İstatistiklere göre kadınlarda görülen tüm kanserlerin yüzde 16'sını meme kanseri oluşturuyor. Ancak rakamlara bakıp umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor. Zira erken tanı konan meme kanseri hastaları tam şifaya kavuşabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof.Dr. Gökhan Demir, özellikle meme kanserinin moleküler biyolojisinin çözümlenmesiyle birlikte geliştirilen, hedefe yönelik tedaviler, akıllı ilaçlar ve hormon tedavilerindeki yeni yaklaşımların tedavi başarısını önemli oranda artırdığına dikkat çekiyor. Dünyada onkolojik araştırmaların en fazla yapıldığı tümör gruplarından birini oluşturan meme kanserinin tedavisinde, son yıllarda yaşanan ciddi gelişmelerle birlikte yaşam süresi uzadığı gibi metastaz riski de düşüyor.
ŞİFRELER ÇÖZÜLÜYOR
Meme kanseri konusunda uzun yıllardan bu yana sanattan spora her platformda farkındalık çalışmaları sürdürülüyor. Hem resmi, hem de sivil toplum kuruluşlarının bu alandaki çabalarıyla özellikle erken tanı konusunda kayda değer ilerlemeler sağlandığı da bir gerçek… Bununla birlikte gerek yaşam tarzı değişiklikleri, gerekse çevresel faktörler nedeniyle meme kanseri tüm dünyada en sık görülen kadın kanserleri arasında liderliğini korumaya devam ediyor. Bu konuda yürütülen bilimsel çalışmalar ise güzel haberler veriyor. Meme kanserinin şifreleri çözüldükçe yeni tedavileri geliştirmek mümkün olabiliyor. Böylelikle hastalıkla mücadelede tedaviler hastalara umut olmakla birlikte, meme kanserini kronik bir hastalık haline gelmesine de yardım ediyor. Meme kanseri artık tek bir hastalık olarak değil, birbirinden farklı alt grupları olan bir hastalık olarak değerlendirilip tedavi ediliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, moleküler anlamda kanserin böyle alt gruplara ayrılmasının hem tanı, hem de tedavi yaklaşımlarının değişmesinde son derece önemli bir dönüm noktası olduğunu söylüyor.
DEVRİM NİTELİĞİNDE GELİŞME
Meme kanserlerinin bir diğer alt grubunu ise hormon reseptörü pozitif olan Luminal A tipi meme kanseri hastaları oluşturuyor. Bu hastalarda çok uzun zamandır, kemoterapiler ile kıyaslandığında yan etkileri çok daha az olan hormonal tedaviler etkin olarak kullanılıyor. Ancak bu tedavilere belli bir noktadan sonra bir direnç oluşuyor ya da bazı hastalarda istenilen etkinlikte cevap alınamıyordu. Bu konuda da devrim niteliğinde aşama kaydedildiğini söyleyen Prof. Dr. Gökhan Demir, “Son yıllarda hormonal tedavilerle akıllı moleküllerin ve hedefli tedavilerin kombine edilmesi kavramı ortaya çıktı. Bu yaklaşım, hem hormonal tedavilerin etkinliğini belirgin bir şekilde artırdı, hem de zaman içinde bu tedavilere gelişen direnci ortadan kaldırdı” diye konuşuyor.
YORUMLAR