Ateş Arabaları: Kademeli Strateji ile ABD'nin Öngörüsüz PYD...
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Ateş Arabaları: Kademeli Strateji ile ABD'nin Öngörüsüz PYD Dayanışması

15 Mayıs 2017 - 12:03

Son üç yıldan bu yana Obama’nın yumuşak Güç stratejisi kapsamında Irak ve Suriye’de DAEŞ’e karşı mücadele yerine Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yapı oluşturmayı hedefleyen YPG ve PKK ile ortaklık oluşturan ABD’nin son dönemde yeni Başkanlarının inisiyatifi ele alamaması ve Pentagon’a sözünü geçirememesinden kaynaklanan bir hamlesiyle karşı karşıya olan Türkiye göreceli zor bir dönem geçiriyor.


Ayrıca dünyanın en büyük süper gücü etiketini taşıyan ABD’nin dünyanın en önemli sorun alanı haline gelerek bir kördüğüm oluşturmuş Suriye probleminde kendisini temsilen Suriye politikasının uygulama ayağını daha önce bu tür sosyal, politik, ekonomik ve askeri bir yumaktan oluşan problem için bir Albay görevlendirmesi bence ABD’de Suriye politikası konusunda hem Başkanlık çevresinde hem de Pentagon içinde dışarıya yansıtılmamaya çalışılan büyük bir problem olduğunu işaret ediyor.

Bu yüzden de başlıkta kademeli strateji kavramını kullandım. Bu kavram değişik ülkeler tarafından değişik şekillerde adlandırılıyor. Kısaca sonunu göremediğiniz bir probleme kısa vadeli hamleler yapmak ve gelişmelere göre hareket etmek. Aynı Afganistan’da ve Irak’ın işgalinde yapıldığı ve bataklığa gömüldüğü gibi!

Diğer bir ifadeyle büyüyen bir sorunun sonu görünemiyorsa sorunun etkisini azaltmak için küçük adımlar atarak onu zayıflayacağı alana doğru kanalize etmek olarak ifade edebiliriz bu kavramı. Ama burada başka bir problem daha var. Başlangıçta ana hedef DAEŞ’in Suriye’de yok edilmesiyken şimdilerde bu hedef ABD’nin hakimiyet mücadelesine ve DAEŞ de bahaneye dönüşmüş durumda!

Yakın gelişmelere kısaca göz atalım. İlk dönemde DAEŞ’le mücadele için yerel güçlerin kullanılması hesaplanmıştı ve bu yüzyılın mecburiyeti olan “eğit-donat-destekle ve savaştır” metodu kullanılmıştı. Hiçbir başarı elde edilememişti. Açıkçası eğer Türkiye Fırat Kalkanı operasyonunu başlatmış olmasaydı sırtını PYD’ye dayamış olan ABD, Afganistan’da olduğu gibi burada da bataklığa saplanacaktı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin küçük bir birimi tarafından bir yıla yakın süren operasyon sonucunda son beş yılda elde edilemeyen bir başarıya ulaşıldı. Türkiye ise ABD tarafından Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e çıkışı olan bir PYD Kürt oluşumu engellenmiş oldu. Demek ki, askeri güç ile sorun alanında bulunmak hem direk olaylara ve gelişmelere etki etmeyi ve hem de devlet çıkarlarını korumaya ve geleceği ülkenin lehine şekillendirmeye hizmet ediyor. Bu yüzden Suriye kırsalında görev yapan askerlerimize her zaman minnet duymalıyız ve Türk askerinin Suriye’de ne işi var gibi garip sorular sormamalıyız.

Sanırım ABD’nin Türkiye’nin elde ettiği bu başarısı içine oturmuş olmalı ki, şimdilerde PYD’yi güçlendirmenin ve Suriye’de yeni bir Türkiye düşmanı etnik bir oluşum yaratmaya girişmiş durumda. Ancak buradaki en önemli sorun PYD’nin ABD’den aldığı bu silahları ne kadar ve ne ölçüde kullanabileceği, Türkiye’ye karşı kullanma cesaretini nasıl göstereceği, ABD’den alınan bu silah ve teçhizatın PKK’ya ve daha kötüsü el altından DAEŞ’e verilmesinin nasıl önleneceği. Çünkü PYD’nin içinde DAEŞ’e hizmet eden kişi ve unsurların var olduğunun işaretleri çok defa kendisini göstermiştir.

 

Bu gelişmeler bana yirmi yıl öncesini hatırlattı. Çünkü ABD, yeni bir açılım yapamadığı için Körfez Krizi dönemlerindeki uyguladığı politikaları yeniden hayata geçirmenin peşine düşmüş durumda. 1990 yılının başında Körfez Harekatı başlatılmadan önce Türkiye’nin de askeri oluşumunun Kuzey Irak’a girmesi teklif edilmişti. O dönemde rahmetli Özal, bu Atatürk’ün Misak-ı Milli’sinin gerçekleştirilebileceği tek ve büyük bir fırsat olduğunu görmüş ve girilmesi konusunda ısrarcı olmuştu. Ama ne yazık ki, dönemin Genelkurmay Başkanı rahmetli, Torumtay onun kadar ileri görüşlü ve cesaretli değildi (halbuki bu konular tartışılırken Türkiye’nin en etkili unsurları boşaltılmış Kuzey Irak coğrafyasında dolaşmaktaydı). Ardından da bilindiği üzere Saddam’ın sınırlandırılması, Çekiç Güç ve onun sayesinde PKK’nın güçlendirilmesi ve Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi olayları gerçekleşti. Bu dönemde Türkiye fiilen Kuzey Irak’ta olmadığı için gelişmelere müdahil olamadı ve seyretmekle yetindi. Hatırlayacağınız üzere o dönemde de Çekiç Güç tarafından yapılan yardımların PKK’nın eline geçtiği konuları sürekli Türkiye tarafından ABD’ye bildirilmişti. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta ABD desteğinde ortaya çıkan yeni oluşuma müdahil olmaması içinde PKK Türkiye’yi oyalamakla görevlendirilmişti.

Fakat bugün farklı ve dolayısıyla ABD’nin yirmi yıl öncesine ait stratejilerini hayata geçirme ve başarıya ulaşma şansı yok. Neden farklı? Çünkü Suriye’nin en can alıcı kesimleri (denize çıkışı kapatan koridoru kontrol eden coğrafya) Türk askerleri tarafından elde bulunduruluyor. Yani Türkiye askeri gücü sayesinde Orta Doğu oyununun içinde! Bu çok önemli! Zira küçük bir Sincar operasyonu ile PYD’ye ve buraya yerleşmeye çalışan PKK’ya verilen zayiat Türkiye’nin istemediği oluşumları engelleme kabiliyetine sahip olduğunu gösterdi. Dolayısıyla kartların yeniden karıldığı ve oyunun daha da büyüyerek yeniden şekillendiği yeni bir dönemdeyiz.

En önemlisi de Türkiye’nin elinde ABD’yi çok ama çok zarara sokacak etkili kartlar var.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar