Tarihler 1917’nin başlarını gösterirken artık Rusya’da ünlü Ekim devriminin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Ama O endişeliydi. Çünkü daha önce de Çar’ın mutlakıyetine karşı ihtilal girişimlerinde bulunulmuştu. Bunlardan en önemli olanlarından birisi 1825’te Sen Petersburg’ta gerçekleşmiş ve başarısız olmuştu. Çünkü suikast girişimiyle başlatılmak istenilen isyan halktan çok uzak kalmıştı. Bu dönemde yapılan girişim Çar’a bir nevi düelloya çağırmak için yüzüne eldivenle vurmak gibi görünmüştü. Yani derin Rus steplerinde sadece bir kıvılcımdı, saman ateşiydi. Çünkü o dönemin Bolşevikleri ile halk arasında büyük bir anlayış uçurumu vardı (Lemondediplomatique, Au Nome duPeupleouavec…).
Sonuncusu onunkiydi. Eskilerin başarısızlıklarından ders çıkarmıştı ve isyanın geniş bir tabanda başlamasına dikkat etmişti. Hedefleri ise görünüşte onları ezen Rus soylularıydı, sınıflardı ve eşit dağılmayan kaynaklardan sorumlu olanlardı. Kanlı olacak ve hep hatırlanacaktı ve gerçekten de öyle oldu. Ama devrim aslında yalanlar üzerine kuruldu, insanlar kandırıldı ve bu uğurda milyonlarcası kurşuna dizildi, Sibirya soğuklarında yok olup gitti.
1825’teki büyük Rus isyanı Batı Marksistlerinin yaydığı ve oldukça önemli bir taban bulduğu düşüncelerden etkilenen Rus subayları tarafından düzenlenmişti. Dekabristler olarak isimlendirilen bu isyancıların elebaşları olarak görülen yüze yakın lider kadrosunun bir kısmı kurşuna dizilmiş, bir kısmı da Sibirya’ya sürgün edilmişti. Başarısızlığın altında Rus halkının zor yaşam koşullarında olması, Sosyalist düşünceyi algılayamayacak kadar cahil olması gibi sebepler etken olmuştur. Bu yüzden de 1917’ye kadar halk bu isyanlara ilgisiz kalmıştır.
Lenin bunlardan ders çıkarmış olsa da Rusya’da işçi sınıfının sayısal ve mantalite bakımından Batı ayarında olmaması yüzünden endişeleri büyüktü ve başlatacağı isyanın başarılı olması için değişik alternatifler düşünmekteydi. Devrim başladıktan sonra her tarafı ezerek ve kana boyayarak ilerledi ve başarıya ulaştı. Ama Rus işçilerinin bundaki etkisi çok büyük olmadı. Köylülerin işin içine girmesi gerekiyordu. Devrim ancak işçiler, köylüler ve aydın kesimde yer alan yazar, askerlerin yani kısaca Çara karşı olan herkesin katkısıyla gerçekleşecekti. Söylem açıktı.
“Köylülerin egemenliği üzerine kurulacak yeni eşitçi bir medeniyet yaratan bir devrim”.
1917 devriminin ön hazırlıkları aslında 1840’lı yıllarda başlamıştı. Rus aydınları da Çarın muklakçı rejimine karşı bir güç oluşturmaya çalıştılar ama birkaç deneme yapsalar da başarı elde edemediler. Onlar sosyalizmi Rus köylülerine eşitlik ve işbirliği şeklinde yansıtmaya çalıştılar ve bu düşüncelerini sosyalizm ile onların da çalıştıkları toprakların esas sahipleri olabileceği teklifi ile pekiştirmeye gayret ettiler. Uzun bir süre alsa da bu teklif Rus köylüleri tarafından ret edilemeyecek şekilde benimsenir hale geldi. Ardından da bunun gerçekleşmesi için onların yardımıyla büyük bir isyan başlatılması, Çarın ve rejiminin devrilmesi gerektiği ortaya konuldu. Sürekli olarak köylü toplumuna burjuva ve kapitalist ekonomik yapı olduğu sürece onların ezileceği pompalandı.
Avrupa’daki sosyalist yazarların da etkileri çok büyük oldu. Avrupa’ya çeşitli nedenlerle gelen Rus gençlerinden “Halkın yanındakiler” adı altında bir grup kurdular ve sürekli büyüttüler. Bu grubun aktif hale gelmesi için sürgünde yaşayan bütün Rus yazarlar ve felsefeciler el birliği içinde çalıştılar. Onlar sayesinde de sosyalist düşünce Rus halkına yayılmaya başladı. Devrim yapmaya yetmese de ilerde etkili olabilecek bir taban oluşmaya başlamıştı artık. Çar ise kendi rejimini korumak uğruna “anarşist” olarak damgaladığı bu fikir yayıcıların peşine düşmekten, hapsetmekten başka bir şey yapamadı. Ama artık köylünün uyanışı başlamış ve steplerde hak istiyoruz diyen sesler sıkça duyulmaya başlamıştı (MarcFerro, La Revolution de 1917).
Çar da bu arada suların durulması için çabalamaktaydı. 1861 yılında köylünün heyecanının alınması adına toprak reformu ilan edildi. Ancak toprakların köylüye dağıtılması yerine satılması ön görüldü. Köylünün fakir olmasına bakılmadığı için bu kanun daha çok zengin toprak sahiplerine fayda sağladı ve onları daha da büyüttü. Bu da köylünün nefretini ikiye katladı.
Bu arada sürgündeki Rus düşünürleri ve yazarları çalışmalarına devam ediyordu. “1873-1874 yılları arasında Avrupa’da 2500 sosyalist genç yetiştirerek Rus steplerine köylüyle sosyalizmi tanıştırmak göreviyle gönderdiler. Bu gençlerin ileriye dönük planları yoktu. Sadece yakın gelecekte gerçekleşecek ve yeni bir düzenin kurulmasını sağlayacak bir devrime inanıyorlardı. Köylüler ise onların anlattıklarını, bağımsızlık ve eşitlik düşüncelerini anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlardı. Onların tek bir hayalleri vardı. O da işledikleri topraklara sahip olmaktı. Gençler ne yaparlarsa yapsınlar onların beyinlerine sosyalizm mantığını işleyemediler sonuçta. Bir kısmı yakalanarak kurşuna dizildi. Büyük bir bölümü de bu uğraştan vaz geçti. Sosyalist misyonerler başarısız olmuşlardı.
Rusya toprakları engin steplerdi. Çok büyüktü. Ama verimliliği kısıtlıydı. Bu da büyüyen nüfusun beslenmesini karşılayamaması anlamına gelmekteydi. Halkın birincil düşüncesi açlıktan ölmemek olunca ideoloji bu insanların kafalarında yer edemeyecekti. 1881’de Çar II. Nikolay’a yeni bir bombalı saldırı yapıldı. Amaç bir şekilde onu öldürmek ve kaos çıkarmaktı. Ama Çar bu saldırıdan kurtuldu. Bu saldırı onu yumuşatacağına daha da sertleştirdi. Çar Avrupa’daki gelişmelerin bir benzerini Rusya’da canlandırmanın peşine düşerek Rus sanayileşmesine doğru hamleler yaptı. Ancak her ne kadar bu gelişme çağa ayak uydurma gibi görülse de bir getirisi vardı. O da sanayi ile işçi sınıfının yani proleteryanın gelişmesi ve büyümesiydi. Sürgündeki yazarlar için sanki bir anda gün doğmuş ve bekledikleri fırsat ayaklarına kadar gelmişti. Kısa süre içinde işçiler arasında sosyalizm kendisine güçlü bir yer buldu. Ardından da proleteryal dayanışma ve isyan ruhu tırmandı.
Açık bir şekilde köylü kitlenin içinde önemli bir grup aydınlanmış ve destek vermeye başlamıştı. Dolayısıyla Çarlık yerine işçilerin sosyalizmine dayanan önemli bir entelektüel güç oluşmuştu. Bu sayede de Absolutizme dayanan Çarın varlığını sorgulayabilecek bu güç kısa sürede devrimci bir proletarya ideali ile şekillenerek legal bir partiye dönüştü. Bundan sonra da Sosyalist İşçi Partisi olarak bilinmeye başlandı. Partinin öncelikli hedefi yıkıcı bir etkiye ulaşabilecek bir güç oluşturmaktı. Legal dayanakları sayesinde de hedef kitlesi olan köylülere daha kolay ve engellenmeden ulaşabildi. Onlara hizmetlerinde olduklarını, onları koruyacaklarını ve şiddete asla başvurmayacaklarını söyleyerek güvenlerini kazandı. Artık Marksist ideolojinin sosyolojik yapısının Rus topraklarında oluşmasının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Ancak Lenin ve arkadaşlarını düşündüren hala bir soru vardı. Acaba çoğunluğun tarım insan olan bir toplumda proleter bir devrim yapmak ve zafer kazanmak mümkün müydü? (Kolokol, Londres, De quoi le peuple a-t-il besoin?)
19. yüzyılın sonlarından 1917 Ekim devrimine kadar olan zaman diliminde sosyalistlerin içinde iki grup oluştu. Bolşevik Marksistler ve sosyalist köylü düşüncesinin etrafında birleşen sosyalist devrimciler. İlki radikal olan iki farklı grup olsalar da hedefleri aynıydı. Büyük devrimi gerçekleştirmek! Parti işçiler arasında oldukça popülerdi. Ama köylüler hala aynı güveni taşımıyorlardı (Lemondediplomatique, ).
Lenin için de bu durum çok hassasiyet göstermekteydi. Çünkü önemli bir ilerleme kaydetmiş olsalar da hala partideki Bolşevik Marksistler azınlıktaydı ve devrim için köylülerin desteği şarttı. 1905’ten itibaren partinin eylemlerinde Lenin sürekli köylü sosyalistlerin tepkilerini inceledi ve çıkar yol düşündü. Ardından da her iki gruba da onları memnun edecek şekilde sistemli ve eşit yaklaştı. Bu arada o sürekli şekilde “işçi ve köylü sosyalistlerin diktatörü olma hayalini kurdu”. Hedefi ise şehirlerin ve kırsalın sosyalistlerinin aynı amaç uğruna birleştirmek ve Çarı devirerek yeni ve istediği yönetimi kurmaktı. Ancak ne olursa olsun hamle yapmak için 1905’ler daha çok erkendi ve zamanını beklemekten ve bu uğruda çalışmaktan başka çare yoktu.
1917 devrimi tam istediği şekilde gerçekleşti. Her iki grup da aynı amaç için isyana katıldılar ve ardından da devrimci sosyalistler ve Marksist Bolşevikler beraberce sosyalist hükümeti kurdular ve bu esnada da köylüler kendilerine verilen sözü hatırladılar. Ama Lenin bunların hatırlanmasından memnun kalmamıştı ve ünlü uzun vaazlarına başladı. Onlara şöyle diyordu;
“Güç artık proletarya ile ezilmiş köylülerin elinde. Ülkenin her köşesinde Milliyetçi bayraklarımızı dalgalandıracağız. Topraklarımızın tamamı köylü ve işçilerimizin arasından seçtiğimiz vekiller aracılığıyla verimli bir şekilde işleyeceğiz”.
Evet! Lenin durumu savuşturmaya çalışıyordu. Çünkü onun ideal sosyalizminde böyle ödünler yer alamazdı. Ama bir paradoksun içindeydi. Devrimin tam anlamıyla başarılı olabilmesi için köylülerin onun yanında olması gerekmekteydi. Köylüler de boş durmuyor ve tehditkâr bir şekilde Lenin’den yıllarca çalıştıkları toprakların mülkiyetlerini onlara vermesini istiyorlardı. Lenin için devrimin başarısı vazgeçilmezdi ve bu yüzden politik bir oyun oynamaya karar vererek toprakların köylülere dağıtılmasını emreden bir kararname yayınlamak zorunda kaldı.
1917 sonlarına gelindiğinde devrim başarılı olmuştu ve Lenin için söylemlerini değiştirme zamanını işaret etmekteydi. Yeni bir kararname yayınladı. Şöyle demişti;
“Toprakların özelleştirilmesi kanunu hemen kaldırılmalıdır. Önce bölgesel yönetimler kontrol etmeli ve ardından da hepsi Sovyet kurucu meclisine devredilmelidir”.
Ancak dönem hala oldukça hassastı. Topraklar her ne kadar köylülere dağıtılmış olsa da bir şekilde parasıyla zengin köylüler verimli, alanların çoğunu ele geçirmişler ve geri vermeye yanaşmıyorlardı. Diğer taraftan devrime destek veren köylüler istedikleri şekilde topraklarını elde edememişlerdi ve bu yüzden de çok kırgındılar, hayal kırıklığı içindeydiler. Bu durum açık bir şekilde Bolşevikler ile sosyalist köylüler arasında bölünme yaratacak gibi durmaktaydı.
Sonuçta Kasım ayının sonlarında beklenen gerçekleşti ve köylüler karşı bir saf oluşturdular. Bu aslında yeni bir iç savaştı. Bolşevikler köylüleri isteklerinden vazgeçirmek için katletmeye başladılar. Kıtlığa yol açacak şekilde ürünlerine el koydular. Bu sefer Çara karşı ayaklanan devrimciler kendi aralarında savaşmaya başlamışlardı. Ancak bu böyle süremezdi. Lenin devreye girdi ve 1921 yılı başlarında köylülere kısıtlı da olsa toprak verilmesini ve onların serbest piyasa mantığı içinde ürünlerini pazarlarda satmalarını kabul etmek zorunda kaldı. Ama açık bir şekilde bu Lenin’in kafasındaki sistem ile uyuşmuyordu ve böyle gidemezdi. Ancak sosyalist köylüler de devrimin kalabalık çocuklarıydı ve etkiliydiler. Devrimin ardından gelen sallantılar içinde geçen birkaç yıl sonra Lenin öldü ve yerine Stalin geçti. Onunla beraber her şey değişti ve güçlenen komünist proleteryanın ordusu köylüleri ezdi geçti. Denilene göre milyonlarca insan ya öldürüldü ya da sürgün edildi. Ama 1928’e gelindiğinde her şeyin sahibi Stalin’in sistemiydi. Halkların kendi kendilerini yönetmesi, serbest piyasa düzeni, kişisel toprak sahipliği gibi kapitalist uygulamalar bıçak gibi kesildi.
Ekim devriminin ünlü bir sloganı vardı. “Halka Gidelim”. Bunu ne Lenin ne de Stalin unuttu. Komünizmin kanlı idealleri içinde planlı bir şekilde yok edildi.
YORUMLAR