Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Alpaslan:
YAKIN TARİHİMİZİN EN ZOR DÖNEMİNİ GEÇİRİYORUZ
“Şüphesiz çok önemli bir meslek mimarlık. İnsana ve doğaya doğrudan etki ediyor” diyen Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, Yapı Dünyası ve 3 A Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Akgün’ün sorularını yanıtladı…
-Bu yıl için mimarlık temanız nedir? Temayı UNESCO mu belirliyor?
-Dünya Mimarlar Birliği her sene tema belirliyor ve Dünya Mimarlık Günü bu tema çerçevesinde kutlanıyor. Devamında da bu temaya uygun etkinlikler düzenlenmesi tavsiyesinde bulunuyor. Bu sene ki tema ‘Daha iyi bir dünya tasarla’ olarak belirlenmiştir. Tabii temanın belirlenmesinde etken olan şey de tabii ki olumsuzluklar dünyamız gerek fiziksel anlamda çevresel anlamda gerekse beşeri anlamda siyasi anlamda ciddi krizler yaşıyor. Belki de yakın tarihimizin en zor dönemini geçiriyoruz. Özellikle çevre konusunda.
MESLEKTAŞLARIMIZI ZORLAYAN DURUMLAR VAR
-Mimarların sorunları neler ve hangi çerçevelerde sorunları çözüyorsunuz
Şüphesiz çok önemli bir meslek mimarlık. İnsana ve doğaya doğrudan etki eden bir meslek. Meslektaşlarımızın farklı ölçeklerde birçok sorunu var açıkçası. Üst ölçekte toplumumuzda özlediğimiz hedeflediğimiz ya da çağdaş dünyaya baktığımızda gördüğümüz mimarlık kültürünün mekan kültürünün tam olduğunu söylemek çok zor. Bunun yansıması olarak bizden beklentiler de çok farklı olabiliyor. Bir mimar olarak mekan kültürü eğitimi alıyoruz. Nitelikli mekanın ne gibi özellikler taşıması gerektiği konusunda eğitim alıyoruz. Ancak sonuçta biz sanatçı değil kendi kendine var olan bir meslek erbabı değiliz. Bir talepte bulunan kişi ve ya kurumlarla karşı karşıyayız. Kişi veya kurumlarda o kültür olmadığı zaman talebi yönlendirecek altyapı doğru kurulmadığı zaman çok ciddi sorunlarla karşılaşabiliyoruz ne yazık ki! Birtakım çok mimarlık kültüründe bulunmayan taklit cepheler olabilir ya da daha farklı istekler olabilir. Gerçekten meslektaşlarımızı zorlayan durumlar var. Bahsettiğim konu toplumun mimari kültürü açısından zenginleşmesiyle aşılabilecek sorunlar.
-Rekabet ve hizmet kelimeleri size ne çağrıştırıyor?
Telif hakları kanununca korunan projeler ortaya koyuyoruz, ancak ne yazık ki bu piyasada rekabet altında ezilme söz konusu mimarlar arasında da. Biz oda olarak her sene asgari ücret tarifesi yayınlıyoruz. Hangi yapıların hangi nitelikte mimarlık hizmeti alacağını ve bedelini yayınlıyoruz. Ama ne yazık ki bunun kontrolü çok kolay değil. Her meslekte olduğu gibi emeğini çok ucuzlatan belki de yeterli emek dahi harcamadan mesleği ucuzlatan meslektaşlarımızla da karşılaşıyoruz. Elimizden geldiğince bunlarla mücadele ediyoruz.
KİŞİSEL İSTEKLER PLANLARI REVİZE EDİYOR NE YAZIK Kİ!
-Mimarlar Odası kötü planlanan İzmir için hangi projeleri gündeme alıyor?
Bahsettiğiniz planlama sorunlarını iki ayaklı ele almak gerekiyor diye düşünüyorum.
Birincisi plan yapma konusunda Türkiye’nin ve İzmir’in çok fazla bir eksiği yok aslında. Ancak şöyle bir sorun var planlara ya doğru şekilde uymuyoruz ya da uymamanın yollarını üretiyoruz. Özellikle bu küçük alanlarda parsel bazındaki değişiklikler planları altüst ediyoruz. Zamanında planlar yapılıyor niteliği tartışılabilir ama biz o plana uymuyoruz zaten. Sürekli kişisel bir takım isteklere uygun olarak o planı revize ediyoruz. Bu çok ciddi sorunlara yol açıyor çünkü bir alanı planlanırken onun her türlü sosyal teknik donatısıyla birlikte planlanır. Trafik eğitim sosyal yeşil alan vs.
