Suriyeli Mültecilerin de Yaşam Hakkı var. Ama Nasıl ve Nerede?
Dr.Haktan Birsel

Dr.Haktan Birsel

Suriyeli Mültecilerin de Yaşam Hakkı var. Ama Nasıl ve Nerede?

20 Mayıs 2017 - 18:38

Uzun bir süredir uluslararası güvenlik ve uluslararası terörizm derslerinde ve verdiğim konferanslarda küresel boyuttaki mülteci sorunsalının artık 65 milyon gibi bir rakama ulaştığı noktasından hareket ederek bu sorunun bölgesel olmaktan çıkarak artık küresel boyutta bütün dünyanın en önemli sorunu olduğu konusuna dikkat çekiyordum. Ancak son altı ayda ortaya çıkan yeni konjonktür açık bir şekilde artık onları kimsenin umursamadığını gösteren gelişmeleri barındırıyor.

Avrasya Kıtasının en sıcak noktalarına komşu olmamız nedeniyle bizi bu gelişmeler daha da ilgilendiriyor. Ama Türkiye’de resmi yapıların uygulama alanına koyduğu/koyamadığı/koymadığı politikalar nedeniyle her geçen gün bu sorun Türkiye’nin toplumsal dokusuna zarar verir ölçülere yükselmeye devam ediyor.Konu alanı Suriye olması nedeniyle mülteci sorunsalında da merkeze Suriye’de devam eden iç savaşı ve bu yüzden Türkiye’ye sığınan Suriye mültecilerini getirdiğimizde karşımıza 3 milyona (bence 1 milyon daha eklenmeli) ulaşan ve tedbir alınamayan korkunç bir manzara çıkıyor.

Bilindiği üzere 2010 yılında Arap Baharı hareketlenmesiyle Suriye karışmış ve çoğu çalışmalarda görüleceği üzere DAEŞ oluşumu ile beraber Suriye coğrafyası terörü koruyan, besleyen ve büyüten bir sefalet alanı haline gelmişti. O dönemde şimdilerde artık adına “kademeli strateji” olarak belirlediğimiz, yani kısaca bir hamle yapıp sonucunu görmek ve sonra bu sonuca göre yeni hamleyi belirlemek olarak özetlediğimiz bir strateji uygulama alanına konuldu. Ama ilerleyen dönemlerde bu küçük coğrafya küresel güç mücadelesinin şekillendiği ve DAEŞ’i bile unutturduğu bir olaylar zincirine dönüştü.

İç savaş başladığında ilk etapta akın akın Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerin bir kısmı kamplarda barındırıldı. Ancak artan sığınmacı hızına ayak uydurulamadığı ve soruna cevap verebilecek politikalar uygulama alanına konulamadığı için bunların büyük bir kısmı ülkenin değişik bölgelerine dağıldı ve kontrol edilemez hale geldi. Mültecilerin büyük bir bölümü de Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalıştı. Ama Avrupalı devletlerin aldığı sert tedbirler nedeniyle bir kısmı denizlerde ve bilinmedik yerlerde öldü, bir kısmı da değişik mafya gruplarına kurban oldu ve olmaya da devam ediyor.

Türkiye açısından bakıldığında ve özellikle son dönemde İstanbul’da ve birkaç başka şehirde halkın gösterdiği büyük tepkiler dikkate alındığında bu konuda görevlendirilmiş birimlerin bazı konuları yeniden gözden geçirmesi ve yeni bir yaklaşımla hareket etmesi gerekiyor. Bu konular neler sorusunun iki boyutta cevapları var. Birincisi son dönem gelişmelere bakıldığında daha önce de değişik platformlarda belirttiğimiz gibi Suriye’de huzur ortamının oluşma şansı artık yok. On yıl sonra bile burada hala sefalet kol geziyor olacak. Çünkü artık Suriye’de geriye dönülemeyecek bir eşik aşılmış durumda! Dolayısıyla bu gerçek göz önüne alındığında ciddi ve gerçekçi mülteci politikalarına ihtiyaç olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor. İşte ikinci boyut da burada başlıyor. Bu boyut iç politikayla alakalı ve burada görev Valilere, Kaymakamlara ve Belediye Başkanlarına düşüyor. İki temel görevin yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlardan ilki muhakkak surette ortada kontrolsüz bir şekilde dolaşan bütün mülteciler belli yerlerde toplanarak birincil ihtiyaçları olan yemek, sağlık ve giyim problemleri çözülmeli. İkincisi ise bu grupların bireysel yeteneklerine göre eğitim görmeleri ve çalışmaları sağlanmalı. Ayrıca Bakanlıklar seviyesinde oluşturulacak kontrol mekanizmaları tarafından bu çalışmalar denetlenmeli. Bunlar yapılmazsa ne olur sorusuna cevap bile vermeye cesaretim yok. Çünkü rakamlar gerçekten artık çok büyük ve yakın bir zamanda kontrol edilemeyecek hale gelecek. Bu da terör odaklarının çok daha rahat hareket etmelerine, kendilerine her türlü eylemi gerçekleştirecek insan kaynaklarına kolaylıkla kavuşacağı anlamına geliyor.

Bizim için Suriyeli sığınmacılar sorununun çözümünün bir ayağı da Suriye toprakları ile ilgili. Günümüzde ortaya çıkan gelişmeler çözümsüzlüğü işaret ettiğini yukarıda belirtmiştim. Bu noktadan hareket eden Türkiye Fırat Kalkanı ile doğru bir hamle yaptı. Amacı Suriye’de güvenli bölgeler yaratmak ve Türkiye’de sığınmacı olan Suriyelileri kendi yuvalarına güven içinde dönmelerini sağlamaktı ve aslında başarılı da oldu. Ama bu işin daha da hızlanması gerekli! Bu da ancak şu an itibariyle görev yapan askeri birimlerin sayısını arttırmak ve süreci kısaltmakla gerçekleşebilecek. Dolayısıyla Türkiye aktif askeri ve diğer birimleriyle Suriye’de güvenli alanlar yaratma politikasına bu birimleri güçlendirerek devam etmeli ve küresel güç mücadelesinin köşe başlarında yer alan ABD, RF, İran, AB ve Çin ile uluslararası platformlarda mücadelesine devam etmelidir. Özellikle artık açık bir şekilde PYD ile Suriye’nin Kuzeyinde Akdeniz’e çıkışı olan yeni bir Kürt kantonu oluşturacağını uygulamalarıyla ortaya koyan ABD’ye karşı diğer küresel güç merkezleriyle işbirliğine giderek çözüm bulmalıdır. Çünkü ABD Afganistan, Irak ve sonra da Suriye’de ciddi anlamda tıkanmış durumdadır. Diğer coğrafyalara huzur getiremediği bir gerçektir.

Örneğin Afganistan’dan çekildikten sonra burada Taliban kendisine yönetim kademelerinde legal bir yer bulmuştur. Irak’ta Sünni yapıyı zayıflatmak için Şii El Maliki’ye güç vermiş ve El Maliki’nin politikaları DAEŞ’in iki coğrafyada güçlenmesine neden olmuştur. Şimdilerde ise PYD’yi silahlandırması kesinlikle ikinci bir DAEŞ’in oluşmasına hizmet eder niteliktedir. Neden? Çünkü Suriye Kürtleri Suriye’deki en büyük güç pozisyonuna geleceklerini düşünmektedir. Bu nedenle de Suriye’nin kuzeyinde kantonal bir yapı ile yetinmek yerine DAEŞ ile anlaşarak ve PKK desteği ile Suriye’yi ele geçirme hayalleri kurmaktadır.

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar