Yaklaşık bir yıl boyunca süren seçim maratonunun ardından Emmanuel Makron ve Marie Le Pen arasında kalan başkanlık mücadelesinden Makron açık ara ile çıktı. Ama sanırım gerçekte aldığı oylar diğerine göre düşük de olsa Le Pen ciddi bir başarıya imza attı. Fransız seçim sistemindeki gelişmelere önem verdiğim için bu süreci bizim yeterli ağırlığı vermeyen basın üzerinden takip etmek yerine önemli bilgileri paylaşan Le Monde ve Le MondeDiplomatique gazete/dergileri üzerinden takip etmeye çalıştım ve inanın bizim de örnek almamız gereken çok çarpıcı konulara ulaştım.
Bu konulara değinmeden önce kısa birkaç cümle içinde neden arka planda Le Pen’in başarısı olduğunu düşündüğümü ifade etmek istiyorum. Öncelikle Le Pen kendi partisine yapışan ırkçılık yakıştırmasının kurbanı olmuştur. Evet, bazı dönemlerde bu tür sert söylemlerde bulunmuştur ama aşırı sağ eğilimlerin yükselmesinden rahatsız olan başta Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği ülkeleri medyada ciddi eleştirel propagandalar yapmıştır. Bu da Le Pen’in Fransız sorunlarına yönelik geliştirdiği Başkanlık programında bu tür sert eğilimlere göreceli de olsa yer vermemesine rağmen sanki bu eğilimlerin üzerinden hareket edecekmiş izlenimine sahip olmasına neden olmuştur.
Başka hatalar nelerdir? Seçim dönemlerinde sert ve keskin dil kullanımı tehlikeli olduğundan yola çıktığımızda; Avrupa Birliği’nden çıkma konusunu referanduma götürmek, Euro para biriminden ayrılmak, NATO’da etap etap etkisizleşmek, Avrupa Birliği sınırlarının ortak korunması yerine milli güçlerin kendi milli sınırlarını koruması, Fransa’da doğan bir kişinin kökenine bakılmaksızın Fransız vatandaşlığına hak kazanması kanunun iptal edilmesi gibi sert söylemler oyların düşmesinde etkili olmuştur. Ama sanırım en çok seçimler öncesinde Le Pen’in Rusya gezisi ve burada Putin ile yakınlaşması, Putin’den destek sözü alması da oyların düşmesindeki büyük etkenlerden birisi olmuştur.
Tabiiki bu süreç Le Pen tarafından değerlendirilecek ve bu söylemlerle desteklenen bütün program maddeleri yeniden ele alınacaktır. Makron ise Avrupa Birliği’ne yön veren Avrupa Komisyonu tarafından aranan ve Avrupa üst kimliğine uyan duruşu ile tam anlamıyla Avrupa Birliği ülkeleri için ideal ve örnek bir adaydır. Ama bu yeterli değildir. Fransız seçimlerini şu anda Avrupa Komisyonu kazanmış gibi gözükmektedir. Neden? Halkın seçimlere katılım oranına baktığımızda bunu açık bir şekilde görmekteyiz (% 60’ın biraz üstü). Makron’un seçim programını incelediğimizde ise LePen kadar yeni, radikal ve özellikle ekonomi anlamında Fransa’ya yeni bir vizyon kazandıracak görüntüye sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Bu da Fransa’nın açık bir şekilde önümüzdeki dönemde suya sabuna dokunamayan, ekonomik sıkıntılarının daha da büyümesine neden olan bir anlayış ile yönetileceğini göstermektedir.
Burada en önemli husus şudur. Yukarıda da dediğim gibi Le Pen kaybetmemiştir. Eğer seçim döneminde belirttiğim hatalar masaya yatırılır ve belirlenen politikaların dili biraz daha yumuşatılırsa bir sonraki seçimlerden Le Pen mutlak bir zaferle çıkma ihtimali çok yüksektir. Zaman çabuk geçiyor ve Le Penaktif siyasetini yürütmek için daha çok genç. Makron ise bu süreci farklılık yaratamadan, Almanya’nın etkili olduğu Avrupa Birliği ortak politikalarına tabi olarak geçirecek bir liderdir. Ama küresel boyutta Orta Doğu’da ve Suriye’de yaşanan güç mücadelesi ortamında etkisiz kalan seçim döneminde öne çıkan ve acil çözüm bekleyen ekonomik sorunlara odaklanamayan bir Fransa muhakkak ki kan kaybedecek ve bundan da Le Pen karlı çıkacaktır.
YORUMLAR