Daha ilk derste o kadar kişinin arasından özgüveniyle dikkatimi çekmişti. Dimdik bir duruşu vardı azıcık da asi ama bir o kadar tatlıydı benim güzeller güzeli öğrencim. Bizim üniversitenin en zor bölümlerinden birinden birincilikle mezun ettik memleketine gönderdik. Sonra ne mi oldu?
Hissedebilmek hayatın en güzel armağanlarından biri insanoğluna. Aşkı, acıyı, merhameti, şevkati, hüznü, hayal kırıklığını, öfkeyi, şehveti kısaca insanı insan yapan herşeyi hissedebilen insanlar en sağlıklı insanlar. Hani kendileri de duyguları gibi kıpır kıpır olan, hiç kasmadan son derece rahat ama bir o kadar sevimli hareket edebilen, hiç tanımadığı insanın acısını içinde hissedebilen, empati kabiliyeti kuvvetli kişiler.. Günümüzün en büyük hastalığı ne kalp ne kanser. Günümüzün en büyük hastalığı hissizlik yani bu özbenlik kavramına uzak, duygusuz, ruhsuz insanların hastalığı ki maalesef bunların bir kısmı çok olgun gibi de görünmeyi başarabiliyor ne bileyim yüksek makamlara, çok paralara sahip olabiliyor sakın kanmayın! Gerçek bir iç huzuru hali değil o olgun haller..
Benim kız da pek çok gencin olduğu gibi aşık oldu ama bizimkinin aşkı biraz fazla ani oldu ve mezun olur olmaz 6 aydır tanıştığı bu adamla birden bire kendini evli hatta çocuklu buldu. Çok aşıktı ve emindi! Aşkı onu asla yanıltmazdı. Bu adamla yaşlanacaktı. Ama hayat O'na hiç de umduğu gibi gelmedi. Bu genç adam önce eve geç gelmeye sonra da karısına O'nu değersiz hissettirecek muamelelerde bulunmaya başlamıştı. Bu da yetmiyor gibi bir de bizim ülkemizin hatta bütün ayrışmayı, birey olmayı becerememiş geri kalmış toplumların hepsinin kaderi olan kayınvalide, kayınpeder kanunları eve sızmaya başlamıştı. Üstelik yine bizim gibi toplumların en talihsiz konularından bir diğeri de devreye girmişti; Bu kadar başarılısın, bölüm birincisisin diye dilin nasıl da uzuyor bana artistlik mi yapıyorsun, kendini çok fazla beğeniyorsun.. (Sonra Türkiye'deki kadınlar niye mutsuz!!!!!) Her neyse en bombası da kızcağızımın hamile kalması oldu hem de zamansız ve isteksizce. İpler işte tam da orada koptu. Damat ben senin gibi havalı burnu büyük, anama babama saygısı olmayan birinden ( halbuki kızın yaptığı saygısızlık değil kayınvalide ve kayınpederin hayatlarına haklı olarak karışmamalarıydı) çocuk istemem deyince iş mahkemede bitti pardon hala bitemedi ama bitecek Allah'ın emri!
Öğrencim şimdi hamile ve çok istiyor bebeğini dünyaya getirmeyi. Uzun uzun konuştuk doğurmakta ısrarlı ve ben bu kararlılığı karşısında Ona hayran kaldım.
Peki ne oldu da evlenmeden önceki Peri masalı evlendikten sonra korku filmine döndü? Küçüklükten bastırılırmış bütün duygular, sorgulanmadan öğrenilen bütün yanlış düşünce kalıpları, aileden gelen güvenlik alanları, geleneksel kodlar açığa çıktı.
Duygular çok önemlidir ama gerçek duygular yani duygularla dürtülerin birbirinden ayrılması şarttır. Dürtü öfke halinde kontrolden çıkma durumudur. Aslında yetişkinlikte farkındasızca sergilediğimiz tavırların bütünüdür dürtüler. Bizi biz yapacak olan yegane şey duygu ve dürtüyü birbirinden ayırmak, bunların gerçek nedenlerini sorgulamak, bütün duygularımızı saygıyla kabul etmek ve duyguları kontrol altına alıp yaşamaktır.
Hayat acısıyla tatlısıyla bir deneyim ve gelen herşeyin başımız üstünde yeri olmalı çünkü bilincimizin yükselmesi için bu olayları yaşamak ama yaşadıktan sonra bunlara uzaktan bir bakıp rasyonel bir şekilde yani egosal boyutta değil de farkındalık boyutuyla değerlendirmek şart. Bir ömür acıyla, depresif ruh haliyle, ona buna öfkeyle ya da aklı başında terbiyeli hanım hanımcık olmasıyla övunenler var ama maalesef hiç aydınlanmayı bcerememiş bu insanlar toplumumuzun büyük çoğunluğu oluşturuyor. Gelin hep birlikte bu aptalca düzeni yıkalım. Yaşasın acıyı, hüznü, şevkati, şehveti, aşkı, merhameti yüreğinin en derininde hisseden aykırı Vandetalar, olmaz olsun yüksek makamlı, terbiyeli, egosu sağlıksız, kendini önemseyen, hanım hanımcık ruhsuzlar..Hisleriniz kabetmemeniz, kaybettiyseniz yeniden bulmanız dileğiyle..
YORUMLAR