-Yerel yönetimlerle ortak çalışmalarınız oluyor mu?
Yerel yönetimlerde biz her zaman teknik elemanın daha fazla yer almasını istiyoruz. Açıkcası buna uyan belediyeler var. Ancak çok az mimar istihdam eden veya hiç mimar istihdam etmeyen belediyelerimiz var.
ÜLKE OLARAK DENEME YANILMA YÖNTEMİNE DAHA ÇOK GÜVENİYORUZ
-Oda olarak tercihiniz yatay binalar mı, dikey binalar mı?
Böyle bir kategorizasyon yapmak çok doğru olmayabilir. Mesleki açıdan baktığımızda yatay doğrudur düşey yanlıştır ya da tam tersi gibi bir şey söylemek çok yerinde olmaz. Siz doğru altyapıyı kurabiliyorsanız plana uygun olarak projeler yapabiliyorsanız yatay da gelişebilirsiniz dikey de. Buradaki sorun aslında ekonomik çıkarları ön plana alıp gerekli teknik donatı, sosyal donatı olmaksızın düşey mimariyi yönlendirmekte. İstanbul’da olduğu gibi. Yani siz çok sıkışık bir kentsel yapıda altyapıyı zenginleştirmeden yükselirseniz eğer çok ciddi sorunlar çıkar. Bu şüphesiz öngörülebilir bir şey. Aynı zamanda bu teknik bir mesele değil bunun siluet cephesi de var. Biz 8 bin yıllık bir kentte yaşıyoruz. Siz bu tarihsel zenginliğe ait alanlarda o silueti etkileyecek o tarihsel yapıları olumsuz etkileyecek yönelimlere giderseniz bu şüphesiz kötü sonuçlanır. Yani tahmin etmek çok zor değildi 10 yıllardır zaten Mimarlar Odası başta olmak üzere birçok kuruluş İstanbul’un yanlış yapılaştığına dair uyarılar yapıyordu. Ancak bunlar çok görmezden gelindi. Ne yazık ki biz ülke olarak deneme yanılma yöntemine daha çok güveniyoruz. Ve cumhurbaşkanı da denedikten sonra yanıldıklarını fark etti. En azından yanıldıklarını fark etmesi de iyi bir şey.
İzmir’de de aslında çok benzer süreçleri yaşıyoruz. Yeni kent merkezinde yüksek yapıların olabileceğini düşünüyorduk ama tabii ki gerekli altyapıyı sağlamak koşuluyla. Ancak bugün baktığımızda ne yazık ki yeterli altyapı sağlanmadan yapılar yükseliyor. Ve bunun ilerde ciddi sorunlara yol açacağını düşünüyoruz
İzmir’in simgesi olarak özel bir şirketin gökdelenini görmek istemem. Daha kentin tarihine kültürüne, kamuya ait bir yapının kentin simgesi olması taraftarıyım. İzmir Saat Kulesi bu karakterde bir şey. Saat Kulesi’nin İzmir’in simgesi olmasının herhalde hiçbir kentlinin itirazı yoktur. Çünkü kamuya ait bir güzelliktir o, ama bir şirketin ön plana çıkması. İzmir’in simgesi olma iddiasında bulunması beni bir kentli olarak rahatsız ediyor.
Altındağ, Alsancak gibi daha sıkışık şekilde yapılaşmış ve artık yeni donatılar üretemeyeceğiniz alanlarda yüksek yapılara izin verilmeye başlandı. Sakıncalı olduğunu düşünüyoruz.
Basmane çukurunda öngörülen yükseklik çok ciddi çevresel sorunlara yol açacak. Şimdi bildiğimiz gibi o alan önceden kamuya ait bir alandı eski otogardı. Özelleşme kapsamında özel bir konsorsiyuma satıldı. O satışın son derece sorunlu bir süreç izleyerek (tahmin ediyorum ki daha karlı olması için) hiç görülmemiş çok yüksek bir emsalle satıldı. Şimdi o yükseklikteki yapı birçok sorunu gündeme getirir. Şu an zaten Basmane trafiğini ne durumda olduğunu herkes biliyor. Buna ekstra bir yük getirecek. Bunun dışında beni biraz daha rahatsız eden konu var; Kadifekale gibi hem Roma hem Osmanlı döneminin çok önemli olan kentsel odak noktası var, Agora var, Kalenin kendisi var. Şu an amfi tiyatro ortaya çıkmaya başlandı. Burada Kadifekale’nin yüksekliğini geçecek yükseklikte bir yapı planlanıyor.
