Başkan Trump ve ABD'nin Suriye Politikası
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Başkan Trump ve ABD'nin Suriye Politikası

01 Mayıs 2017 - 13:36 - Güncelleme: 01 Mayıs 2017 - 13:41

 

Son iki, üç haftalık gelişmelere bakıldığında aklımıza ABD’de iplerin ne kadarının yeni başkanın elinde olduğu sorusu geliyor. Neden mi? Hemen kısa bir kronoloji çizelim.

 

Suriye Şam yönetimi İdip kentine bir saldırı düzenledi ve hemen akabinde bu saldırının Sarin Gazı kullanılmasıyla gerçekleştirildiği basında yer almaya başladı (4 Nisan 2017). Bunun üzerine de ABD Başkanının onayı ile ABD 59 TomaHawk füzesi ile saldırının yapıldığı belirlenen Şayrat hava üssü bombalandı (7 Nisan 2017). Ancak hava üssünün yerle bir olması gerektiği düşünülürken üssün hava pistlerinin bile çok az zayiat aldığı ortaya çıktı. Bu da bu kadar güçlü bir saldırının böyle bir etki bırakmasının ancak füzelerin savaş başlıklarının değiştirilmesiyle gerçekleşebileceği düşüncesini akla getirdi. Yani ABD politikasını değiştirmedi ama kimyasal gaza karşı da sessiz kalmamak için bir tür uyarı atışı yapmış oldu.

Bu sürecin arkasından Türk hava kuvvetlerinin jetleri tarafından PKK/PYD ortaklığının yeni merkezi olmaya hazırlanan Sincar bombalandı (25 Nisan 2017). ABD bu konuda çok rahatsız olmuş ki, hem tasvip etmediğini hem de Türkiye’nin koalisyon harekat merkezine haber vermediğini açıkladı ve ardından da hepimizin bildiği üzere bombalanan bölge ABD’nin bölgedeki üst seviye askerleri tarafından ziyaret edildi, bu ziyarette açık bir şekilde kanıtlanmış PKK teröristleri ile beraber görüntü verildi ve en son olarak da Sincar bölgesine ABD birliklerinin bir kısmı konuşlandırıldı ve öldürülen PYD teröristlerinin bölgelerine getirilmesinde alanda bir tür işbirlikçi gibi bulundu.

 

 

Bütün bu gelişmeler olurken de Başkan Trump’tan hiçbir ses çıkmadı. Aynı Obama’nın son döneminde bu konuda direk açıklama yapmaması gibi! Ama Sincar vurulduktan sonra bir gelişme daha oldu. İsrail jetleri Şam yönetimine ait olan Palmira yakınlarındaki iki büyük silah deposunu vurdu. Bu çok önemli bir gelişme olarak değerlendirilmeli1 Çünkü her dönem ABD’nin Orta Doğu politikalarına eş güdüm gösteren İsrail (bazı istisnalar hariç tutulmalı) bu sefer ilerde Şii Hilalinin kendisine uzanan kısmı üzerinden topraklarına yöneltilecek bir saldırıya karşı tedbir almış gibi görünmektedir. Ancak ilginç olan husus bu hamle ABD’nin bu coğrafyadaki politikalarına terstir.

Peki o zaman ABD neyi amaçlıyor? ABD net bir şekilde PKK nın destekçisi olan diğer bir terör örgütü olan PYD yi güçlendiriyor. İki amacı var. İlki PYD üzerinden PKK ya silah ve mühimmat desteği vermek ve bu aynı zamanda PYD li teröristlerin de PKK ya terörist desteği sunması anlamına geliyor. Bu şekilde bahar ve yaz dönemlerinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt içinde daha fazla uğraşmasını ve Suriye’deki etkin rolünü zayıflatmayı hedefliyor ve Suriye’de yeniden inisiyatif almayı amaçlıyor. İkincisi ise Kerkük petrollerinin kendi kontrolünde Akdeniz’e çıkması için gereken Kuzey Suriye’de PYD kontrolünde bir kuşak oluşturmak istiyor.

Bilindiği üzere DEAŞ Irak’ta Musul ve Kerkük’ü ele geçirmeden önce Kerkük petrollerinin yeniden Yumurtalık hattından Akdeniz’e ulaştırılması ve elde edilen gelirin pay sahiplerine verilmeden önce kimin hesabında toplanacağı üzerine Türkiye, ABD ve Bağdat Merkezi Yönetimi arsında önemli bir mücadele yaşanmış ve sonuçta elde edilen gelir Türkiye’de toplanmasına karar verilmişti. Ancak bu karar ABD’nin hoşuna da gitmemişti. Bundan kendisine ders çıkaran ABD, şimdilerde Suriye PYD kuşağı projesinin peşine düşmüş durumda. Ama ne yazık ki, bir müttefik gibi davranmıyor, tam aksine amacına ulaşmak için teröristlerle işbirliği dahil her yolu denemekten çekinmiyor. Zaten 2007 yılından itibaren Afganistan’da batağa saplanması ile “bazı konularda Taliban ile görüşebiliriz” söylemi ile teröristlerle işbirliği kapısını açılmıştı ve bu şekilde devam edilmekte.

 

 

Burada yeniden birkaç soru sorma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu politika kime ait? Başkan Trump bu politikanın neresinde? Başkan böylesine bir kör düğüm olmuş sorunun üstesinden gelebilecek mi?

Burada bir muamma ile karşı karşıyayız. Bu politikanın devam ettirilmesi, bölge ve bölge dışı bütün aktörleri rahatsız edecek durum yaratmaktadır. Özellikle Türkiye’nin sınır politikalarına ters düşecek gelişmeler Türkiye tarafından da farklı algılanacak ve kısa bir süre sonra Türk ve ABD silahlı güçleri karşı karşıya gelecektir. Özellikle Dicle Kalkanı operasyonu tam bu öngörüye hizmet edecek harekattır. Buradaki yüksek amaçlardanbirisi kesinlikle Suriye’nin kuzeyinde PYD kontrolünde bir alan yaratılmasının engellenmesi ve PYD’nin etkisiz hale getirilmesidir ve bunun için güçlü bir Türk askeri birliği muhaliflerle beraber hareket etmektedir. Başka bir amaç da, bu bölgeden DEAŞ teröristlerini uzaklaştırmak ve bölgenin gerçek yerli halkını yeniden kendi topraklarına yerleştirmektir.

Ancak ABD’nin amacı artık DEAŞ’la mücadele değildir. Eğer amacı bu olsaydı zaten fiili olarak bölgede bulunan ve bir NATO üyesi olan Türkiye ile beraber harekat yürütür ve PYD’nin silinmesini ve yok olmasını sağlardı. Ama amacı bu bölgede kendi denetiminde özerk bir bölge kurmak olunca DEAŞ’tan farkı kalmamıştır. İşte bu noktada sorular gelmektedir. Bu politikaların bu şekilde yürümesine teröristlerle kesinlikle işbirliği yapmama politikasını yürüten ABD yönetimi Pentagon’a esir mi olmuştur ve Başkanı hiçe sayan Pentagon’un güçlü askeri kadrosu Suriye’de inisiyatifi ele mi almışlardır. Sanırım buna cevap oluşturacak kanıtları bulmakta gecikmeyeceğiz. Çünkü Nisan ayının gelişmeleri yaz döneminin çok sıcak geçeceğine çok net bir şekilde işaret etmektedir.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar