Dünyada servet durumu düzenli ölçülüp biçilir, gözlenir. Zenginin malı kadar fakirin durumu da bu tür incelemelere konu edilir. Son küresel servete ilişkin rapor, Yönetim ve danışmanlık firması The Boston ConsultingGroup (BCG) tarafından hazırlandı.
Bu sene 17. defa hazırlanan bu raporda, geçen yılın küresel serveti 166,5 trilyon dolar olarak açıklanmıştı. Bu rakam bir önceki yıl, 2015'e göre % 5’in üstünde bir büyümeye karşılık gelmektedir. Dünya serveti 2014'te 151 trilyon dolardan, 2015’te 158 trilyon dolara çıkmıştır.
Yine zengin kuzey yerini korumaktadır. Kuzey Amerika en zengin bölgedir;ikinci sırada Batı Avrupa, üçüncü sırada Asya-Pasifik bölgesi yer almaktadır. 2016’nın en büyük servet artışı %9,5 ile Asya-Pasifik’te gerçekleşmiştir.
2023’te 250 trilyon dolara giden bir servet var bugün. Büyüme bu şekilde giderse sıralamada Asya Pasifik bölgesi ikinci sıraya yerleşmiş olacak, servetin de yarıya yakınının bu bölgeden gelmesi bekleniyor. Avrupa üçüncülüğe inecek. Genel dağılıma bakıldığında dünyada hanelerin sadece yüzde 1'i milyonerlerden oluşmaktadır. Dünyadaki milyoner hane sayısı 2016 yılında 18 milyona ulaşmıştır. Nüfusa göre en zenginler sıralamasında %18 ile Bahreyn, %16 ile Lihtenstein, %13 ile İsviçre yer almaktadır. ABD’de ise en fazla milyoner hanenin bulunduğu ülke olarak listeye girmiştir.
Konu Türkiye açısından değerlendirildiğinde Türkiye'de, 2016 yılında milyoner hane sayısı 28 bindir. Bunların da toplam varlıkları Türkiye bankalarındaki toplam servetin yarısını aşmış durumdadır. Dünya servetinin 98 ülke açısından dağılımının incelendiği raporda, dünya servetinin yaklaşık yarısı (%45’i)%1'lik kesimin elinde bulunmaktadır.
İşin refah kısmı böyleyken tersten bakınca, asgari ücretli, sokakta mendil satan teyze, trafik ışıklarında cam silen çocuk açısından bu zenginliğin çok da önemi yok. Hala daha dünyada 9 kişiden biri açlık sınırında. Ne yapılıp edildiyse bu büyüme rakamlarının sonrasında istihdamda büyüme yakalanamamış durumdadır. Bütün dünya bunu,fakirleştiren büyüme/ istihdam oluşturamayan büyüme olarak ifade etmektedir.
Özellikle Thomas Piketty’inin, sermaye ve gelir eşitsizliği konusunda incelemelere yer verdiği çalışmasında,son 30 yıl boyunca en alttakilerin yüzde 50’sinin gelirinde hiç artış olmazken, en zenginlerin oluşturduğuyüzde 1’lik grubungelirlerinin yüzde 300 arttığına değinmektedir. Üst düzey bir şirketin CEO’sunun yıllık kazancı, Asya Pasifik bölgesindeki 10 bin işçinin kazancına eşdeğer durumdadır. Bu kıyaslamalar başladığında en yoksul bölgelerle ilgili değerlendirmeler dikkat çekici olmaktadır. Mesela Vietnam’ın en fakirinin, emekliliğe kadar çalışıp kazandığı parayı ülkenin en zengini iki günde kazanabilmektedir. Ülkemizde ise gelir eşitsizliği ve ücretlendirmeden en fazla mağdur olan kesimin kadınlar olması başka bir tezat teşkil etmektedir. TÜİK verilerine göre her dört kadından birisi işsiz durumundadır.
Genel olarak zenginlik ya da refahın yaygınlaşması esas teşkil etmektedir. Ancak fakirlerin durumu değişmezken zenginlerin varlıkları yıllık neredeyse %10 dolaylarında artabilmektedir. Bunun en bilinen örneği Bill Gates’tir. 2006’da Microsoft’tan ayrıldığında 50 milyar olan serveti, 10 yılda vakıf hizmetlerine rağmen %50 artarak 75 milyara yükselmiştir.
Live8 konserlerini organize etmesi ile bilinen U2’nin solisti Bono’nun, zengin ülkelerin alacaklarını sildirme çabaları sırasında söylediği sözler ise başka bir acı duruma dikkat çekmektedir: “Dünyadaki yoksulluğun kırılması için zengin ülkelerin milli gelirlerinin %1’ini vermeleri yeterlidir.” Ama “vermiyorlar!...”
Sosyal sorumluluk projeleri adı altında pek çok gönüllü kişi ve kuruluşun çabaları yokluk ve yoksulluğun giderilmesinde yetersiz kalmaktadır. Bununla birlikte devletler de büyük şirketler tarafından kuşatılmış vaziyettedir. Bu kuşatma o kadar ileridir ki bu durum Oxfam Raporunda da yer almıştır. Büyük şirketler ve zenginler sürekli vergi indirimi talebiyle gelmekte, sonuçta bu indirimler yapılmaktadır. Aksi takdirde vergi rekabetinden dolayı ülkelerdeki varlıklar “vergi cennetleri”ne kaçabilmektedir. Ayrıca ülke içinden ve dışından “imtiyaz sahibi”, güçlü kişilerin tavassutu, her ülke için bir sorun olarak görülmektedir.Nihayetinde devletler bu “hatırlıbireylerin” çabalarına yenik düşebilmektedir.
YORUMLAR