Kurtulmuş, TRT Haber’de canlı yayınlanan özel programda, gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu, soruları cevapladı.
Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında bugün gerçekleşen görüşme, sonrasında yapılan açıklamalar ve başkanlık sistemine ilişkin değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, MHP ile yapılan müzakerelerin, başından beri şeffaf, kamuoyu önünde konuşulan bir süreç olduğunu söyledi.
Yeni anayasa meselesinin uzun yıllardır Türkiye’de konuşulduğunu hatırlatan Kurtulmuş, bu konuda AK Parti'nin iki taslak üzerinde çalıştığını, bunlardan birisinin daha geniş kapsamlı bir anayasa reformu, diğeri de sadece başkanlık sistemine geçiş için gerekli olan mini bir değişiklik olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, her iki partinin ilgili hukukçularının başkanlık sistemini içinde barındıran anayasa değişiklik metni üzerinde görüştüğünü, konuşup, tartıştığını, belli bir zaman sonra genel başkanlarca genel çerçevenin konuşulduğunu ifade etti.
Metnin son şeklinin verilmesi için her iki partideki hukukçuların bir araya geleceğini son düzenlemeleri yapacaklarını anlatan Kurtulmuş, “Sonuçta MHP’nin de kabul ettiği bir metin olarak bugünkü varılan anlaşma sonucu, AK Parti’nin imzaladığı bir metin olarak Meclis’e gelecek. Ama bu metnin içeriği, MHP’nin de kabul ettiği bir içerik olacak. Herhalde önümüzdeki hafta içerisinde bu gündeme gelmiş olacak, parlamentoya gönderilmiş olacak Bütçe görüşmeleri bittikten sonra da Meclis Genel Kurulu’na getirilerek bu konu Meclis’in gündemine sokulmuş olacak. Hayırlı olsun. Bu, Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır, önemli bir virajdır. Bu virajı inşallah Türkiye selametle aşar, yürütmenin tek bir elde toplandığı sisteme doğru Türkiye gider.” değerlendirmesinde bulundu.
“Baştan beri ilan ettiğimiz konunun arkasındayız”
Meclis'e gelen değişiklik metninin 330 oyu bulmasının ardından referanduma gideceğini dile getiren Kurtulmuş, “Biz baştan beri ilan ettiğimiz konunun arkasındayız. Meclis’te 367’yi bulsa bile, bunun millete gitmesi en doğru yoldur. Çünkü Türkiye’deki siyasi tarihin en önemli kararlarından birisidir. Bunun mutlaka doğrudan doğruya halka sorulması gerekir. Bu süreç başından beri gayet güzel, şeffaf bir şekilde yürütülüyor. Ümit ederim ki sonuç alınır. Nihayetinde karar verecek olan, önce parlamentodaki milletvekilleri ve ardından milletimizdir. Milletimizin kararı doğrultusunda süreç, tamamlanmış olur. Yani, bugün itibarıyla parlamento kararına konu, gönderilmiş ve olası 330’u aşması durumunda da referandumun yolu bugün itibarıyla açılmıştır.” diye konuştu.
“MHP ile bir anlaşma ortadır”
“Eğer bazı konular 2019’a bırakılırsa, biz 2019’a kadar bir partili cumhurbaşkanlığı sistemi gibi bir geçiş dönemi mi yaşıyor olacağız?” sorusuna Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Partili cumhurbaşkanlığı olarak bunun adını koymamak lazım. Bunun adı, başkanlık sistemine geçiştir. Buradaki temel konulardan bir tanesi de cumhurbaşkanının, partisiyle ilişkisinin devam edip etmeme meseledir. Orada zaten MHP ile bir anlaşma ortadadır. Dolayısıyla bu yapılan değişiklik yürütmenin iki başlı olmaktan kurtarılması ve böylece bütün yürütme yetkilerinin tek elde toparlanmasına ilişkin bir anayasa değişikliği teklifidir. Mevcut anayasanın ilgili maddesi buna müsaade etmediği için cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi kesiliyordu, bundan sonraki süreçlerde cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi devam edecek. Nihayetinde seçime gideceksiniz. Bu seçimde nihayetinde en azından bir parti, işin içinde olmak durumunda.”