-Mimarlar Odası bir şehir için gerekli olan projelere destek veriyor mu? Genelde karşı davalarla anılıyorsunuz!
Biz bu gibi eleştiriler karşısında genelde geçmişi biraz hatırlatmayı tercih ediyoruz. Hangi projelere dava açtık hangilerini kazandığımızda ne oldu, kazanamasaydık ne olurdu? 90’larda bir ‘galerium’ projesi vardı. Konak meydanına devasa bir AVM projesi. o dönemlerde AVM’ler çok popülerdi. Biz onu dava açarak engelledik. Ve şu an Konak meydanı uluslararası standartta bir meydan. Başka bir örnek kordon yolu projesi. Burhan Özfatura zamanında Kordon’dan 6 şeritli bir otoyol geçecekti köprü ayakları viyadük ayakları süren davaya rağmen yapıldı. Eğer biz o davaları açmamış durdurmamış olsaydık şu an Kordon’dan otoyol geçecekti. Şu an en nitelikli açık alanlarından peyzaj alanlarından birisi Kordon.
Çağdaş şehircilik anlayışında kentin içine çok şeritli hızlı yolların çekilmesi çoktan terk edilen bir davranış. Hiç bir Avrupa şehrinde şehrin içinde 6 şeritli bir yol bulamazsınız.
-Otopark bedeli için toplanan paralar nerede?
Genelde paraların nereye nasıl harcandığı tartışılır. Çok benzer bir durumdur deprem vergileri toplandı ondan sonra biz onlarla yol yaptık dendi. Siz otopark için para topluyorsunuz ama otopark yapmıyorsunuz! Otopark yapmak da çözüm olmayabilir kent merkezlerinde.
Bu paylaştığımız fikirleri bütün kentliler paylaşıyordur, yöneticiler de paylaşıyordur. Ancak yakınlarda alınan bir kararla Kordon’u daha da yükseltmeye başladı belediye. Yani bir yandan bu tip düşünceleri herkes paylaşıyor. Bir yandan da alınan kararların tam aksi olduğunu görüyoruz. 7 ila 10 metre yükselme ihtimali var şu an.
-Emsal artışlarda rant nasıl paylaşılacak?
O rantın nasıl paylaşılacağı çok spekülatif olacağı için yorumlamak istemem. Ama kentlilerin olumlu etkilenmeyeceği kesin. Bahsettiğimiz o kentin arka kısımlarına imbatın geçmesi daha da azalacak şüphesiz. O yüksek blokların arasında kalan mekanlar daha da niteliksizleşecek. Bu gün bile tünel gibi sokaklar var Kordon’un birçok yerinde. Biz buna karşı da ciddi bir mücadele yürütüyoruz. Hatta bu engellenmesi çok kolay bir durumdu ama ne yazık ki belediyeyi ikna edebilmiş durumda değiliz.
-Tramvay projesi konusunda tepkileriniz oldu. Sizden ve halktan neden saklandı? Odalardan görüş alınmıyor mu, burada bir art niyet aranmalı mı?
Tramvay şüphesiz çağdaş bir toplu taşıma aracı. Raylı sistem olmasının avantajları var. Zaten çağdaş şehirlerin bir çoğunda kullanılan bir sistem. Bu sebeple zaten buna karşı çıkmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Ama bunların çok iyi planlanması programlanması gerekiyor. Bilimsel çalışmalarla hattın güzergahın belirlenmesi gerekiyor. Hemen inşaata başlamadan tüm kesimlerle paylaşılması gerekiyor. Kentlilerle meslek odalarıyla paylaşmak bir yana biz ısrarla güzergahı istedik belediyeden. ‘Biz de çalışalım raporu sunalım size, yararlanırsınız’ dedik ama maalesef güzergahı bir türlü edinemedik. Şu an bile çok net değil. Ara sıra değişiyor güzergah. Kordon’dan geçecek dendi vazgeçildi Mithatpaşa’dan geçecek dendi vazgeçildi... Aslında bunlar da projelendirme kısmının bir takım sorunlar içerdiğine dair işaretler; yani siz doğru bir çalışma ile fizibilite ile bir planlama yaparsanız bunu bu kadar sık yaşamazsınız.
İyimser tahminim çok hızlı yapmak istiyorlar hemen bir an önce olsun istiyorlar ama tabii ki bu bütçedeki bu etkideki projeler öyle hemen yapılabilecek projeler değil. Çünkü bunların yapılan hatalarının düzeltilmesi söz konusu değil. Ya da çok çok maliyetli. Bizimle paylaşsalar şüphesiz raporlarımızı sunardık. Bir takım çekincelerimizi iletirdik ona göre tedbir alırlardı açıklama getirirlerdi.
KENTSEL DÖNÜŞÜM RANTSAL DÖNÜŞÜME EVRİLDİ
-Kentsel dönüşüm konusunda görüşlerinizi alabilir miyiz?
Kentsel dönüşüm ne yazık ki Türkiye’ye çok çağdaş anlamıyla gelmedi. Kentsel dönüşüm çağdaş dünyada genellikle kentin işlevini kaybetmiş çöküntü bölgesi haline gelmiş mekanları çok ciddi çalışmalarla ekonomik sosyal ve diğer çalışmalarla bir dönüşümü içeren bir sistem. Biz ne yazık ki Türkiye’de kentsel dönüşümü daha çok rant odaklı yansıttık. Tabii ki depreme karşı da bir takım avantajları var. Ama rantın doğru bir şekilde bölüşülmesi gerekiyor. Siz bir takım şeylerden ödün vererek rant üretiyorsanız sorun var demektir.
-Kendi enerjisini üreten konut projeleri ne zaman hayata geçecek?
Bunun iki ayağı var belki de. 1.si tasarruf. Tasarrufun temel ilkesi doğal kaynakları olabildiğince doğru ekonomik kullanmak. Bir de son zamanlarda teknolojinin de gelişmesiyle enerjiyi bireysel olarak temiz bir şekilde üretme durumu var. Ülkemizde bunun şu an çok fazla uygulanabilir olmadığını görüyoruz ne yazık ki. Çünkü bir takım yasal boşluklar var bireysel elektrik üretimi. Ve bunun fazlasını şebekeye verilmesi konusunda. Bu şu an çok fazla özendirici değil.
-Körfez geçiş projesi İzmir’in katma değerini yükseltir mi?
Mimariden ziyade kentsel anlamda bakmak gerekiyor projeye. Bu tip yatırımların kentlerde nasıl yapılması gerektiğine dair kurallar var. Yani siz bu ölçekte bir ulaşım projesi üreteceğiniz zaman öncelikle bunun bir ihtiyaçtan doğduğunu planların gelecek vizyonların bunu kaçınılmaz kıldığını ya da gerekli kıldığını kanıtlamanız gerekiyor. Ne yazık ki söz konusu körfez geçiş projesinin üst ölçekli planlarda yeri yok İzmir’de. Bir yandan da çok pahalı bir proje. Ulaşım anlamında daha aktif kullanabiliriz bu parayı. En önemli konu iste çok ciddi çevresel etkileri olacak bu projenin. Hem İnciraltı tarafında hem karşı tarafta. ÇED süreci devam ediyor. Belki dava süreci yaşanacak. Özellikle Çiğli bölgesinde biliyorsunuz orası sit alanı ve kuş cenneti. Ve biz buraya otoyol götürmeyi planlıyoruz. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Kaldı ki projenin gerekliliği henüz kanıtlanmamış.
- Bir projenin nasıl olacağını siz mi yoksa müteahhitler mi belirliyor?
İdealde mimarın önüne proje gelmez. Talep gelir. Bir arsa vardır orda kullanıcıların bir takım talepleri vardır. Ve mimar öncelikle arsanın doğal verilerini analiz eder. Daha sonra kullanıcı ihtiyaçlarını analiz eder. Daha sonra bu verilere göre proje hazırlar. Ama gerçek zamanda belirttiğiniz gibi kimi zaman mütaahhitler kimi zaman kullanıcılar belirleyici olabiliyor.
YORUMLAR