’Türkiye, Türk dünyasının lokomotifidir’

'Türkiye, Türk dünyasının lokomotifidir'

Uluslararası Türk Akademisi Başkanı Kıdırali, "Mustafa Çokay, 'Dünyadaki her Türk'ün iki vatanı var, birincisi doğup büyüdüğü ana vatanı, ikincisi de Türkiye.' diyor. Türkiye, Türk dünyasının lokomotifidir." dedi.

17 Temmuz 2019 - 13:46 - Güncelleme: 17 Temmuz 2019 - 13:49

Uluslararası Türk Akademisi Başkanı Prof. Dr. Darhan Kıdırali, ömrünü "Türk Birliği Ülküsü"ne adayan Türkistan Muhtariyetinin Başkanı Mustafa Çokay'ın "Dünyadaki her Türk'ün iki vatanı var, birincisi doğup büyüdüğü ana vatanı, ikincisi de Türkiye." sözlerini hatırlatarak, "Türkiye, Türk dünyasının lokomotifidir. Türk adını yaşatan ülkedir." dedi.

Prof. Dr. Kıdırali, Türk Konseyi'nin onuncu yılı, Altınordu Devleti'nin 750. yılı, büyük şair Nesimi'nin 650. doğum yılı ve Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig kitabını yazışının 950. yılına atfedilen "Büyük Bozkır Sosyal Bilimler Forumu"nu, yapılan çalışmaları ve alınan kararları, Türklerde din, hoşgörü, adalet ve medeniyet kavramını, yeni İpek Yolu projesini AA muhabirine değerlendirdi.

Prof. Dr. Darhan Kıdırali'ye yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

Soru: Astana'da yapılması planlanan Dünya Türkoloji Kongresi neden ertelendi?

Prof. Dr. Kıdırali: Kazakistan Kurucu Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, "Türklük ve tarih şuuru" taşıyan "Büyük Bozkır'ın Yedi Özelliği" adlı makalesinde Astana'da yani şimdiki adıyla Nur Sultan şehrinde Dünya Türkologlar Kongresi yapılması gerektiğini vurgulamıştı. Devlet tarafından yapılması planlanan bu kongre ertelense de Uluslararası Türk Akademisi'nin 5. kez düzenlediği Büyük Bozkır Sosyal Bilimler Forumu, bu kongreyi telafi etmiş oldu.

Bu forum 2014'ten itibaren yapılıyor. Dünyadaki önemli Türkologlar, bilim insanları bu kongrede buluştu. Özellikle Moğolistan'ın Kurucu Cumhurbaşkanı Punsalmaa Ochirbat, Azerbaycan'ın ilk Başbakanı Hasan Hasanov, Kırgızistan'ın ilk Meclis Başkanı Medethan Şerimkulov, Türkiye UNESCO Milli Komisyon Başkanı Öcal Oğuz gibi kişilerle birçok devlet adamı, bilim insanı, rektörler, akademisyenlerin katılımıyla oldukça verimli geçti.

Forum, Türk Konseyi'nin onuncu yılı, Altınordu Devleti'nin 750. yılı, büyük şair Nesimi'nin 650. doğum yılı, Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig kitabını yazışının 950. yılı gibi önemli yıllara ithaf edildi. Her bölümde birbirinden güzel tebliğler sunuldu. 25'ten fazla ülkeden yaklaşık 300 bilim insanı katıldı. Orada tabii birçok kitabın tanıtımı yapıldı. Ödüller verildi. Bu kongrenin bir özelliği de değişik ülkelerden gelen Türkologların birbiriyle görüşüp kaynaşması oldu. Zannediyorum forum maksadına ulaştı.

"Tarihimize Avrupa merkezli bir bakış açısı hakimdi"

Soru: Bu forumun Türkologların bir araya gelmesi dışında Türk dünyasına somut bir getirisi veya mesajı oldu mu?

