Geçen salı konuğum kıymetli hocam Psikoterapist Ersin Akkurt’tu. Çok
etkileyici bir program oldu. Aslında söylediklerini yıllar önce
konuşmamıza rağmen ve anlattığı süreçleri bire bir deneyimlememe rağmen
sanki bu sefer başka bir bilinç düzeyinde idrak ettim. Hani bir kitabı 18
yaşında okuduğunuzda başka 30 yaşında okuduğunuzda başka bir tat verir ya
onun gibi. Eğer programı seyretmediyseniz mutlaka öneririm. Programda
önemli bir meseleden bahsettik depresyonun sevgisizlikten sonra en önemli
nedeni ebeveynlerin çocukların birey olmalarına engel teşkil edecek
şekilde bireylik sınırlarına girmeleri. Hani bazıları buna aşırı sevgi
falan diyor ama bunun gerçek sevgiyle pek bir alakası yok aslında. Bu daha
çok ebeveynin kendi egosunu tatmin etme amaçlı bilinçsizce çocuğa
hükmetmesi. Ve Ersin hocanın dediği gibi “çocuğun bilinç kaybı daha
anneler bebeklerini bebeklerden talep gelmeden emzirmesiyle başlıyor” Bu
süreç yemek masasında “aç ağzını henüz doymadın, bunu yemezsen çikolata
yok” gibi söylemlerle devam ediyor. Ve çocukta doğuştan gelen ve mükemmel
dizayn edilmiş sinyalizasyon yeteneği çökertiliyor. Sevgisizlik veya aşırı
sınır ihlali ile çocuk bilinçaltında şu kalıpla büyüyor “ben kendi
isteklerime karar veremem, istemediğim ortamlarda bulunmak için herkese
uymak zorundayım, hayır dersem, sınır koyarsam dışlanırım, başkalarının
dümenleri doğrultusunda davranmalıyım, peki ya toplum ne der..” Ve sonra
bilinç ölümü küçüklükte gerçekleşmiş yaşayan bir sürü zombi. İşin kötüsü
bu zombiler kaybettikleri ruhlarının farkında olmadıkları için çevreye
zararları da kimi zaman büyük olabiliyor, hissizleşebiliyor ya da şiddet
eğilimli bile olabiliyor. Hani o idamı istenen çocuk tecavüzcüleri falan
var ya onlar hayatları boyunca daha minicik bir bebekken bile sevgi
görmemişler doğal olarak sinyalizasyon henüz bebekken bozulmuş idamla yola
gelebilir mi?
Komşu teyzenin 20 yaşından sonra ne zaman evleneceksinden tutundan, amca
çocuğunun okul ne zaman bitiyor, çocuk ne zaman yapacaksın soruları dahi
sınır ihlali. Ailenin kendi “doğru” kalıplarını yüklemeye çalışması,
öğretmenin sınırları dışında öğrencilerine yükleme yapması sınır ihlali.
Sınırlarımızı koruyamazsak farkında bile olmadan içgörü ortadan kalkar.
Sağlıklı içgörünün olmadığı toplumlarda had aşımları sadece ailede değil
tepeden tırnağa bütün kurumlarda olur. Kendi haddini bilmeyen ya da sınır
ihlaline izin veren, hayır diyemeyen toplumların muassır medeniyet
dediğimiz medeniyet seviyesine ulaşıp insanca yaşaması mümkün değildir.
Bütün kutsal kitaplarda yazar “Benden başka kimseye tapma. Ben sana
olabileceğinin en iyisini zaten verdim. O halde kendi özünü ayaklar altına
almak niye?” Siz bir gün içinde kaç kere kendi özünüzü ayaklar altına
aldığınızı hiç düşündünüz mü?
YORUMLAR