Kurtulmuş, “Cumhurbaşkanı ayrı, genel başkan ayrı mı olacak? Cumhurbaşkanı partinin genel başkanı mı olacak?” sorusuna karşılık da partinin kendi genel başkanını da parti içerisinden başka birisini de aday olarak gösterebileceğini ifade etti.
Numan Kurtulmuş, “Bu düzenleme, parti genel başkanı olan kişinin de gerektiğinde cumhurbaşkanlığına devam etmesinin önünü açan bir düzenleme olmalıdır. Doğrusu budur. Siyasetin doğasının gereği budur. Türkiye pratiğinin de karşılığı budur.” diye konuştu.
“AK Parti’nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin”
Hem AK Parti hem MHP grubunda fire verilmemesi konusunda bir izah etme çabasının olup olmadığı sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Meclis’te 330 konusunda bir sıkıntı yaşanacağını zannetmiyorum. Çünkü süreç, gizli kapaklı yürütülen bir süreç olsaydı, kapalı kapılar ardında birtakım pazarlıklar, siyasi manevralarla dolu olmuş bir süreç olsaydı endişeler taşınabilirdi. Ama hem MHP hem AK parti olarak bizim tavrımız son derece açıktır. Ama her iki parti de bu sürece ciddi şekilde riayet ederek bugüne kadar gelinmiştir. Bugün de genel mutabakat ifade edilmiştir. Dolayısıyla 330 meselesinde en ufak bir endişe olacağı kanaatinde değilim. AK Parti’nin bütün milletvekilleri o gün geldiğinde, Meclis’e geldiğinde, 316 milletvekilimizin tamamı, oylarını kullanarak anayasa değişikliğine evet oyu verecekler. Burada AK Parti’nin bir fire bile vereceğini hiç kimse düşünmesin, böyle bir hayal içerisinde olmasın.”
Değişikliğin, referanduma gittiği anda hiçbir sıkıntının olmayacağını ifade eden Kurtulmuş, referandumdan, çok kuvvetli bir şekilde 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha yukarıda bir oranda ‘Evet’ oyu çıkacağını ümit ettiğini dile getirdi.
“CHP’nin de bu sürecin içerisinde olması, doğrusu olandır”
MHP ile bugünkü mutabakatın yeni bir anayasanın da yolunu açıp açmayacağına ilişkin soruya karşılık Kurtulmuş, herkesin gönlünde sivil, demokratik, katılımcı bir anayasa olduğunu söyledi.
Anayasa değişikliği yapılsa dahi, Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacının ortadan kalkmayacağını belirten Kurtulmuş, şu anda yapılan anayasa değişikliğinin esas o büyük hedefi ötelemeyeceğini, tam tersine o hedefin önünü açacağını ifade etti.
CHP’nin de bu süreç içerisinde olması temennisinde bulunan Kurtulmuş, “Bu süreçte keşke kurumsal olarak da CHP işin içerisinde olsaydı. Başından itibaren bu konudaki görüşlerimizi ifade ettik. CHP’nin herhalde genel prensibi şu oldu, ‘Biz başkanlık sisteminin konuşulduğu hiçbir müzakerenin içerisinde olmayız’ diyerek böyle bir süreçte atılması planlanan herhangi bir adımın içerisinde olmayacaklarını ilan ettiler. Dolayısıyla CHP’nin de bu sürecin içerisinde olması, doğrusu olandır. Keşke olsalardı.”
Anayasa değişikliğine ilişkin takvimin nasıl işleyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Takvim meselesi, işin daha teknik kısmıdır. Şimdi önümüzde Meclis’in gündemini işgal eden bir bütçe var. Bütçeden evvel bunun Meclis Genel Kurulu’na inmesi mümkün değil. Bir de referandumun şartları, kampanya süreci bir hesaplamayla yapılacak bir şeydir. Ama sonuçta karar alındığı anda, 60 gün içerisinde referanduma gidilmesi mümkündür.”
SURİYE'DEKİ GELİŞMELER
Suriye’deki gelişmelere ilişkin değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, Türkiye’nin Suriye tarafındaki DEAŞ, PYD/YPG, PKK gibi terör örgütleri tarafından sürekli taciz edildiğini, Fırat Kalkanı Harekatı'nın adım adım geldiğini söyledi.
Şu anda Suriye’de bulunan bütün devletler ve DEAŞ dışındaki bütün örgütlerin neredeyse tamamının, DEAŞ ile mücadele ettiğini söylediğini, ancak bu örgütle nasıl mücadele edileceğine ilişkin bir ittifakın olmadığını aktaran Kurtulmuş, herkesin, DEAŞ ile mücadeleyi oradaki varlığının meşruiyet aracı olarak gördüğünü ifade etti.
Fırat Kalkanı Harekatı'nın ne kadar doğru bir operasyon olduğunun da süreç içerisinde anlaşıldığını dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Şimdi Türkiye’nin hedefi, El Bab’ın Özgür Suriye Ordusu tarafından alınmasıdır. Bununla ilgili lojistik desteklerimizi veriyoruz. Bu tabii, zor bir mesele. 22 askerimiz, Fırat Kalkanı Operasyonu sürecinde şehit oldu. Bu anlamda, Türkiye’nin, bu ulusal güvenliğiyle ilgili bir meseledir. Hava saldırısıyla şehit olan askerimize dair Ruslar bugün açıklama yaptı. O süre içerisinde hangi uçakların, hangi hava araçlarının orada olduğunun tespiti var, kayıtları var. Türkiye, bu işin açığa çıkması için peşini bırakmayacaktır. Burada kim tarafından bu operasyonun yapıldığı bir şekilde anlaşılacak, ortaya konulacaktır. Havada herkesin uçağı var. Bu operasyondan rahatsız olan birtakım unsurların bu işin içerisinde olduğu anlaşılıyor. Terör örgütlerinin de havada insansız araçlarının olduğu biliniyor. Dolayısıyla bu ortaya çıkar. Ama sonuçta Türkiye, ne olursa olsun bu operasyondan vazgeçecek değildir. Bunun açıkça altını çizmek istiyorum. Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Suriye topraklarındaki şu şehri, bu şehri alalım diye aklımızın ucundan dahi geçmez. Ama güvenli bölgenin, terör örgütlerinden temizlenmesi, Türkiye’nin sınır güvenliğiyle ilgili bir meseledir. Tabii, sadece el Bab, Münbiç meselesi değil, en az onlar kadar önemli konu Halep ve Musul meselesidir. Bu bölgenin iki ana şehri. Buraların dengesi nasıl gelişirse bundan sonra bölgedeki siyasi gelişmeler de o şekilde olacak.”
“Halep’te insani bir durumun ortaya çıkarılması görüşmelerimizi sürdürüyoruz”
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Halep’te bir insanlık dramı yaşandığını, hastanelerin bombalandığını, çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanamadığını ve oraya insani yardımların ulaştırılamadığını dile getirdi.
Uluslararası toplumun önemli hedeflerinden birisinin, bir an evvel Halep’te silahların susturulmasını sağlamak olduğunun altını çizen Kurtulmuş, “Uluslararası toplumun görevi, özellikle Suriye rejiminin, Halep’e karşı bu barbarca saldırılarını durdurmasını temin etmektir. Oradaki insanların hayatta kalabilecekleri asgari insani yardımların, desteklerin verilmesidir. Türkiye olarak biz, bir taraftan bu sahadaki Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak adımları atarken diğer taraftan da Halep’te insani bir durumun ortaya çıkarılması görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Ümit ediyoruz ki çok kısa bir süre içerisinde Halep’te önce bir ateşkes, çok acil bir şekilde insani yardımın oraya ulaştırılması ve orada gariban, mazlum, zavallı halkın bir an evvel temel ihtiyaç maddelerine kavuşmasını temin etmek geliyor.” ifadelerine yer verdi.