Prof. Dr. Kıdırali: Türk dünyası için bu kongrenin birçok anlamı ve mesajı oldu. Birincisi, tarih boyutu. Nursultan Nazarbayev'in belirttiği gibi tarihimize Avrupa merkezli bir bakış açısı hakimdi. Bizim tarihimiz birçok bakış açısından yazılmıştı. Genellikle Büyük Bozkır Göçebe devletler olarak anlatıldı. Oysa Batı'daki devletler ve milletlerin henüz oluşmadığı çok eski dönemlerde, kendi yazısı, kendi medeniyeti, kültürü olan ve insanlık tarihine büyük katkısı olan bir Bozkır'dan bahsediyoruz. Bu tarihi gerçekler forumda yeniden irdelendi.

Özellikle 750. yıl dönümü olan Altınordu devleti, Avrupa'dan, Rusya'dan, Moğolistan'dan değişik ülkelerden gelen bilim insanlarının katılımıyla yeniden gündeme alındı. Onun sadece bir göçebe bozkır imparatorluğu olmadığı dünya tarihindeki yeri ve insanlığa katkısı müzakere edildi. Türk edebiyatı, Türk kültürü, Türk medeniyeti bütün Türk dünyası ile ilgili tüm konular değişik yönleriyle ele alındı. Örneğin Türk dünyası ve İran, Türk dünyası ve Hindistan, Türk dünyası ve Çin, Türk dünyası ve Mısır gibi konular ele alındı. Dolayısıyla bilim insanları tarih boyunca Türk dünyasının ve Türklerin dünyaya ve insanlık tarihine katkılarından bahsetti.

Soru: Birkaç yıldan beri hazırlanan ortak bir tarih dersi kitabı vardı. Bu çalışma hangi aşamada?

Prof. Dr. Kıdırali: Biz ortak Türk tarihini yazdık. Ortak bir komisyon tarafından Milli Eğitim bakanlıklarının onayladığı, devlet başkanlarımızın kabul ettiği bir ders kitabı hazırlandı. Şunu hemen belirteyim orada biz ülkelerin tarihini yazmıyoruz. Adı üzerinde ortak boyların, ortak devletlerin, ortak şahsiyetlerin 15. yüzyıla kadar olan tarihimizdeki ortak noktaları yazıyoruz. Yani orada bir Özbek, Kırgız tarihi değil, ortak Türk tarihi vardır.

Türk tarihi ders kitabı eylül ayından itibaren ülkelerimizde seçmeli ders olarak okutulmaya başlanacaktır. Bununla ilgili karar Bişkek'te yapılan Türk Konseyi'ne üye ülkelerin Milli Eğitim bakanlıkları toplantısında alınmıştı.

Soru: Uluslararası Türk Akademisi'nin çalışmaları hakkında çok kısa bilgi verebilir misiniz ?

Prof. Dr. Kıdırali: Akademinin temeli 2009'da Nahçıvan Anlaşması ile atıldı. 2010'da Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığına ait bir merkez olarak açıldı. Uluslararası statü kazanmasıyla ilgili karar ancak 2014 yılında kabul edildi, Bişkek'te Devlet Başkanları Zirvesi'nde. 2014'te bu karar meclisler tarafından onaylanarak uluslararası kurum hüviyetini kazanmış oldu. Yani akademi şu anda Türk dünyasındaki bilimsel, özellikle sosyal bilimler alanındaki çalışmaları koordine eden bir akademik kurum.

Akademinin kurucu ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye ve Azerbaycan. Şu anda Macaristan akademiye gözlemci üye ülke olarak katıldı. Akademide İslam İş Birliği Teşkilatı'na bağlı İslami Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu da (ISESCO) gözlemci üye. UNESCO ile çok yakın temaslarımız var. Büyük uluslararası kurumlarla anlaşmalarımız var. Dünyadaki önemli bilim merkezleriyle çalışmalarımız var. Ayrıca akademinin yanında bir müzesi var, kütüphanesi var.

Kütüphane Türkoloji alanındaki en önemli kütüphane. Akademinin çalışma esasları genelde proje bazında yürümektedir. Daha çok arkeoloji, etnografi, tarih, edebiyat, medeniyet, folklor, dil gibi yani Türklük araştırmalarına önem veriyoruz. 4 yıldır Moğolistan'da kazılar yapıyoruz. Bu kazılar sonucunda önemli bulgular elde edildi. Özellikle Orhun Vadisi'nde, Kerulen bölgesinde birçok önemli arkeolojik kazılar yapıldı. Şimdi Moğolistan, Özbekistan akademiye çok ilgi göstermektedir. Akademi kitap basımı işinde de epey ilerledi. Özellikle son 4 yılda 150'den fazla kitap basıldı. İlk kaynak eserleri tercüme ederek basıyoruz.

