MÜFİDE, BENİM OĞLAN VE DİĞERLERİ
15 yaşında kız kaçırmaktan hapse girmiş benim güzel yürekli öğrencim. Çok sevdim hocam bir daha olsa yine kaçırırım diyor hala ama zannetmeyin ki akıllanmamış. Öyle bir akıllanmış ki 15’inden 22 yaşına gelinceye kadar nasıl akıllanmış anlattıklarına kulaklarımla inanamadık.
Ben 2015 Bahar’ından beri her bahar yeniden doğuyorum. Bahar yarıyılında müfredatımız yakın tarih; 1923’den günümüze. O sebeple Bahar demek benim için yeniden doğmak demek. Cumhuriyet Dönemi Türk Modernleşmesi’ni anlatmak ayrı bir zevk. Düşünsenize çok büyük acılar üstüne kurulu kendini zor bela kaldırmaya çalışan, Birinci Dünya Savaşı diğer ülkelerin aksine 11 sene sürmüş (Balkan Savaşlarından Lozan’a), en tutunduğu dallar ihanet etmiş, en merkezi toprakları gitmiş, en gençlerin ruhu şehitlik mertebesine ermiş bir mirasın yası bitmeden “içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler…” Ve bir de bu devrimlerin içinde filizlenen muhteşem çocuklar.
Ülkemizin yetiştirdiği Dünya’ca ünlü ve ilk kadın tıp doktorlarından İç Hastalıkları uzmanı Prof.Dr. Müfide Küley onlardan sadece biri. En amansız dedikleri kaç hastayı kurtarmış sayısını kendi bile bilmiyor. 1904 yılında Sakız Adası’nda dünyaya gelmiş Müfide hoca. Babası doktormuş ve en büyük hayali babasının izinden gidip doktor olmakmış ama maalesef Osmanlı’da kızların Tıp Fakültesi’ne girişi yasak olduğu için Biyoloji okumuş. Okulundaki bütün profesör hocalarından Tıp okumasıyla ilgili olumsuz geri bildirim alsa da içindeki tıp aşkı hiç sönmemiş. Üstelik 1921 yılında yaptığı bir kayıt girişimi de yine okuldaki profesörlerden birinin Saray’a şikayet etmesiyle engellenmiş. Bir röportajında “Bir gün mutlaka Tıp eğitimi alacağımı ve doktor olacağımı biliyordum” diyor. Ve nihayet en büyük dileği 1922 yılında Tıp Fakültesi’ne 10 kız arkadaşıyla kayıt olma fırsatını yakalamasıyla gerçekleşmiş. O günleri şöyle anlatıyor; “Biz ancak 1922 senesinde Anadolu’daki muvaffakiyetlerin artışı, Sarayın ve İstanbul hükümetinin kudretsiz kalması sonucunda yeniden müracaat ettik ve birlikte kaydolduk.” (Ayrıntılı Bilgi için Doç.Dr. Arın Namay, Prof.Dr. Öztan Öncel, Müfide Kalay) Sonra öldüğü 1994 yılına kadar başarı üstüne başarı. Buradan ne başarısı, ne alçak gönüllüğü, ne zarafeti yazmakla tarif edilemez.
Çarşamba günü çok kıymetli hocam ve Türkiye’nin tartışmasız en iyi tarihçilerinden Boğaziçi ve Sabancı Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Toprak hocamız konferans vermek için İzmir Apikam’a geldi. Konferansın konusu Cumhuriyet’in ilk yıllarında her yönüyle kadındı. Ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Devlet’in erkeklerin kadın algısındaki zihinsel bozukluğu gidermek için ne kadar çaba sarfettiğini anlattı ve şöyle devam etti; “Benim kayınvalidem 1908 doğumluydu ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında açtığı Hukuk Mektep’inden mezun oldu. Ceza savcısı olduktan sonra ailesinden beş kişiyi öldüren birine idam cezası verdikten sonra iş hayatına avukat olarak devam etti. Yani 1930’ların Türkiye’si bir kadına ceza hakimi olma fırsatıyla idam cezası hakkını kullanma yetkisi veriyordu.” O dönemde Dünya’da bir kaç örneği var bunun ve onlarda bin yıllık gelişme sürecinin içinde olan Batılı devletlerdi. Bugün Eurostat verilerine göre Türkiye’de kadın bilim insanı Avrupa’nın önüne geçmiş durumda. Evet yanlış okumadınız bizdeki kadın mühendis oranı Avrupa’dan yüksek. Üstelik sadece mühendis değil kadın doktor oranları da Avrupa’dan yüksek. Tek geride olduğumuz yer yönetici konumda kadınlar; Avrupa’da %45 iken Türkiye’de her 100 yöneticinin 26’sı kadın. Buna rektörlükten, her türlü kurum müdürlüğe de dahil. Akdeniz Üniversitesi Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç.Dr. Gözde Yirmibeşoğlu Türkiye’de üniversitedeki kadın akademisyenlerin %50’yi bulduğunu Avrupa’da ise bu oranın sadece %20 olduğunu söyler.
Hiç şüphesiz 1923’den sonra kadının bir adı oldu, hatta soyadı oldu, hukuk önünde erkekle eşit oldu. Doktor, mühendis, akademisyen, dünya güzellik kraliçesi, operacı, tiyatrocu oldu. Sadece kadınlar değil sayısı belirsiz cumhuriyet çocuğu aldıkları eğitimle Türkiye’yi bugün dünyanın 16. ekonomisine soktu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere emeği geçen herkese tarif edilemeyecek borçlar içindeyiz farkında olmak, şükür ve kıymet bilmek lazım.
Gelelim benim öğrencime Batman’lı 4 çocuklu bir ailenin oğlu, kız kaçırıyor ve İzmir’deki bir cezaevine geliyor. Tam 7 senedir durmadan okuyor. Dünya klasiklerinden Osmanlı Edebiyatına.. Son bir senedir psikolojiye ilgi sarmış ve bana tramvaları bilinçaltımızdan nasıl silmemiz gereğini bir bir anlatırken düşüp bayılacaktım. Duruş, asalet, sınırlarını bilme on üstünden on. İşte bunlar hepsi Cumhuriyet’in güzellikleri. Bu can bu bedende olduğu sürece unutulmayacaksınız Cumhuriyet’in güzel mimarları..
YORUMLAR