“Türkiye herkes ile görüşüyor”
Türkiye’nin, El Bab ve Münbiç’e doğru hareketliliğinin, Halep’teki gelişmelerle ilgisinin olmadığını söyleyen Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye, bölgedeki dengelerin korunması bakımından, Halep’teki insani durumun bir an evvel sağlanması için de üzerine düşeni yapıyor. Herkes ile görüşüyor. Rusya ile görüşülüyor, Merkel ile İran ile görüşülüyor. Maalesef Suriye’deki barış masasından bir şey çıkmıyor. Çok açık söyleyeyim, barış masasından bir şey çıkmamasının temel nedeni şu, herkes kendisinin yararına olacak barışı, Suriye’ye dayatmaya kalkıyor. Halbuki bırakın bu masada, bu kadar kahır çekmiş en az 600 bin insanını feda etmiş masum bir milletten bahsediyoruz. Bu millet, nasıl bir gelecek tayin etmek istiyorsa, uluslararası camia da barıştan yana samimiyse, Suriye halkının istediği istikamette barışı yönlendirsin.”
Suriye konusunda, Rusya ile Türkiye arasında bazı görüş ayrılıklarının olduğunu dile getiren Kurtulmuş, ancak Halep’teki insani durum konusunda Rusya’nın da ateşkesin sağlanması konusunda bir garantörlük vermesinin önemli olduğunu belirtti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye ile Rusya bunu sağlayabilirse çok kısa bir süre içerisinde Halep’te bir ateşkes ve hemen ardından da bir insani sürecin başlayabileceğini sözlerine ekledi.
"ABD'nin pozisyonunun, yeni başkanla birlikte yeni yılda değişmesine dair sinyaller var mı, yeni yönetimle birlikte bizi neler bekliyor?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Bu yorumları yapmak için çok erken. Yani önce Sayın Trump'ın etrafı şekillenecek. Ama şu çok net görülüyor, Trump'ın, Amerika'nın bölgedeki askeri varlığını mümkün olan en kısa süre içinde azaltacağı açık. Bu, bir an evvel arkasında çatışmaları mümkün olduğunca azaltarak, oradan çekilme stratejisi demektir. Aslında Sayın Obama da ilk dönemlerinde böyle niyetlenmişti ama maalesef bunu yapamadı." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Böyle baktığınız zaman eğer Amerika buradaki askeri varlığını azaltmak durumunda kalacaksa Ruslar'ın da yeni bir denge unsuru olarak bölgeye girdiğini düşünürsek hele bir de Suriye'de bir barış süreci ortaya çıkarsa bu süreçlerde ABD'nin tekraren söylüyorum, bölgedeki ekonomik ve siyasi bakımdan istikrarlı bir ülke olarak Türkiye'ye olan ihtiyacı artacaktır. Bu politikalarda değişiklik yapılmasına neden olacağını düşünüyorum. Bu emareler var ama şimdiden 'Bu kesin böyle olacaktır.' demek doğru değil. Türkiye olarak böyle bir beklentimiz var. Böyle bir ümidimiz var. Bu yönde yeni yönetimle birlikte de Türkiye'nin bazı ortak noktalarda buluşabileceğini görüyoruz. Bir başka mesele de kuvvetle muhtemel Feto'yla ilgili olarak da yeni yönetimde ciddi bir tavır değişikliği ortaya çıkacak. Çünkü yaptığımız dış temaslarda görüyoruz ki 15 Temmuz'dan sonraki gibi değil. Orada da yeni olumlu anlamda birtakım meseleler ortaya çıkıyor. Bunun bir terör örgütü olduğu, Türkiye'yi zehirlemeye çalıştığı yönünde. Hele hele şimdi şu mahkemeler açıldı. Burada ortaya çıkan itiraflar, mahkemelerdeki ifadeler de ortaya çıktıkça ben bu anlamda da Feto'nun iadesi konusunda adımların atılabileceğini düşünüyorum."
