-Bu sefer öğrencim değil bir okurum. Annesi kendisini doğururken
kaybetmiş. Sonra bir süre yetimhanede büyümüş. Babası başka bir kadınla
evlendikten sonra çocuğu yetimhaneden alıp birlikte büyütmüşler. Gözünün
içi gülüyor. Hayata yakınma, kibir, şikayet sıfır. Acayip huzurlu bir
enerjisi var üstelik iyi bir üniversitede çok iyi bir bölüm okuyor ve
kendisini geliştirmeye adamış. Bir kez daha anladım ki çocukluk
tramvalarının kişi kendisinin farkında olup hayata yüklediği anlamı
sağlıklı kıldıkça mutsuz etme olasılığı düşüyor. Hatta garip bir şekilde
ciddi sıkıntı çekenler muazzam bir duygu düzenleme becerisi
geliştirebiliyor. O güzel insanlara sevgi ve saygılar.
- Yılın en sevdiğim zamanları ama sebebi baharın gelişi falandan ziyade
benim 1950 sonrası Türkiye’de çok partili siyasal hayatı anlatmam. 60’lar,
70’ler, 80’ler Anayasalar, Darbeler, sağ sol çatışmaları.. Yarabbim ne
zevk anlatamam! Yok daha doğrusu bıraksalar sabaha kadar anlatırım..Hele
24 Haziran seçimleri yine soluksuz seçim havasına girdim konsantre tam
gaz..
-70’ler enflasyonun, işsizliğin, terörün, kavganın, karanlığın, kıyametin
zirve yaptığı yıllar. Askerin beklediği gibi ne 27 Mayıs işe yaradı ne 12
Mart. İşe yaramak bir yana ortalık daha da karıştı. Kontrgerilla tam bu
sırada Sait’i keşfetti. Sait parasız bir Anadolu çocuğuydu ama çok
çalışmış Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazanmıştı. Paraya
ihtiyacı vardı. Kontrgerillaya hizmeti gayet basitti; sağcıları solculara
karşı kışkırtmak! Kimbilir karşı tarafta da aynı görevi tersten gören kaç
Sait vardı? Profesör Doktor Nejat Göyünç ise Sait’in üniversitesinden
Tarih Bölümündeydi. Tam bir öğrenci babasıydı. Öğrencilerine bu tip
ideolojik grupların peşinden gitmemeleri için herşeyi yapabilirdi. Tam bir
öğrenci babası işte! Sait’le Nejat Göyünç hocanın yolları kesişti. Nejat
hoca Sait’e de anlatmaya çalıştı çalışmasına da her şey için çok geçti
Sait 9 Mayıs 1978’de Ankara’nın arka sokaklarından birinde ölü bulundu.
- “Bilim ve Farkındalık” Programı yapıyorum. Çünkü bunca yıllık
deneyimlerim acı bir şekilde gösterdi ki bilim ya da bilgi
anlamlandırılmadığı, saf niyetle insanın faydasına sunulmadığı, kendi
kişisel çıkarları uğruna yapıldığı sürece hiçbir işe yaramıyor. Hatta
acayip bir şekilde bilgi ve titre artar ama kendi farkındalığın ve
insanlığın artmazsa bu bilgi kişi de zararlı egoya dönüşüp kişiyi
yozlaştırıyor. Üstelik bir şeyi bilmek idrak etmek anlamına gelmiyor.
Herkes herşeyi biliyor. Peki o herkes herşeyin ne kadar farkında? İşte tam
da bu yüzden “Bilim ve Farkındalık” bir arada olmak zorunda..
İzleyemeyenler ve sonradan izlemek isteyenler için her haftanın linkini
sayfama yükleyeceğim.
- Peki bir şeyi “Bilme sürecinden Fark etmek ya da İdrak Etme” sürecine
geçtiğimizi nereden anlarız? Herkes bilir ama farkedenler harekete
geçenlerdir. Kendini değiştirmek için, dünyaya daha faydalı olmak için.
Kadına kıyafeti nedeniyle bakmalar, laf atmalar, İnşaat pislikleri, yere
çöp atanlar sadece bu pisliği yaratanların ayıbı değil. Bir toplumda bu ve
bunun gibi şeyler normalize edilebiliyorsa bu toplumun farkındalığı
yoktur. Toplumun ayıbıdır. Mahalledeki inşaat pisliğini temizlemiyorsa ve
insanlar belediyeye şikayet etmek yerine kendi kendine söyleniyorsa burada
farkındalık yoktur. Bu her konu için geçerlidir.
-Farkedilmeyi bekleyen o kadar çok şey var ki geriye kalanları yazıp
konuşmaya devam edeceğiz..
YORUMLAR