Tarım ve tarımsal üretim, bu yüzden en sorunlu alan olmaya devam ediyor. Neden böyle oldu bakalım:
- Tohum pahalı, gübre pahalı ilaç pahalı haliyle bu hesabın düşük çıkmasını beklemek olmaz.
- Maliyetler artınca üreticinin kolu kanadı kırıldı, üretim düştü.
- Çiftçi kazanamazsa neden üretim yapsın? Hakikaten en meşakkatli bir iş ziraatçilik.
- Tarımsal üretim merkezi olarak köyler boşalıyor. Büyükşehirlere göç hala devam ediyor.
- Büyükşehire gelip evinin altındaki bakkaldan, ya da köşedeki bakkaldan ekmek alıverme kolaylığını yaşayan bir vatandaşımıza; yeniden “hadi gel köyüne geri dön, tarla – bağ bahçe nimet” ikna etmek hiç de kolay değil.
- Teşvik ve destek sistemi var ama yok gibi… Onun prosedürünü tamamlamaktan aciz bir sürü insanımız. Zaten miktar kısıtlı, bir de işbilmezlik…
- Çiftçinin derdi başta mazot sonra gübre, tohum, ilaç, yem gibi temel girdilerden oluşuyor. Ama paketin ruhuna böyle bir şey yansımamış. üretici ve üretimi destekleyici bir önlem yok.
Küçükbaş Hayvancılık “ışığı gördü”
Bakan sayın Berat Albayrak’ın “Ülkemiz coğrafi gerçeklerine uygun şekilde kırmızı et fiyat istikrarını küçükbaş hayvancılık hamlesi ile destekleyeceğiz” ifadesi ümit verici. Özellikle ihracat kapasitesi, yerli yem ve coğrafi şartlara uygunluk gibi özellikleri dikkate aldığımızda, küçükbaş hayvancılıkta potansiyelin gerisinde olunduğunu kaydetti. Bu çok doğru bir tesbit. Hele ki toplam kırmızı et içerisinde küçükbaş üretimi 1/3 seviyelerinden 1/10’a kadar düşmüş durumda. Bunun elbette açıklaması büyükbaşın besi imkanları ile açıklansa da konu önemini koruyor.
Hele ki küçükbaş hayvancılığın desteklenerek 47 milyon adetten 100 milyon başa çıkarılması hedefi başka bir doğru tesbit. Kırmızı et üretiminin artırılması konusu fiyatların makul seviyelere çekilmesi bakımından önemlidir. Ancak hala hafızalarımızda tazeliğini koruyan “300 koyun” ve “Genç Çiftçi” gibi spesifik desteklerin ne sonuç verdiğini bilmeden önümüze konulan yeni paketin içindekiler kısmı önemini korumaya devam ediyor.
Hayvancılık cephesinin en önemli girdi klemi şüphesiz “yem”. Yem konusunda %50’yi aşan orandda dışa bağımlılık devam ediyor. Bunca mera, bunca yem küspesi üretebilme potansiyeli ve imkanlara rağmen ithalata bağımlılık üreticinin maneviyatını bozuyor.
Meraları kaybetme riski hala devam ediyor. Başta sanayi alanlarının inşasından hidroelektrik santrallerine, madenlerden rüzgar güllerine kadar çevre sadece kirlilik ve kuraklık tehdidi altında değil. Meraları ıslah çalışmaları kadar “koruyabilmek” de gündemdeki yerini koruyor. Üreticimize de Allah selamet versin, “çeksin pijamasını, otursun TV karşısına elinde kumanda, hayvancıkların önüne de atsın bir bağ saman, “iş tamam” zannediyor. Üretim ve geliştirme çalışmalarında üretici desteği alınmadan olmaz. Meralardan faydalanma oranı da haliyle çok düşük.
Hayvancıların belini büken asıl mesele “Verimlilik” konusu… Çiftçi için devamlılık yeter de “karlılık” da neden olmasın? Kendi ülkelerinde türüne göre 3-4 kat fazla et ve süt veren bu hayvanlarımızın Türkiye sınırlarına girdikten sonra verimi neden 1/3 oranında azalır? Türkiye’de koyun et verimliliği ortalamada 16 kg. Bu rakam yanıbaşımızdaki İran’da 34 kg, Malezya’da 50 kg; Balkanlarda hele 30 kg altında değildir.
“Tarımda Birlik Projesini”n ayrıntılarının açıklanmasını bekliyoruz.
YORUMLAR