Emine teyze 92 yaşında Kütahya’nın bir köyünde oturuyor pardon oturmuyor oturamıyor. İlk aklınıza gelen şey muhtemelen bir hastalığı olduğu için mi oturamadığı değil mi? Hayır! Emine teyzenin hastalığı falan yok, kullandığı tek bir ilaç bile yok. Asırlık çınarın tek sağlık problemi bir gözünün görmeyişi. Yeni gelinken bir akşam tarlada işler uzamış, akşam eve geç gelince kayınpederi nerden kaldın açlıktan öldük burada diye kadıncağızı epey hırpalamış, sonra da hızını alamayıp dövmüş. Emine teyzenin kocası da çok dövmüş Emine teyzeyi. Ama herşeye rağmen çok mutlu şimdi. Onları mı kafaya takacağım diyor. Emine teyze otur artık çalışma diyorsun yüzüne düşmanmış gibi bakıyor “bak kızım ben çalışmazsam ertesi günü ölürüm” “tamam Emine teyze nasıl istersen” Sabah 6’da kalkıyor akşama kadar inek sağıyor, sokak süpürüyor. Emine teyze sen harikasın çok yaşa emi?
Gelelim Emine teyzenin entellektüel versiyonuna; Halil İnalcık. Halil İnalcık’tan önce Osmanlı sadece bir 19. yüzyıl kısmı bilinen bir devletti. Bir asırdan fazla yaşayan bu çınar hayatını Osmanlı’ya vakfetti ve bugün Osmanlı hukuku, toprak düzeni, ekonomisi ve daha aklıma gelmeyen nesi varsa hepsini bir bir çıkarttı. Ölümünün üstünden bir tam bir sene geçti. Öldüğünde 101 yaşındaydı ve hala Bilkent Üniversitesin’de Tarih Yüksek Lisans derslerine giriyordu. O da tıpkı Emine teyze gibi çalışmanın insanı dipdiri ve sağlıklı tutacak en önemli şey olduğuna inanıyordu. Nitekim bunu kendi çapında bence kanıtlamış da oldu. Geçen gün “Atatürk ve Demokratik Türkiye” adlı kitabında şu tarih gibi görünen ama muhteşem hayat dersleri içeren tespitlerini hayranlıkla okudum;
“ Fatih Sultan Mehmet hiç şüphesiz devrinin en modern hükümdarlarından biri idi. Ülkesini devrin en ileri ülkesi yapmak azminde idi. Bir taraftan Doğu’dan astronomi riyaziyeci Ali Kuşçu’yu ve büyük edip Molla Cami’yi ülkesine çağırıyor, öbür taraftan Batı’dan hümanist Ciriaco d’Ancona’yı ve ressam Bellini’yi sarayına davet ediyordu. İmparatorluğun mali işlerini bir Napolili Yahudi’nin, Yakup Paşa’nın eline vermişti. Fatih Galata’da Floransalıların ziyafetlerine katılmaktan çekinmezdi. İmparatorluğu’nun içinde ne kadar dinden insan varsa hepsine kendilerini devlete ait hissettirirdi. Gelişme ve ilerleme ihtiyacını şiddetle duyması maksatla geleneği kırarak her vasıta ve unsurlardan faydalanmaya çalışması, onun modernizmi hakkında hiç şüphe bırakmaz. Fakat 16.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılar herşeyde en ileriye sahip oldukları düşüncesine vardılar. Artık değişmek değil muhafaza etmek kaygısına düştüler.Böylece kaideleşmiş, kalıplaşmış Osmanlılar’ın davranış biçimleri değişime tamamen karşı olmuştu ta ki 19. Yüzyılda ne kadar geri kaldıklarını farkeden dek. Atatürk ihtilali topyekün bir ihtilaldir. Zihin değişikliği Atatürk’ün radikal devrimci modernleşmede fikri ifadesini bulmuştur.”
Değişimin gerekliliğini, değişimin, ben oldum deyip değişimin, sorgulamanın ve üretimin bittiği yerde ölüm başlar. Emine teyzeyle Halil İnalcık’ın en büyük aşkı hayatı ve çalışmayı sevmek olmuş ki bunca sene sağlık içinde yaşamışlar. Halil hocamınıza Allah’tan rahmet, Emine teyzemize daha nice ömürler diliyorum.
YORUMLAR