Türkiye siyasi tarihinin son 40 yılında yaşanan iki büyük ekonomik krizi (1994 ve 2001 krizleri) göz önünde bulundurulduğunda, o dönemin % 9 seviyelerinde seyreden genç işsizlik oranına karşılık %14.7 seviyesindeki genç işsizlik artık yapısal bir sorun olmanın da çok ötesine geçti.
Tam bu rakamların üzerine 19 Mayıs öncesinde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk yine ve yeniden değişen eğitim sisteminin içeriğini anlattığı bir bildirge ile gündemdeydi. Eğitim bildirgesinin içeriğinde mevcut sisteme seçenek sunabilecek çok önemli adımlar da mevcut; ancak bir o kadar tartışma yaratan matematik, felsefe ve tarih derslerinin seçmeli hale getirilmesi konusu var. Genç işsizlik üzerinden konuşacaksak tam da bu noktadan bakabiliriz hadiseye.
Düşünmeyen, sorgulamayan, okumayan, üretmeyen ve en önemlisi itiraz etmeyen kuşaklar yetişiyor Türkiye’de. Matematik ve felsefe bunların en önemli araçlarındandır. Analitik bakış açısı olmadan, sağ beyin etkinlik alanı da gelişmez, yaratıcılık ve üreticilik de gelişmez. Gelişmiyor da nitekim. Kuşakları kaybediyoruz.
Son beş yıl içerisinde ders verdiğim üniversite üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine bana göre mezuniyetten daha önemli bir soru sorarım. İstatistiki bir veri tutmadım ama kabaca 5 öğrenciden 4’ünün (ki bu da yaklaşın % 80’e denk gelen bir oran) verdiği yanıtları şu mecrada seyrediyor:
Soru: Kariyerinize ilişkin nasıl bir vizyonunuz var?
Cevap: i) Askere gideceğim (erkek öğrencilerin 5’inden 3’ünün kariyer hedefi bu yönde seyrediyor)
ii) Aile işletmesini devam ettireceğim
iii) Yüksek lisans yapacağım
Üçüncü cevabı verenlere bir soru daha sorarım bu durumda: Neden yüksek lisans yapacaksın?
Cevap: Çünkü iş yok, bari yüksek lisans yapayım (yada kabaca bu manaya gelen muhtelif açıklamalar).
Şu üst satırı bir kere daha okur musunuz lütfen. Yüksek lisans nedir? İşlevi nedir? Neden yapılır? Nasıl yapılır? İşsiz olduğu için yüksek lisansa yönelen onlarca öğrencim oldu geride kalan yıllar içerisinde. Şimdi birçoğu yüksek lisanslı işsiz.
Yüksek lisans iki sebeple yapılmalıdır. Ya akademik bir kariyer hedefiniz vardır ve bilimsel katkı sunma heyecanı taşıyorsunuzdur (ki bu kısım bambaşka bir köşe yazısının konusu olacak kadar uzun); ya da kamu/özel sektörede bir süre çalışıp deneyim kazandıktan sonra özellikle derinleşmek istediğiniz bir alt alan oluşmuştur, o alana hem deneyiminizden yola çıkarak bilimsel katkı sunmak istiyorsunuzdur hem de kullanımı işlevsel bir araç ile kariyerinize yatırım yapmak istiyorsunuzdur. Her ikisinde de araştırma heyecanı, yaratıcılık (hipotez üzerinden ilerleyerek) ve en önemlisi sabır (malumunuz Y kuşağında pek olmayan) aranan kişilik özelliklerindendir. Yani askerlikten 2 yıl daha kurtarabilmek için ya da çalışmaya üşendiği için yüksek lisans yapan gençlere seslenirim ki; yaşama ve gerçekliğe dönün.
Özetle kaybedilen bu kuşakların tohumlarını evet lisede, hatta ilk okuldan ortaokula geçiş aşamasında atıyoruz Türkiye’de. Eğitim bir vizyon işidir. Üstelik üzerinde sürekli ve bitmek bilmeyen değişikliklerin yapılmaması gereken bir vizyon işi. Çünkü hep söylüyorum ve söylemeye, yazmaya devam edeceğim. Bir kuşak 20 yılda yetişiyor; en iyimser tahminle. Türkiye’de kuşakların yetişememesinin altında işte bu vizyonsuzluk ve istikrarsızlık var. Hal böyle iken genç işsizlik oranlarında bir iyileşme beklemek, içinde bulunduğumuz ekonomik türbülansı yaralanmadan atlatabilmek hayalcilikten öte sorumsuzluk noktasında artık.
Türkiye’de yapısal reform virajını maalesef alamıyoruz. Bitmiyor siyasetin gündemi, bitemiyor. Bitmedikçe de esas konulara değil, tali unsurlara haddinden fazla zaman harcıyoruz. Çözüm: seçilenler artık bi zahmet görevlerine dönsünler ve yangın yerine dönen konulara odaklanabilelim.
YORUMLAR