiz? Bunların hiçbirinden geri adım söz konusu değil." dedi.
"Libya'daki Başkanlık Konseyi farklı bir yapıya evrilebilir"
Birleşmiş Milletler tarafından tescil edilen Türkiye ve Libya arasındaki Deniz Sınırı Anlaşması'nın önemine işaret eden Kalın, Libya ile yapılan anlaşmanın, uluslararası teamüller açısından bir yerinin olduğunu açık ve net bir şekilde gösterdiğini kaydetti.
Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac'ın, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nden henüz ayrılmadığını, bu ay sonu itibarıyla yeni yapılanmaya şans vermek için ayrılabileceğini, bu durumun Libya'daki bazı ihtilaflı konulardan kaynaklanan bir tepki de olabileceğini belirten Kalın, "Kendisiyle Cumhurbaşkanımız bu akşam bir görüşme yapacak. Farklı bir şekilde devam edebilir, oradaki Başkanlık Konseyi farklı bir yapıya evrilebilir " ifadesini kullandı.
Türkiye Libya ilişkilerinin şahıslara bağımlı bir ilişki olmadığının altını çizen Kalın, Türkiye'nin meşru Libya hükümetine destek verdiğini, geçen aralık ayında da Libya ile askeri iş birliği anlaşmasını imzaladıklarını anımsattı.
Kalın, her durumda bu anlaşmanın devam edeceğini dile getirerek, "Diğer aktörlerle biz çalışmaya devam edeceğiz. Zaten orada Libyalı, Trablus'taki Libyalı siyasi aktörlerle çok iyi ilişkimiz var. Onlar da Türkiye'nin yaptığı müdahalelerin tarihi ve kritik önemde olduğunu biliyorlar." dedi.
İbrahim Kalın, Libya'nın kimi başkan seçerse Türkiye Cumhuriyeti'nin o kişiyle çalışmaya devam edeceğini sözlerine ekledi.
"Mısır ile belli noktalarda iş birliği imkanlarının araştırılmasında zarar görmüyoruz"
Kalın, Mısır ile de ara ara temas içinde olduklarını ama iletişimin devamının gelmediğini, Mısır sistemi içinde Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin istenmediğini belirterek, iki ülke arasında belli konularda iş birliği yapılabileceğini, iletişim kanallarının açık tutulabileceğini kaydetti.
"Libya, Doğu Akdeniz, Filistin meselesi konularında Mısır ile belli noktalarda iş birliği imkanlarının araştırılmasında herhangi bir zarar görmediğimiz gibi fayda da mülahaza ediyoruz. Her ne kadar anlaşamasak da birçok konuda, her ne kadar Sisi rejimini biz bu şekilde kabul etmesek de. Nasıl iktidara geldiğini, rahmetli Mursi ve arkadaşlarına nasıl davrandığını biz ve bütün dünya biliyoruz." ifadesini kullanan Kalın, Türkiye olarak yapıcı bütün aktörlerle iş birliği yapmaya hazır olduklarını vurguladı.
"Türk- Amerikan ilişkilerinin dayandığı üç, dört temel ilkemiz var"
İbrahim Kalın, ABD'de seçimlerinde Türkiye'nin hiçbir adayı tutmadığını belirterek, devlette süreklilik esasına inandıklarını söyledi.
Kalın, "Sayın Trump da seçilse, Sayın Biden da seçilse Türk- Amerikan ilişkilerinin dayandığı üç, dört temel ilkemiz var. Karşılıklı çıkar, menfaat ilişkisi. 2 tane de çok temel sorunumuz var. Birincisi ABD'nin PYD ve YPG'ye Suriye'de verdiği destek, ikincisi de FETÖ meselesi. Bunlar bizim için ulusal güvenlik meseleleridir. Bunlar tali konular değildir. Bunlar ekonomik konular değildir. Bunlar doğrudan ulusal güvenliğimizi tehdit eden konulardır. PYD'ye destek verme ve FETÖ konusunda hiçbir adım atmama, doğrudan veya dolaylı olarak FETÖ teröristlerine himaye sağlama politikası, Obama döneminde başladı, Trump döneminde de çok fazla değişmeden devam etti." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, "Türkiye gibi bir ülkeyi gözden çıkarmanın mümkün olmadığını bilen bir akliyetin Beyaz Saray'a hakim olması bizim en temel beklentimiz. Bunun gereği olarak da özellikle bu iki konuda Amerikan yönetiminin mutlaka adım atması gerekiyor. Bu politikanın sürdürülebilir olmadığını kendilerinin de görmesi gerekiyor." ifadesini kullandı.
Kovid-19'a yakalanan Trump'a geçmiş olsun dileklerini ilettiklerini aktaran Kalın, bu durumun Amerikan seçimlerini bir şekilde etkileyeceğini, Amerikan halkının siyasetle ve seçimle ilişkisinin çok farklı olduğunu, seçime katılımın oranının yüzde 52'lerde bulunduğunu ifade etti.
Kalın, ABD seçimlerini kim kazanırsa kazansın Türkiye için iki temel konunun masada olmaya devam edeceğini belirterek, seçimleri izleyeceklerini söyledi.
YORUMLAR