Kurtulmuş, Türkiye'nin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi konusunda başından itibaren talebinin "Ya bu adamı iade edin ya da mahkeme süreçleri bitene kadar geçici tutuklama kararı verin." olduğunu ancak ABD'nin bu konuda belli bir yaklaşım içine girmediğini vurguladı.
"Türkiye FETÖ ile muazzam bir mücadele içinde"
FETÖ ile mücadeleye ilişkin, "Gerçekten at izi ile it izi ayıklanıyor mu bu sıralar ve bu ayıklama konusundaki hassasiyetiniz nedir?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları ifade etti:
"Başından beri bunu ifade ettik, bir kişiye bile haksızlık yapılmış olsa bunun sorumluluğu hepimizin üstündedir. Bunun bilincindeyiz. Yani kusura bakmayın dışarıdan bunları söylemek, konuşmak kolay ama biz bu yükü her gün hissediyoruz. Benim de bildiğim birkaç örnek var, hiç ilgisi olmadığı halde böyle bir tasarrufla karşılaşılan. Bunlar ispat ediliyor, suçsuzlukları ortaya konuluyor, biliyorsunuz çok sayıda insan geri alınıyor. Ama genele bakıldığında bizim itiraz ettiğimiz husus şu, Türkiye FETÖ ile muazzam bir mücadele içerisinde. Bu, birkaç yıl içinde bitecek bir şey değil. Belki yıllar boyunca devletin içerisinden bu örgütün temizlenmesiyle ilgili mücadele sürecek, 3 yıl, 5 yıl... Bilmiyoruz çünkü 40 yıllık bir birikimden bahsediyoruz. Üzerimizde 248 şehidin vebali var, 80 milyonun vebali üzerimizde. Bu millet ölümün kenarından döndü, bu millet uçurumun kenarından döndü. Bunun müsebbipleri de bu adamlardır."
Numan Kurtulmuş, FETÖ mensuplarının büyük bir kısmının devletin içinde yapılandığına dikkati çekerek, "Sapık bir inanç üzerinden ama nihai hedef olarak bu kültü kullanarak artık ona cemaat falan da dememek gerekiyor, askeri bir diktatörlük yanlısı oldukları ortaya çıkmış oldu. Demokrasi karşıtı oldukları ortaya çıktı. 'Biz birkaç tane askeri, hakimi, savcıyı kenara alalım, geri kalanlar kalsın.' denilemez. Eğer darbe başarılı olsaydı, bugün sevinçten havaya uçacak insanlar var. İrtibatları var, iltisakları var. Bunlar ortaya konularak, işlemler yapılıyor. Büyük resme baktığımız zaman hata oranlarının kabili ihmal olduğunu söyleyebiliriz ama bir kişi bile olsa bunun sorumluluk olduğunun da bilincindeyiz. Onun için kılı kırk yarıyoruz, en ince biçimde bunlar hesaplanmaya çalışılıyor. İnşallah hatalar sıfıra indirilir ve hiç hata yapılmayan bir sürece geçilmiş olur." değerlendirmesi yaptı.
"Eninde sonunda FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşılacak"
Kurtulmuş, "FETÖ'nün siyasi ayağının yeterince irdelendiğini, ortaya çıkarıldığını düşünüyor musunuz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Şu anda siyasi ayakla ilgili bir konu gündeme gelmiyor ama soruşturmalar çerçevesinde bunlar mutlaka ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Yani böyle bir darbe teşebbüsünün siyasi ayağının olmadığını düşünmek mümkün değil. Yani bu, darbe mantığının doğasına aykırı bir şeydir. En azından bunlar darbeyi yaptılar ondan sonra kimleri iktidara getirecekler, kimlerden müteşekkil bir kabine kuracaklar, kimi devlet başkanı yapacaklar, kimi başbakan yapacaklar? Bütün bunlarla ilgili bir planlamaları olmadan bunu yapmış olmaları düşünülemez. Dolayısıyla buna ulaşılacaktır. Eninde sonunda FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşılacak, onlardan da hesap sorulacaktır, hiç şüpheniz olmasın."
