Birinci Dünya Savaşı döneminden itibaren Orta Doğu, İngiltere, Fransa ve ABD önderliğinde şekillendirilmişti. Neredeyse bir yüzyıl boyunca da ne yazık ki Türkiye Batılı çıkar odaklarının “Orta Doğu halklarına demokratik düzen ve Batı insan hakları ölçeklerinde bir yaşam getirilecek” safsatasından oluşan yol haritasını izlemişti.
Bana göre bunun tek bir istisnası vardı.
Bu da 1936 yılında Fransa’nın yeni bir dünya savaşına hazırlanmak ve Almanların istila tehlikesine karşı koymak için mandater yönetimi bırakmasının ardından Atatürk’ün oluşturduğu yumuşak güç temelli stratejiye uygun olarak Hatay Sancağını Anavatana bağlamasıdır ve Orta Doğu’nun kuzey batısında harita yeniden şekillenmiştir (kaldı ki o dönemde bile Fransa ile savaşa gireriz diyerek Atatürk’e karşı çıkan bakanlar olmuştu). Sonraki dönemlerde Türkiye açık ara ile olayların gelişimine seyirci kaldı ve bazen de daha kötüsü Batılı güçlerin çıkarlarına da hizmet etti.
Şimdiye bakalım!
Suriye’de 2010 yılında Kamışlı’da Batılı Soroz açık toplum örgütlerinin Kürtleri bir futbol maçı sonrasında ayaklandırması sonucunda Suriye Arap Baharı, DEAŞ ve İç savaş başladı. 2011’de bu gelişmelerle ilgili 2023 dergisinde yayınladığım bir makalede;
Büyük bir mülteci hareketinin olacağını,
Türkiye’nin zorlanacağını ve destek bulamayacağını,
En az bir ya da iki yıl içinde Türkiye’nin münferit ya da aynı sorunla karşılaşacak devletlerin desteği ile Lazkiye, Halep, Rakka hattında tampon bölgeler oluşturması ve bunu da Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücüyle aktif olarak yapması gerektiğini belirtmiştim. Ancak sürekli değişen konjonktürler, çıkar çatışmaları, ABD’nin öngörüsüz politikaları sonucunda bunun gerçekleşmesi Fırat Kalkanı ve Afrin Harekâtlarına kadar uzadı.
Her iki harekât da gecikmeli de olsa tam zamanında yapıldı. Neden?
1990 yılında Körfez harekatı başladığında Musul, Erbil ve Kerkük’de Türkmenler hakim güçtü. Modern ve çalışkan insanlardı. Öz Türkçe konuşuyorlardı. Türkiye’nin Irak’a çok büyük gıda sevkiyatı vardı. Petrol Yumurtalık hattından Anadolu topraklarına giriyor ve Ceyhan’dan Akdeniz’e çıkıyordu. ABD Körfez harekâtı esnasında Türkiye’nin de Kuzey Irak’tan askerlerini sokmasını istiyordu. Bir kısım askeri birimler girdi de. Ama büyük gücün gelmesi şarttı. Ancak dönemin yönetimi aralarında anlaşamayınca girilmedi. İçerdekiler de geri döndü. Dönemi canlı yaşamış birisi olarak bana göre sonucu ağır oldu.
Çekiç güç geldi. PKK her türlü desteği aldı ve etki alanını genişletti.
Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi legal olarak kuruldu.
Orta Doğu’daki Türk ticareti çöktü.
Petrol akışı yıllar boyunca açılmayacak şekilde durdu.
Daha da kötüsü coğrafya ABD’nin çıkarlarına göre perişan oldu ve Türkiye için bedeli çok ama çok ağır oldu.
2003’de de Irak işgali sonrasında aynısı oldu. ABD’nin öngörüsüz politikaları (adım at. Sonucuna bak. Sonraki adımı planla stratejisi) Orta Doğu’nun kana bulanmasına, Türkiye’nin sınırlarının hemen dibinde yeni bir ideolojisi bir Kürdistan devleti yaratmak olan Kürt oluşumuna yol açtı.
Bütün bunları yerinde ve canlı olarak yaşamış bir kişi olarak Fırat Kalkanı’nı ve Afrin Harekatını çok yerinde buluyorum. Çok doğru ve tam zamanında gerçekleştiriliyor. Bana göre 100 yıl sonra ilk defa Türkiye aktif olarak bölgede ve kendi çıkarlarına göre sınırları yeniden şekillendiriyor.
Üzüldüğüm noktalar nedir?
Evet şehitlerimiz var. Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Ancak şunu unutmayalım ki savaşanlar ve şehit olanlar sayesinde Türkiye sınır güvenliğini sağlayacak. Daha da güçlenecek. Kırılmaz bir kıtasal güç olacak. Şunu unutmamak gerekiyor. Eğer karada her türlü harekatı yapacak gücünüz olmazsa hiçsiniz!
Harekatın ardından CHP’nin tutumu eleştilmeli mi? Kesinlikle evet.
Zorlamalar sonucunda birkaç gün öncesine kadar PYD’nin terör örgütü olduğunu telaffuz etmekten geri durmaları, harekâtın meşruluğunu sorgulayan açıklamaları çok ama çok kötü. Benim gibi Türk Halkı bunu asla affetmeyecek. Hâlbuki tek yürek olunması gereken bir dönemdeyiz. Ekonomi zarar görecek, şehit sayıları artacak gibi felaket tellallığı yapmak neye hizmet edecek ki. ABD’ye, Batılı güçlere ve çatlak bir ses olarak yükselen HDP’ye!
PYD terör örgütü müdür sorusuna bu köşemdeki daha önceki yazılarımda değinmiştim. (Suriye’de PYD ve kirli demografik oyun) Açık bir şekilde terör örgütü demiştim. Şimdi bunu değiştiriyorum. Daha da kötüsü! DEAŞ’dan bile kötü. Çünkü terör örgütlerinin her zaman hedefleri askeri güçlerdir. Ama PYD sivil ve masumları Kuzey Suriye’yi boşaltmaları için katletmekten çekinmeyen bir cani grubu. Amaçları demografiyi değiştirmek. Bu bölgeyi ideolojik Kürtleştirmek. Bunu gerçekleştirmek için de her türlü katliamı yapmaktan geri durmuyor.
Bu harekâtlar sadece Afrin ile kalmayacak. Fırat’ın batısı emniyete alınacak, buraya mülteci durumundaki insanlar döndürülecek ve eş zamanlı olarak Fırat’ın doğusuna gidilecek. Başarıyla da PYD denilen güruh yok edilecek. Bu kaçınılmaz! Bu harekatlar devam ederken de CHP’nin ve taraftarlarının Türk askerinin Suriye’de işi ne? gibi saçma sapan sorular soracağına, ABD burada neden var? PYD’ye neden silah veriyor? Afganistan’da bataklığa saplandığı günleri unuttu mu? Gibi sorular sormalı ve Türkiye burada insani amaçlarla sınırları güvenceye alıyor demelidir.
YORUMLAR