ATAKAN, İLİK NAKLİ VE HUZURA DAİR...
“Komaya girmişti, biraz ayılır gibi oldu. Ayılır ayılmaz ilk sorduğu soru “Anne derslerimi verebildim mi” oldu. Annesinin olumlu cümle kurmasına rağmen hemen ardından bir başka olumsuz cümle geldi “şimdi de işsizim o zaman nasıl iş bulacağım!”
Atakan Dokuz Eylül Üniversitesi Makina Mühendisliği son sınıf öğrencisi. Aslında okulu iki sene önce bitmeliymiş ama hastalık çıkınca olmamış. Zaten şu okulda hemen bütün fakültelere girdim ama makina mühendisliği kadar delirtici bir bölüm daha görmedim. Bölümün zorluğu mu hocaların zorluğu bilemem ama gerçekten zamanında bitirilmesi zor bölümlerden. Umarım öğrencilerin çektikleri bu sıkıntılara değer ve ülke sanayi üretiminde ilerleyen yıllarda daha da gelişir. Atakan’a dönecek olursak Atakan’da çalışkan ama kaygı düzeyi yüksek çalışkanlardan. Abisi Gürkan Gür’e soruyorum Atakan’ın çocukluğunda geçirdiği derin bir acısı travması var mı diye “hayır” diyor. Tam tersi sevgi dolu bir ailede büyümüş, ailesine özellikle abisi Gürkan Gür’e çok düşkünmüş. Hatta o kadar düşkünmüş ki abisinin bile sıkıntılarını kafaya takarmış. En belirgin özelliği çocukluğundan beri gelen ve kontrol edemediği kaygıları, üstelik. Bu konuda annesi Sema hanımla abisi de hemfikir. Biraz değişik düşünüp değişik yaşayan bir çocuk Atakan diyor.
Hastalık bundan yaklaşık bir buçuk sene önce başlıyor. İlk doktora gittiğinde değerleri hiç fena değil, hastalığın başında yakalanmış. Altı aylık bir kemoterapi sürecinden sonra Atakan sapasağlam okuluna geri dönmüş. Sonra sınav stresi kaygılar yeniden artmış ve tam dokuz ay sonra hastalığı nüks etmiş. Abisi özellikle hastalığı nüks etmeden önce sınav ve gelecek kaygılarının belirgin bir şekilde yeniden arttığını üstüne basarak vurguladı ve ekledi “biz ne dediysek boştu, bizi dinlemiyordu.”
Fakat ikinci nüks birincisi kadar insaflı olmamış. (Zaten bir acı bir şey anlatmaya çalışır ve biz bundan ders çıkaramazsak büyüyerek gelmiyor muydu! )Atakan’ın bu sefer değerleri çok yükselmiş ve aldığı kemoterapi ilaçları tedaviye yanıt vermemiş. Üstelik hastalıklı hücreler beyin zarına yapışmış ve burada bir tutulum yapmış. 16 günlük bir yoğun bakım döneminden sonra çıkmış. Özellikle kulak ve gözde geçici hasarları hala mevcut. O yüzden Atakan’ın bilinci şimdilik kapalı ama ufak ufak tedaviye yanıt veriyor. Ama doktor kök hücre tedavisinin en etkili yol olduğunu söylüyor.
Peki bu kadar acımasız bir hastalığa çare olan kök hücre tedavisi nedir? O kadar önemli ki bu aralar bilboardlara yazasım var “Kızılay’a kan verin, belki de dünyanın öbür ucundaki birine can olursunuz” diye. Yani bu kadar hayati bir mesele ama biz farkında değiliz. Süreç şöyle işliyor; önce gidip herhangi bir Kızılay şubesine (internette şubelerle ilgili bilgi var hatta gezen kan verme araçları bile yoğun çalışıyor.) bir kaç dakika içinde üç tüp kanınızı veriyorsunuz. Donör olmak istediğinizi söylerseniz kanlarınız Ankara’ya gidiyor ve burada dokularınız inceleniyor. Eğer dokularınız hasta biriyle uyumlu çıkarsa tekrar kanlarınıza bakılıyor ve sakınca yoksa 5-7 saatlik bir işlem sonucu bir makina aracılığıyla ilik nakli gerçekleşiyor. İşin güzel tarafı yan etkisi yok denecek kadar az. 18-50 yaş aralığında düzenli ilaç kullanmayan, kronik rahatsızlığı olmayan herkes kan verebiliyor. Bugüne kadar Türkiye’de 393.834 kişi bağışçı olmuş ve bunların 1026’sı donörünü bulup hayat kurtarmış. Mucizenin güzelliğini düşünebiliyor musunuz? Kızılay’ın hedefi 500.000 ama tıpkı Gürkan gibi ben de bu rakamın Türkiye için çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bu kanlar aynı zamanda Dünya’da da yerlerini buluyor ve Dünya’nın pek çok yerinden de bize ilik nakli gerçekleştirilebiliyor. Örneğin 3.5 yaşındaki Öykü’nün donörü Brezilya’da bulundu. Çok yakın dostum Mithat’ın babası içinde Almanya’da donör bulunmuştu ama biraz geç kalındığı için amcamızı geçen sene kaybettik. Buradan sesimin yettiği her yere söylemek istiyorum; Sadece bir kaç dakika birlerinin hayatına can olabilir. Lütfen Kızılay’a kan vermekten ve donör olmaktan çekinmeyin. Lütfen Lütfen Lütfen.. Ve elinizden geldiği kadar bu bilgiyi yayın..
Sana gelince Atakan bütün Dokuz Eylül’ün kalbi senin için atıyor. Tüm dualarımız seninle. Sen hele bir kendine gel, tam bir iyileş bir daha nüks etmemesi için tıpkı ilik nakli gibi bütün virüslü bilinçaltı kodlarını öldürüp yerine yenilerini yerleştireceğiz. Çünkü bu Dünya’da Atakan’dan kıymetli birşey yok. Okuldan mezun ol ya da olma, iş bul ya da bulma, öyle de çok değerlisin böyle.. Ve ilk görevin bundan sonra iç huzurunu muhafaza ve müdafaa etmek. İstikbalin için bir numaralı vazifen budur. Bu seni sağlığına ulaştıracak en önemli hazinendir. Seni çok seviyor, dualarla yollarını gözlüyoruz. Lütfennnn hayatı ve bizi terketme..
YORUMLAR