Adana'da özel öğrenci yurdundaki yangın
Adana'nın Aladağ ilçesinde 12 kişinin hayatını kaybettiği yangına ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "Bir kere bu yangında ihmali, kusuru, hatası kimin varsa hangi kurumun, hangi kuruluşun varsa bunlar hepsi bedelini ödeyecekler, böyle şey yok. Soruşturma devam ediyor. Burada dahli olanlar, bu büyük acıda bir şekilde bunu ortaya çıkmasında payı olanlar, herkes bunun hesabını vermelidir. Son derece acı bir durum ama bir şekilde de hemen bu soruşturma devam ederken şu söyledir demek istemiyorum. Süreç titizlikle takip edilecek, kontrol edilecek. Soruşturmalar başlatıldı. Bu soruşturmalar çerçevesinde kimin, nerede, ne kadar kusuru varsa bunun hesabını verecektir." ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Hangi vakfa, hangi cemaate ya da gruba ait olduğunun sizin için bir önemi var mı?" sorusu üzerine şöyle konuştu:
"Hiçbir önemi yok. Şu vakfın acısı, bu vakfın acısı az ya da çok oluyor değil. Ortada 12 can var, bu canların hepsi gerçekten aziz varlıklardır, yaradılışta azizdir. Her birisi hazreti insandır bunların. Anaları, babaları, aileleri için de yerine bir daha ikame edilmesi mümkün olmayan değerlerdir. Dolayısıyla şu vakıftan bu vakıftan olmuş, şu mezhepten olmuş, bu meşrepten olmuş, kız olmuş, erkek olmuş... Bunları konuşmak dahi ayıptır. 12 hazreti insan acı bir şekilde vefat etti. Bunun acısını konuşurken, bunun üzerinden herhangi bir şekilde bu acıyı bölmek, bu acıyı ötekileştirmek, bu acıyı paylaşmamak, bu acıyı 'Zaten bunu falancalar yaptı.' diyerek küçümsemek gerçekten doğru değildir. Bu acı bütün Türkiye'nin acısıdır. Allah rahmet eylesin, annelerine, babalarına Allah büyük sabırlar versin. Kolay bir şey değil."
Kurdaki dalgalanma
"Bugün dolar ve euro yeni rekor kırdı. Bu daha ne kadar devam edecek?" sorusu üzerine Kurtulmuş, kurdaki dalgalanmanın büyük oranda küresel sistemdeki dalgalanmadan kaynaklandığını değerlendirdi.
Dış etkiler olmasaydı dövizin bu kadar hareketlenmesinin mümkün olmadığını belirten Kurtulmuş, "Durumun, Türkiye ekonomisinin iç şartlarından kaynaklanan bir meseleymiş gibi ortaya konulması yanlış olur kanaatindeyim. Eğer öyle olmuş olsaydı Türkiye uzunca bir süredir terörle mücadele ediyor, diyelim geçen sene Türkiye çok sıkı bir şekilde terörle mücadeleye başladığında döviz kurlarının oynamaya başlaması gerekirdi. Tarihi rekorların başka dönemeçlerde, diyelim Allah muhafaza, Allah bir daha tekrarını göstermesin, İstanbul Havalimanı'na bomba patladığı zaman döviz kurlarının alt üst olması gerekirdi. Aynı şekilde Sultanahmet saldırısı, Gar saldırısı sonrasında 15 Temmuz saldırıları sonrasında." diye konuştu.
FETÖ'nün darbe girişiminin ardından vatandaşların 12 milyar dolar değerinde dövizi Türk parasına çevirdiklerini hatırlatan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bu, aslında milletimizin vatanseverliğini gösteren bir göstergeydi hem de Türkiye ekonomisinin birtakım etmenlere karşı dayanıklı olduğunu gösteren, kendisinin aktüel tedbirler alabilme imkanı olduğunu gösteren bir meseleydi. Önemli bir mesele olarak görüyorum ama özellikle Trump'ın fiilen göreve başlamasıyla birlikte sürecin tekrar normale döneceği, dövizdeki ateşin düşeceği kanaatindeyim, belli bir seviyeye ineceği kanaatindeyim. Yeter ki biz kendi tezgahımızı dağıtmayalım, yeter ki biz kendi ekonomimizin genel dengelerini bozmayalım. Şu anda Türkiye ekonomisi genel dengeler itibarıyla korkulacak, endişe edilecek bir noktada değildir, sağlam bir noktadadır."
Kurtulmuş, ekonomik aktivitelerin Türk lirası üzerinden yapılmasına ilişkin soru üzerine, bu konunun Bakanlar Kurulu toplantısında da gündeme geldiğini söyledi.
Kiralar ve birtakım başka hizmetlerin Türk lirası üzerinden alınması, satılması gibi birçok konuda tedbirlerin artırılabileceğini, bununla ilgili çalışmaların yapıldığını dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Niye Türkiye'nin içerisindeki bir mal ve hizmet dolar üzerinden alışverişe konu olsun? Lüzumsuz yere doları özendirmek, doların değerini artırmakla ilgili bir şeydir, bunlar gündeme getirilebilir. Az önce Twitter'dan bakarken, bu sene hac ve umrenin döviz üzerinden değil de Türk lirası üzerinden yapılmasıyla ilgili birtakım talepler, hatta çok ileriye de çıkmış bu talepleri teşvik edenler. Bu konuşulabilir, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir çalışma yapabilir, örnek olsun diye söylüyorum, burada iki tane temel girdisi var, hac ve umre hizmetlerinde. Birisi Türk Hava Yolları uçak biletlerinin döviz üzerinden verilmesi, ikincisi de oradaki kiralar, bunlarla ilgili çalışmalar yapılır. Eğer bunlarda belli bir düzenleme olursa biz de bunları niye döviz üzerinden alalım? Bunlar tabii ki Türk parası üzerinden yapılabilir. Bu çalışmayı Diyanet İşleri Başkanlığımız yapabilir."
Türksat'ın uydu kiralarında da benzer bir uygulamanın yapılabileceğine değinen Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Özellikle Anadolu medyasıyla ilgili olarak, Türksat'ın uydu kiraları da döviz üzerinden değil de belli bir yerde döviz fikslenir, ona göre Türk lirasına çevrilir. Zaten zar zor ayakta duran, hizmetlerini zar zor yürütmekte olan Anadolu medyası da bundan istifade eder. Bu şu anda aklıma gelen iki hizmet alanı, bunun gibi kamunun da dövizle iş yapmış olduğu, hizmet ya da mal satmış olduğu alanlar var, bunlar da Türk parasına çevrilebilir, bunların çalışmalarını yapmak lazım, ne kadar mümkün olur ne kadar olmaz. Burada mühim olan dolarizasyonu azaltmaktır, Türk parası üzerinde alış verişin yapılmasıdır."
Kurtulmuş, karşılıklı ticaretlerin de ülkelerin kendi para birimi üzerinden yapılabileceğini belirtti.
"Kamuda taşeronlaşmanın hiç olmaması gerekir"
"İstihdam politikası önümüzdeki süreçte ne olacak?" sorusuna ise Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
"Taşeron meselesinde belli bir noktaya gelindi, ana çerçevesi çizildi. Bununla ilgili adımlar atılacak. Taşeronlaşma emeğin bir şekilde istismarı meselesidir, hele hele kamuda taşeronlaşmanın hiç olmaması gerekir. Yıllar içerisindeki yanlış uygulamalar sonucunda buraya gelinmiş. Bunun düzeltilmesi lazım. Mümkün olduğu kadar taşeron konusundan Türkiyeyi kurtaracak adımların atılması ama bunu yaparken de kamunun üzerine yeni bir yükün doğmaması için çeşitli modeller üzerinde çalışmalar yapıldı, Bakanlar Kurulu'nda bunlar sunuldu, bunun sonucunda bir karar verilecek."