"Türk dünyası kavramı İslamiyet'i ayırırsak eksik kalır"

Soru: Türklerin İslam ile tanışması ve İslam tarihindeki yeri konusunda çalışmalarınız var mı?

Prof. Dr. Kıdırali: Evet, biz birçok proje yaptık. İlk Müslüman Türk devletleriyle ilgili kaynak kitapları tercüme etmeye başladık. Bunun yanı sıra Yesevi Hikmetlerini, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig eserini yayımladık. Ecdadımızın Müslümanlığı kabul edişiyle ilgili destanlar ve folklordaki izleri hakkında araştırmalar yapılmakta. Karahanlılar ve Türklerin İslamiyet'i kabulü konulu da bir projemiz oldu. Türk dilinin, Türk töresi ve gelenek-göreneğinin İslam'la birlikte daha da zenginleştiğini görüyoruz.

Türk dünyası kavramı İslamiyet'i ayırırsak eksik kalır. Türkler Müslümanlıkla ilk tanıştığından itibaren İslam'la yoğruldu. Buna Türk İslam yorumu da deniliyor Türkiye'de. Yesevi yorumu da diyebiliriz. Çok daha hoşgörülü, insanlığa, örfe, kalbe, sevgiye, akla, iradeye ve gelişmeye önem veren ve bu yolda Orta Asya'da özellikle Karahan devrinde çok önemli ilmi bir gelişmeler oldu. Farabilerin yetişmesi, büyük İslam alimlerinin yetişmesi, Maturidilerin, İslam'daki büyük adamların yetişmesi Orta Asya'da gerçekleşti.

Soru: Dini radikalizm, aşırıcılığa karşı Hoca Ahmet Yesevi ve benzeri isimlerin söylemleri yol gösterici olabilir mi?

Prof. Dr. Kıdırali: Türklerin kendi yorumunun İslam dünyasına büyük katkısı oldu ama hiçbir zaman Türklerde dini bir radikalizm olmadı. Aşırıcılık yok. Kadına saygı, emeğe saygı, akla saygı, insana saygı merkezdedir. Dolayısıyla gelenek öndedir. Bu bakımdan sadece Orta Asya coğrafyasında değil, Hindistan'da, İran'da hatta Mısır'da bütün Türklerin yaşadığı coğrafyada İslam'ın gelişiminde çok önemi rolü olmuştur.

Terör, bir insanı suçsuz yere öldürmek katiyen olmamıştır. Çünkü Türklerin hakim olduğu topraklarda yaşayan İslam'da adeta günümüz ifadesi ile sekülerizm anlayışı hakim olmuştur. Yani din ve dünya dengesi. Padişah adaletin timsalidir. Öbür taraftan şeyhülislam vardır. Her tür millet emniyet içerisinde yaşamıştır. Bu tabii Türk dünyasının, Türklerin İslamiyet'i çok güzel bir şekilde temsil ettiğinin göstergesidir. Cehaletten uzak, bilime, akla, ahlaka, adalete, hak ve hukuka, özellikle sevgiye önem veren bir din. Kendi himayesindeki milletlerin dilini yaşatan, kültürünü koruyan ve bunları emanet olarak kabul eden ve dünyada bir denge kuran Türk devletlerini görüyoruz.

Yesevi kültürü tam da bu noktada oturuyor. Hoca Ahmet Yesevi bu kültürü geliştirmiştir. İnsana sevgi, insanlığa sevgi. Yunus Emre'nin dediği gibi "Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü." Bu Anadolu'ya geçmiştir, Balkanlar'a geçmiştir, herkese geçmiştir. Terör, dindeki aşırıcılık, bunlarda sevgi yoktur, bunlarda muhabbet yoktur, mayasında medeniyet yoktur, bilim yoktur. Bu cehaletten kaynaklıdır. Yesevi medeniyetine, Yesevi anlayışına şu anda sadece Türk dünyası değil, bütün İslam dünyasının ihtiyacı vardır.

"Yesevi medeniyetinde her milletin barış içerisinde yaşadığını görüyoruz"

Soru: Samuel P. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezine karşı Türklerin medeniyet anlayışı nasıldır, bu bağlamda Türk Akademisi'nin çalışmaları var mı?

Prof. Dr. Kıdırali: Rusya ile Türkiye arasında çıkan uçak krizinin yaşandığı dönemde Birleşmiş Milletler'de önemli bir toplantı düzenledik. Türk ve Rus bilim insanlarının yanı sıra 18 ülkeden de bilim insanı katıldı. Konumuz da İpek Yolu'ydu. Her yıl UNESCO'da toplantılar düzenliyoruz. Amacımız kültürlerin yakınlaşması. Halihazırda Türkiye'nin de zaten başını çektiği kültürler arası ittifak projesi var. 2001'den itibaren Kazakistan'da her 3 yılda bir dünya din liderlerinin toplantısı yapılmaktadır.

Türkiye de cevap verdi medeniyetler ittifakı anlayışıyla. 'Medeniyetler çatışması' anlayışının doğru olmadığını tarih gösterdi. Çünkü Yesevi anlayışı hakim olunca başka medeniyete, başka kültüre saygı olunca, ki Türk dünyası bunu zaten yapmaktadır, insana hürmet, insana saygı, insana sevgi, muhabbet olunca kültürler ve dinler çatışmanın değil de buluşmanın kaynağı oluyor.

Türklerin hakim olduğu her bölgede çeşitli kültür ve din mensupları tarih boyunca birlikte yaşamıştır. Çünkü her dinin mayasında bir sevgi vardır, her medeniyetin mayasında bir muhabbet vardır fakat cehalet bunları örtüyor. Bu bakımdan biz Fuzuli'nin ifadesi ile "Aşk imiş her ne var alemde" anlayışına döndüğümüz zaman her milletin barış içerisinde yaşadığını görüyoruz. Karahan medeniyetindeki anlayışa döndüğümüz zaman veya en parlak dönemindeki tarihimizi araştırdığımız zaman görüyoruz ki bizim tarihimizde her türlü millet her türlü kültürün temsilcileri barış içerisinde yüzyıllarca yaşamıştır. Onların dilleri de dinleri de korunma altında, teminat altında olmuştur.

Soru: Cengiz Aytmatov ve benzeri yazarların Türk edebiyatına, kimliğine, milli bilincin ve üst kimliğin yeniden inşasına yaptıkları etki ne oldu sizce?

Prof. Dr. Kıdırali: Cengiz Aytmatov, sadece Kırgızistan'ın hatta sadece Türk dünyasının değil, bütün insanlığın iftihar edebileceği dünya çapında büyük bir yazarımız, düşünürümüzdür. Sovyet döneminde Aytmatov'un yazdıkları bizim Demir Perde arkasındaki milli gerçeği inkar eden Sovyetler Birliği'ndeki, hem Türk halklarının hem de diğer halkların gerçeğini haykıran bir manifesto gibiydi.

"Mankurtlaşma" kavramını dünya literatürüne armağan etti. Bu söz şu anda dünyada bir terim haline geldi. Zihnimizi açtı, ufkumuzu genişletti. İnsan kendi kökünden kopar, geçmişini unutursa mankurtlaşır. Cengiz Aytmatov'un yine çok güzel bir ifadesi var, "İnsan için en zoru her gün insan olabilmektir."

Aytmatov, bağımsızlık sonrası Türkiye başta olmak üzere Türk dünyasını gezerek bu bilinci yükseltmeye çalıştı. Bizim halkımız genellikle aydınlara, yazarlara güveniyor. Halkımız kitap okuyan bir halktır. Onların bilinçlenmesinde, aydınlanmasında Cengiz Aytmatov'un rolü büyüktür diye düşünüyorum.

"Türk dünyası olmadan bir İpek Yolu'nu tahayyül etmek mümkün değildir"

Soru: Bir Kuşak Bir Yol Projesi'nin önemi ne sizce, bölgeye olası etkileri ne olur, bu bağlamda Türk Akademisi'nin oynayacağı roller var mı?

Prof. Dr. Kıdırali: Bir Kuşak Bir Yol Projesi Çin'in projesidir. İpek Yolu çok da uzun geçmişi olan bir yol. Bu aynı zamanda Türk dünyasının da projesidir. Çünkü İpek Yolu Çin'de başladıysa da geçtiği güzergahın tamamı Türk dünyası üzerinden olmuştur yani Orta Asya üzerinden Hindistan'a, Mısır'a, İran'a ve Anadolu üzerinden Batı'ya ulaşmıştır. Dolayısıyla Türk dünyası olmadan bir İpek Yolu'nu tahayyül etmek mümkün değildir.

Şimdi Bakü-Tiflis-Kars demir yolu var. İstanbul yoluyla Londra'ya ulaşmak kolaydır. Hazar, Karadeniz, Marmaray üzerinden batıya geçiş çok kolay oluyor. Bu proje Türk dünyasının ekonomik, lojistik açıdan önemini ön plana çıkarmak için iyi bir fırsattır.

Tarih boyunca hep şunu gördük, ne zaman İpek Yolu zayıfladıysa veya durduysa Türk dünyası parçalandı. İpek Yolu durduğu zaman Osmanlı'nın doğuyla irtibatı kesilmiştir. Doğu'nun, Batı'daki Türklerle irtibatı kesilmiştir ve kendi aralarında boğuşmuştur. Ticaret yolları kesilince ve kervanlar durunca Orta Asya'daki Büyük Bozkır'daki birçok şehirde de hayat durmuştur ve parçalanma başlamıştır.

Bu bakımdan Türk dünyasının ekonomik gelişmesi ve bütünlüğü bu ortak ekonomik projelere bağlıdır. Özellikle eğer doğuyu batıya, batıyı doğuya ulaştıracak büyük koridorlar oluşturabilirsek Türk dünyasının daha da yakınlaşmasına vesile olabileceği gibi ülkelerimiz arasındaki kültürel etkileşime de büyük katkı sağlayacaktır.

Çünkü İpek Yolu sadece bir ticaret yolu değil, aynı zamanda medeniyet, kültür, edebiyat, felsefe, bilim, enformasyon ve aydınlanma yoluydu. Dinlerin buluştuğu güzel bir güzergahtı. Şu anda onun merkezi Türk dünyasıdır ve bir inisiyatif daha olabilir. Avrasya kıtasının merkezi Türk dünyası, dünya medeniyetleri ve dünya kültürlerinin yeniden bir merkezi olabilir ki şu haliyle bile merkez konumundadır.

Soru: Son olarak Türkiye, Türk dünyası için ne ifade ediyor?

Prof. Dr. Kıdırali: Türkiye, Türk dünyasının lokomotifidir. Zaten Türk adını yaşatan bir ülkedir. Türklük araştırmalarını yürüten, bunun temelini oluşturan ve Türk Cumhuriyetleri, bağımsızlıklarını kazanınca onlara destek veren bir ülkedir. Türk dünyası iş birliğinin önemli bir merkezidir.

1917'de kurulan Türkistan Muhtariyetinin Başkanı Mustafa Çokay'ın bir ifadesi var; "Dünyadaki her Türk'ün iki vatanı var, birincisi doğup büyüdüğü ana vatanı, ikincisi de Türkiye." diyor. Bu bakımdan Türkiye, Türk dünyası için çok önemlidir. Bu yıl yüzüncü yılını idrak ettiğimiz Atatürk'ün Samsun'da başlattığı Kurtuluş Savaşı aynı zamanda Türk dünyasının da dirilişi olmuştur. Türkiye adındaki bir cumhuriyetin kuruluşu, Türk adının da yücelmesinin bir vesilesi olmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
GENÇ KIZLARDA PKOS TEHLİKESİ
GENÇ KIZLARDA PKOS TEHLİKESİ
A Milli Takım, UEFA Uluslar Ligi'nde A Ligi için Karadağ karşısında
A Milli Takım, UEFA Uluslar Ligi'nde A Ligi için Karadağ...