ŞİMDİ VE BURADA
26 Eylül 2019 Perşembe Saat 10.08, hava serin ve bulutlu, enstitünün kokusunu özlemişim aslında sadece dün yoktum, Selman’la Hüseyin abinin sesleri geliyor mutfaktan, dışardan kuş sesleri, üç gündür derslerim yoğun başladığı için yine dilimde hafif kuruluk hissediyorum, biraz oturmaya ihtiyacın var diyor bacaklarım.
20 Mayıs 2015 sabah vakitleri Seferihisar yürüyüşüne gidiyoruz. İlk defa trekkinge Egemen’i götürüyorum, ikimiz de heyecanlıyız. Otobüse bindiğinden beri bir şekilde insanlarla muhabbete giriyor, isimlerini öğreniyor. Uyarıyorum annecim rahatsız etmeyelim. Bana verdiği yanıt “annecim bulunduğum yere adaptasyon sağlamam, ait olmam için insanları benimsemeliyim, bu bana mutluluk veriyor.” Algısı dış odaklı, o an orada olan herşeye hakim uzun lafın kısası ruh, beden, zihin aynı anda orada. Ben mi? Hazırlanması gereken sınav soruları, doktoram, evde akşam ne pişirsem... bunlar benim farkında olduklarım, bir de farkında olmadıklarım var, geçmişten getirip bilinçaltımın derin köşelerine gömdüğüm. Ama Egemen’in bu sözüyle uyanıyorum. Haklısın annecim bir yerde ne kadar fazla olursak o kadar huzurluyuz. Buna an da kalmak deniyor ve huzur sadece anda yaşanıyor size garip gelebilir ama hayatta öyle. Yani herkes bu hayatı yaşamıyor. Benim öğrencilerimin güzel birşeyler yaptıklarında birbirine söyledikleri güzel bir söz var “yaşıyorsun bu hayatı” Evet anın farkındaysan yaşıyorsun. Değilsen, zihnin şimdi ve o an dışında başka şeylerle meşgulse hiç yaşamamış gibi oluyorsun. Hatta öyle sanıyorum ki kaygıların artması, ölüm korkusu hep bu anı kaçırmaktan.
Hayat ışığım, en büyük idollerimden canım hocam İpek Ergür ile konuşuyoruz ve bana diyor ki “Beril farkında mısın kafandaki bu ikili yapı seni ne kadar andan almış lütfen ana gel” Gelmem mi hocam siz isteyin uzaya bile gelirim. Neyse o kadar uzağa gitmemize gerek kalmadı. Ama anda kalmanın ne kadar önemli olduğunu yıllardır bilen ama görüldüğü üzere idrak edememiş ben bir kez daha bir şeyle yüzleşmenin ve aydınlanmanın sevinci içinde ana geri döndüm ve bana dedi ki “anda kaldıkça öfkeni kontrol eder de hale gelirsin” Nasıl yani geçmişten kalan tüm öfkelerimi mi? “Evet aynen öyle. Gün beş dakika bile zihni yavaşlatıp anda kalabilmek, ben şimdi ve burdayım demek, dışarıdaki sesleri dinlemek, kazağının tenine dokunduğu yere odaklanmak, gözünün sızlamasını, ayağının ağrısını hissetmek bizdeki farkındalığı arttırır. Farkındalık artması nedir? “Bir duygunun harekete geçmesinin altında yatan düşünce kalıbını bulmaktır.” Kısaca küçüklükten beri bizim bilinçaltına girmiş kodlarımızı bulmaktır. Peki bu ne ile yarar? Duyguyu sönümlendirir. Yani o duygunun ve düşüncenin sizin bir parçanız olmadığını idrak ederseniz. Ve yıllardır derine gömdüğünüz kodlarla oluşan duygular sizin kontrolünüze geçer. Kendinizi farketmeye başladıkça herşey çorap söküğü gibi gelir ve bence gerçek anlamda yaşamak tam da o noktada başlar.
Sakinlik ve farkındalıkta kalma hali aslında bir hayat tarzı olmalı diye düşünüyorum. O yüzden sakin, dikkatini kendi söyleyeceklerine odaklı değil de karşı tarafa verebilen, konuşurken sizin ne hissettiğinizi de dikkate alarak konuşan, yüksek sesle konuşmayan insanların söyledikleri benim için bu yüzden çok önemli. Sakin ve karşı tarafı tüm dikkatiyle dinleme becerisine sahip insan farkında insandır. Enerjisinden de hissederseniz zaten. O kendini var etme sürecine çoktan girmiş ve karşı tarafı da var etmeye başlamıştır. Algı çarpıklığı zayıf, görüş alanı açık, kendi hayatının efendisidir. Ve kendini yöneten Dünya’sını, Dünya’yı yönetir. Yüksek bir kendililik bilinci ile iyi bir gün diliyorum.
YORUMLAR