Kurtulmuş, Türkiye'de istihdam deyince akla sadece kamu istihdamının gelmemesi, özel sektörün de istihdam sağlayabilecek kapasiteye ulaştırılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin ortalama yüzde 5 büyümesi için her yıl yaklaşık 700 bin yeni istihdam oluşturması gerektiğine dikkati çeken Kurtulmuş, "Bu Türkiye için önemli bir zorluktur, çok ciddi bir şekilde istihdam da oluşturuluyor, yolumuza devam ediyoruz." ifadesini kullandı.
"Mevcut ekonomik gelişmeler, enflasyon ve büyüme gibi hayati rakamlarını etkileyecek mi?" sorusuna Kurtulmuş, "Bu kadar badireye rağmen hala enflasyon beklediğimiz sınırların içerisinde kaldı, biraz yüksek ama ümit edebiliriz ki aşağıya gidebilir. Aynı şekilde faizde de beklentinin çok üstünde bir değişiklik olmamıştır, orta vadede büyük oranda bir değişiklik olmayacak. Bizim esas meselemiz büyümedir, yüzde 5'i tutturmak mecburiyetindeyiz." cevabını verdi.
"AB çok açık bir yol ayrımında"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve 15-16 Aralık'ta yapılacak Liderler Zirvesi'ne ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
"AB hukuk sistemini kurdu, para birimini oluşturdu, parlamentosunu kurdu, bir devlet olma, ortak bir Avrupa devleti olma konusundaki adımların önemli bir kısmını yaptı ama ortak bir ordu kuramadı." diyen Kurtulmuş, "AB eğer ortak ordusunu kuramazsa dağılma sürecine girer. Bugün AB'nin karşılaştığı en temel mesele kendi iç siyasi entegrasyonunu sağlamakta zorlanmasıdır." dedi.
AB'nin Türkiye'ye karşı hep iki yüzlü, çifte standartlı tavırlar sergilediğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"AB çok açık bir yol ayrımında, bunu asla siyasi bir tehdit için söylemiyoruz, yanlış anlamasınlar. AB artan bu ırkçılık, İslamofobi, yabancı düşmanlığının somut hale indirgenmiş şekli bazı siyasetçiler nezdinde Türkiye düşmanlığıdır, o Türkiye düşmanlığının içerisinde de Erdoğan düşmanlığıdır. Bu aslında sadece Türkiye, Erdoğan'a karşı bir siyasi operasyon değil, Avrupa'nın iç konsolidasyonunu ortadan kaldıran bir siyasi operasyondur. Avrupalıların önce buna dikkat etmesi lazım."
AB ile Türkiye arasında 64'üncü hükümet ile başlayan süreçte, çok açık devam eden iki anlaşmadan oluşan bir süreç bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, "Biz göçmenlerin Avrupa'ya geçişini engelleyeceğiz, bunun karşılığında da AB Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanıyacak. Üzerimize düşen sorumlukların tamamına yakını yerine getirdik ama ondan sonra öyle bir noktaya geldi ki 'Terörle Mücadele Yasası'nı gözden geçirin.' Birtakım mazeretler ortaya konulmaya çalışıldı. Bir kere bu çifte standardı bırakmak lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'yıl sonuna kadar bekleriz' dediği o." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, "Hem içerideki artan ırkçılığın önlenmesi, hem Avrupa'nın içinde kapanma sürecinin bir şekilde tersine çevrilmesi, hem de göçmen meselesiyle çözemeyecekleri seviyede karşılaşmaktan kaçınmak için Avrupalı liderlerin 15-16 Aralık'taki toplantıda, Türkiye'ye karşı Avrupa Parlamentosu'nun takındığı tavrı takınmayacakları kanaatindeyim." ifadesini kullandı.
Kıbrıs müzakerelerine ilişkin ise Kurtulmuş, "Yıl sonuna kadar bitmesini arzu ediyorduk ama öyle görünüyor ki önümüzdeki yıla kalacak. Biz bu görüşmelerin olumlu sonuçlanmasından ümitliyiz. Türkiye, iki toplumlu, eşit iki halkın olduğu bir federasyon fikrinden ve orada Türkiye'nin garantör bir devlet olarak varlığından vazgeçmeyecektir." dedi.
YORUMLAR