Nasıl yani? İnsan ilkokul öğretmenini sevmez mi? Sana o kadar emek etmiş bir insanı sevmemek! Sevmez evet sevmeme hakkı var!
Allah rahmet eylesin! Ölüler arkasından da konuşulmaz ama benim ilkokul öğretmenim çok sevgisiz bir kadındı. Kimbilir nasıl bir ortamda büyüdü de öyle oldu? Asla yargılamak ve eleştirmek haddime düşmez ama bana muazzam bir şey öğretti; Sevgi vermenin ve bir öğrenciye kendini değerli hissettirmenin ne kadar önemli olduğunu. Ama bunu direk öğretmedi. Sevgisizlik ve değersizliğin ne anlama geldiğini göstererek öğretti. Ve eğer o olmasaydı, ben kendimi onun dersinde bu kadar değersiz, yetersiz ve sıradan hissetmeseydim şimdi öğrencilerime bu kadar sevgi dolu olamayacaktım. Belki de hoca olamayacaktım! Kim bilir küçükken bilinçaltımın bir kenarı sırf bu olumsuz öğretmen örneğini ters çevirmek için sevgi dolu bir öğretmen olmaya yemin etmiştir!
Ama bundan daha önemli bir mesele var; Affetmek! Dün Hellinger Terapisi olarak da bilinen Aile Dizimi terapi yöntemi ile ilgili uzun bir makale okudum. Alman psikoterapist Bert Hellinger’in üzerinde uzun yıllar çalıştığı ve günümüzde Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlayan Aile Dizimi terapi yöntemine göre önceki kuşakların işlediği ve sorumluluğu alınmamış kötü fiiller, çocuklar ya da torunların hayatlarında olumsuzluklara sebebiyet veriyor. Bu yönteme göre ailesiyle, yurduyla, geçmişiyle barışamamış kişilerin kendileriyle barışıp, sağlıklı, mutlu, huzurlu bir hayat sürmesi imkansız. Bu yöntemle barışamadığınız her kim varsa sizi onun çocukluğuna ve hayatı boyunca maruz kaldığı duygu durumlarına götürüyor ve kendinizi onun yerine koymanızı ve bilinçli bir şekilde barışmanızı sağlıyor. O kadar ilginç ki dedenin dedesi bir adamı vurmuş ve vicdan azabı çekmemiş, bu çekilmeyen vicdan azabı torunun torununa aktarılıyor. Ve bu torun depresyona meyyal oluyor hatta intihar girişiminde bile bulunuyor. Kısaca geçmişte bitmemiş ne varsa kuşaklara aktarılıyor ders çıkarılamayan bu olumsuz süreçten bu kuşakların ders çıkarılması isteniyor.
Peki biz bize ait olmayan bu duyguların nasıl farkına varıp bunları temizleyeceğiz? Hani ben derslerde hep atıp tutuyorum ya artık beyninizin hücrelerine kadar kazındı; Birey olarak! Bazı vakalar son derece ağır ve profesyonel yardım şart ama pekçoğumuz pekala kendi ayaklarımızın üzerinde sapasağlam durarak, kendi duygularımızı kontrol altına alabiliriz. Ama bunun için elbette önce duygu farkındalığı şart. Bir düşünsenize içinizde aslında hiç de sorumlusu olmadığınız yani size ait olmayan ne kadar çok sizi yiyip bitiren duygular var. Önce bu duyguların kabulüne geçmek şart. Evet bunlar benim gerçeğim. Bunları kabul etmeyip bastırmak sadece daha büyük yaralara sebebiyet verir. Peki duyguyu kabul ettik sonra? Duyguları kabullenmek, bunların farklı yollardan aslında her insanın içinde varolduğunu bilmek bile insanı muazzam rahatlatan bir şey. Düşünsenize ne kadar sıradan olduğunuzu! Sıradan olmak başlı başına bir rahatlama duygusu yaratırken yanında aslında bundan daha büyük bir ödül getiriyor; Eğer bende bu duygular varsa ya da şimdiye kadar yanlış yaptıysam herkesin hata yapma olasılığı vardır. Şimdiye kadar ağır eleştirdiğim, çok büyük, insanlık için bile çok ağır hatalarda bulunmuş kişilerin bile geçmişten nasıl büyük ruhsal miraslarla doğduğunu ve hangi hayat koşullarında büyüdüğünü bilemem. Empati yap derler ya asla yapamam ya da en fazla bir yere kadar yapabilirim. Bu bağlamda empatiye de pek inanmıyorum. Büyük olaylarda işe yaradığını sanmıyorum. Herkesin duygu durumuna girecek boyutta değilim ama ben de doğuştan yazılmış yanlış kodlar varsa pekala herkeste ve farklı dozlarda yazılmış farklı kodlar vardır. Evet öfke çok önemlidir. Birine öfke duyuyorum ve bu benim özbenliğimi koruyan çok kıymetli bir uyaran. Ama mutlaka kaynağının GERÇEK yerini bulmak ve anlamlandırılarak dönüştürülmesi şart! Öfke bastırılırsa ya da kaynağının yeri yalnış tespit edilirse veya dönüştürülmezse o zaman kişinin vay haline! Üstelik bize ait olmayan suçluluk, değersizlik duygularından sıyrılamadığımız sürece , gerçek suçluluk duymamız gereken yerlerde suçluluk duyamıyoruz (yere çöp atmak, insanları gereksiz kışkırtmak, işini sevgi ve coşkuyla yapmamak..) Ve sonra dünyanın hali malum..
Evet ben ilkokul öğretmenimi hiç sevmedim! Ama artık ona öfke duymuyorum. Her kötü olayda yaptığım gibi bunu da kabüllenip bana anlatılmaya çalışılan olumsuz dersi çıkardım ve yoluma devam ediyorum. Bana ait olmayan, içimde beni sevmeme engel ne varsa ortadan kaldırıyorum. Ve şimdi ben Congoid ırkına mensup, Kayapo kabilesinden muza tapan Abiola, dedem çok insan öldürmüş, anneme, ablama tecavüz etmişler, babamın kim olduğu belli değil..Ben bana gelen bütün bu kötü mirasın bende bıraktığı olumsuz duygu durumunu kabule geçiyor ve onları dönüştürmeye başlıyorum. Çünkü ben sadece ben olduğum için değerliyim. Kendimle barışamazsam kimseyle barışamam. Kendimi bunlardan özgürleştirdiğim için artık hiç kimsenin dini, ırkı, tarihsel mirası beni ilgilendirmeyor. Herkesi sevmeyebilirim ama artık kimseye öfke duymuyorum. Çünkü biliyorum ki Osmanlı’lı Şems’in dediği gibi “Eğer kızıyorsam hala kendimle kavgam bitmemiş demektir.” Ama bu yapılan haksızlıkları, kötülükleri affetmem demek onların yaydığı karanlıkla savaşmayacağım anlamına gelmez. Elbette savaşacağım ama savaşırken olayın kötülüğünden kaynaklı nefretinde boğulurak değil, aklı başında ve rasyonel bir yolla… Başta kendiyle savaş içinde olanlara, sonra kendini saçmalıklar üzerinden tanımlamış tüm kanla sulanan toplumlara aklı selim bakış açıları diliyorum.
YORUMLAR